Yazar: Senanur Alkan
Dünya, her gelenin bakıp geçtiği bir pencere Yunus’un dediği gibi. Kimi zaman hasrete, kimi zaman ayrılığa, kimi zaman hüzne ve kimi zaman meraka konu olur bir pencere. Seven, kavuşmak istediğini hasretle pencere kenarında bekler… Gurbete uğurlanan akrabaya bir pencereden el sallanır… Bir anne evladını okula gönderirken emniyetinden emin olmak için bir pencere ardından ona bakar… Acılara konu olan bir cenaze ve tam zıttı ile büyük bir mutluluğa vesile olan bir düğün, meraklı gözleri yine bir pencere başına toplar…
Güneşin doğuşu ve batışına, havanın durumuna, mevsimlerin geçişine hep şahittir pencereler. Ormana, dağa, ovaya, denize bakan bir pencere, tefekkür ve tezekkür gibi büyük bir ibadet vesilesi haline gelir.
Küçükken ne zaman “Canım çok sıkılıyor” desem dedeciğim bana “Kalbinde pencere aç, ferahlarsın” derdi. O zamanlar bunu anlamazdım, hatta “Nasıl açacağım?” diye düşünüp dururdum. Şimdi şimdi kavramaya başladım. “Kalpler ancak Allah’ı anmakla mutmain olur” ayeti mucibince, tezekkürle kalp pencerelerini açmak olsa gerek bu söylem. En azından bu vecihle baktığımda, benim için makbul bir anlam kazanıyor.
Bulaşıcı hastalığa yakalanan dedemi evden uğurlarken pencereden seyrettik gidişini, hüzünlü bir vedaya şahit oldu evin penceresi. Hastanede ziyaret yasak olduğundan onu sadece hastane penceresinden görebiliyor, orada hasret gideriyorduk. Sevenleri kavuşturmuştu bu sefer de bir hastane penceresi. Evde dedemi bekleyen babaannem de tüm gün elinde tesbihiyle pencere önünde vakit geçiriyordu. Günler ve haftalar geçti, ne yazık ki dedem geri gelmedi. Üzerinde kadife yeşil bir örtü olan bir tabut geldi evin önüne. Bu sefer de son yolculuğuna uğurlanan güzel insanın cenazesine şahit oldu apartman pencereleri. Canhıraş bir hüzne, dinmeyen gözyaşlarına ve Kur’an-ı Kerim seslerine şahit oldular ardından. Dedem için dökülen lokmayı almak için sıraya giren insanları; onun ardından söylenen güzel sözleri ve hayır dualarını da yine pencereden gördük ve işittik.
Yalnızlık, insana öteden beri zor gelen bir haslettir zannımca. Günler geçti, acı dinmedi ama şekil değiştirdi. Haftalarca hayat arkadaşının yolunu gözleyen babaannem ayrılık acısından sonra yine pencere başına geri döndü. Fakat artık pencere onun için başka bir anlam kazandı. Bu da onu, insanların hayatlarını merak etmeye, onlarla iştigal etmeye yöneltti. Gelen geçeni seyredip, haklarında malumat vermeye başladı. Yeterince sosyal olan ev halkı, buna rağmen hiç işitmediği şeyler işitir, evden hiç çıkmayan babaannemin anlattıklarını hayretle dinlerdi. Kim ne yer ne içer, kimlerle gezer, kaç çocukları kaç torunları var, hangisi ziyarete gelir, hangisi gelmez; hepsine vâkıftı…
Babaannemin sosyal medyası evinin penceresiydi. Ama emin olun burada sahte gülüşler ve sahte davranışlar çok daha nadirdi.
Velhasılıkelam, pencere, sadece insanoğlunun evinin içinden dışarıya açılan bir boşluk değil, dışarıdaki halet-i ruhiyeyi de içeri yansıtan bir aracıdır aynı zamanda. Bu haliyle o, sadece evi havalandırmak ve dışarısını görmek için yapılan somut bir cisim yakıştırmasından sıyrılıp birçok duyguyu barındıran ve hissettiren soyut bir kavrama dönüşür.