Aralıklar


Yazar: Yaren Duran

Sıla, geniş odada her zaman oturduğu koltukta ayağını hızlıca yere vurarak doktorun gelmesini bekliyordu. Bu hafta durumunda olumlu bir gelişme var mıydı, daha mı kötüye gitmişti, yoksa hastaneye mi kaldırılacaktı? Bunları düşündükçe ayaklarını daha hızlı sallıyordu. Doktorun hemen gelmesi gerekiyordu yoksa kendi kafasında kurdukları yüzünden sinirlenip bir şeyleri kırabilirdi. Tam o sırada kapı açıldı ve Doktor Sare Hanım içeri girdi. Sakinleşen Sıla, meraklı gözlerle doktoru izledi. “Bugün nasılsın, Sıla?” “Her günkü gibiyim!” dedi yüzündeki garip ifadenin farkında olmayarak. Doktor Sare, gözlerine baktı. Kanlanmıştı gözleri. “Bu hafta çok güzel geçti” dedi Sıla aceleyle. Aslında hafta içi saçlarını kesmişti. Sonradan kuaförde düzelttirdiği için pek fark edilmiyordu. Ama Doktor Sare, onu her zaman en ince ayrıntısına kadar gözlemlediği için fark etmişti değişikliği. Doktor, gözlerine bakıp Sıla’nın söylemesini bekledi. Bir yandan da saçları ile oynayıp anladığını belli etmeye çalışıyordu. “Sadece, saçlarım çok kırılmıştı”, “Sıla, eğer bir şey olduysa anlat”, “Bir arkadaşımla ufaktan tartıştık. Sonra da saçlarım çok kötü geldi gözüme” dedi kısık sesle. Bütün bir haftanın her bir gününün ayrıntılarını anlatarak geçirdiler zamanı. Doktor Sare, Sıla tek hissetmesin diye bazen isim vermeden hastalarından bahsediyordu. Günün sonunda yedikleri yemeğin ardından masadan kalkan Sıla kısık sesle “Zamanla size de rol yapmaya alışıyorum, herkese olduğu gibi” dedi gülerek. “Anlayamadım?!”, “Yemek çok lezzetliydi. Haftaya da burada yiyelim.” diyerek düzeltti sözlerini ve kapıda bekleyen arabaya binerek evine gitti.

Aslında doktor ilk söylediği cümleyi duymuştu. Sıla diğer hastalarından farklıydı. Tek bir rahatsızlık yaşamıyordu. Yakın zamanda alekstimi konumuna erişecekti. İnsanlardan çekiniyordu. Soramadığı her soruya kendi kafasından cevaplar uyduruyor ve olumsuz yanından mütevellit cevaplar onu hep rahatsız ediyordu. Aynı zamanda uyku felci yaşıyordu. Sinirsel rahatsızlıkları mevcuttu. Sürekli fark etmeden yumruğunu sıkıyor, bazen aşırı duygusal bazense tam bir duygusuz oluyordu. Bu sebepten Doktor Sare, ona alekstimi testi yapacaktı. Sıla eve döndüğünde ailesi akşam yemeğini yiyordu. Küçük kardeşi masadan kalkıp ona koştu ve sarıldı. Sıla da büyük bir sevgiyle karşılık verdi. Annesi ona meraklı gözlerle baktı. Sofradakilerle selamlaşıp odasına çıkan Sıla, kendisini yatağa attı. “Doktor bugün çok şüpheciydi. Neden acaba?” diye düşündü. Son zamanlarda iyi ilerlediğini düşünüyordu. “Acaba artık doktor olarak bana eşlik etmek istemiyor mu?” Çantasından telefonu aldı. Tam Doktoru arayacağı zaman durdu. “Benden nefret etmeye başlamış olabilir mi? “Doğru ya şimdi sorsam bile düzgün cevap vermeyecektir. Haftaya olan seansa erteleyecektir.” Aklındaki düşünceler yumruklarını sıkmasına sebep oldu. Sağ omzu kilitlenmiş derin nefesler alarak Doktorun numarasına bakıyordu. Aramalı mıydı? “Hayır hayır! Aramalıyım, daha geç olmadan.” Tam telefonu çaldıracağı zaman annesi odaya girdi. Sinirle gerilen yüzü ve hissiz bakışların farkına varan Hülya Hanım, sakin adımlarla kızının yanına sokuldu. Sıla’nın bakışları hafifledi. Yanında kim olursa olsun, biri yanında olduğu zaman kendisini kontrol edebiliyordu. Zaman ona sadece bunu öğretebilmişti. “Saçlarını örebilir miyim?”, “Örebilirsin anne.” Sıla’nın onayının ardından Hülya Hanım ellerini kızının saçları arasında gezdirdi. Parmakları ile saçlarını tarıyordu. Canını acıtmamaya özen gösteriyordu. Yanlışlıkla bir tel çekse, Sıla bunu kasten yaptığını düşünebilirdi. Yatağın karşısındaki aynadan Sıla’yı izlerken gözünden bir damla yaş düştü. Kendisi gibi güzel bir kızı vardı ama kızının zihni kendisininki kadar sağlıklı değildi. Sıla’nın gözleri kapalıydı. Annesini görmüyordu. Hülya Hanım özenerek ördüğü saçı bileğindeki toka ile bağladı. Sıla gözlerini açtığı anda kafasını eğerek gözlerini sildi. “Anne, bence daha iyiye gidiyorum.” , “Bence de öyle kızım!” dedi Hülya Hanım, Sıla’nın sıktığı yumruğa bakarak. Sıla, annesinin bakışlarını fark edince yumruğunu gevşetti. “Uykum var.” Hülya Hanım uyuması için kızına müsaade ederek odadan çıktı. Salona kocasının yanına indiğinde yüz ifadesini topladı. Kızının durumundan bir tek kendisi haberdar olduğu için çoğu zaman Halim Bey’i Sıla’dan uzak tutuyordu. Küçük kızı Aslı’ya ise ablasını her gördüğünde sarılmasını tembih etmişti. Sıla’nın yakın zamanda düzeleceğine inanıyordu. Bunun için dua ediyordu. Sıla’nın kendini ne kadar yalnız hissettiğini biliyordu. Her ne kadar yanında olsa da Sıla’nın yalnızlığının çok iyi farkındaydı ve bu sebeple varlığını sürekli onlara göstermek istiyordu. Gece ona bakmak için gittiğinde hareket etmeden yattığını görünce endişeleniyordu. Defalarca onu o şekilde görse de ya bu sefer nefes almıyorsa diye kuşkulanıyordu. Yanında uyumak istediği geceler Sıla onu kovuyordu. O da annesinin, bu hallerini görmesini istemiyordu.

Sıla üstünü değiştirip yatağına girdi. Aklı hâlâ Doktor Sare’deydi. “İki senedir benimle uğraşıyor, acaba artık düzelmeyeceğimi düşündüğü için benden sıkıldı mı? Bugün hep başka hastalarından bahsetti, özellikle de iyileşenlerden ve hayatını düzene koyanlardan… Yoksa “sen de iyileş ve beni bırak mı demek istedi?” Düşünceler haşere gibi beynini kemirirken gözlerini açtı. Uyumak istemiyordu. Doktora kendisinden sıkılıp sıkılmadığını sormak istiyordu. Sabah kalkar kalkmaz arayacağım diyerek uykuya daldı. Saat 03.29’da uyanmıştı. Zihni uyanıktı ama bedeni hala uyuyordu. Susadığı için kalkmaya çalışıyordu ama hareket edemiyordu. Kulağının dibinde “Senden sıkıldım, artık iyileş!” sesini duyarak irkildi. Hareket etmek istiyordu ama kılını dahi kıpırdatamıyordu. Zihni ona yine benzer bir oyun oynuyordu. Kendi sorusuna uydurduğu cevap bu gece kabusu olmuştu. Hülya Hanım tam zamanında kızını kontrol etmeye gelmişti. Sıla hareket etmeden durduğu için rahat bir uykuda gibi gözüküyordu. Ama aldığı sık nefesler sayesinde Hülya Hanım Sıla’nın yine uyku felci geçirdiğini anladı. Komodinin üstünden su alıp yavaşça boğazına döktü. Sıla hızlı bir refleks ile annesinin eline yapıştı. Yardım isteyen gözlerle annesine bakarken gözünden bir damla yaş düştü. Ardından birçok yaş firar etti. Hülya Hanım üzgün gözlerle kızına baktı. Sıla’nın sabah unutacağını bildiği için rahat olsa da acı çektiğinin farkındaydı. Onun için uyumak bile bu kadar zahmetli iken uyanıkken çektiği zorluklar Hülya Hanım’ı daha da üzüyordu.

Kısa sürede kendine gelen Sıla, annesinden onu yalnız bırakmasını istedi. Aralık pencereden içeri sızan ılık rüzgar, Sıla’nın saçları arasında dolanıyordu. Ne doktoru ne de onu bu halde gören annesini düşünüyordu. Boş bakışları yeni aydınlanan gökyüzüne çevriliydi. Ağlamak istiyordu ama ne için ağlamak istediğinden bihaberdi. Şimdi yatağın bir ucunda oturmuş gökyüzünün aydınlanmasını izlerken gözlerini kapattı. Tam şu an tüm gece hiç yaşanmamış gibi kaybolacaktı. Tekrar gözlerini açtığında yeni bir gün, zihninde uydurduğu düşünceler eşliğinde hayat bulacaktı. Tıpkı her gün olduğu gibi.

Submit a comment

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s