Ister bitki, ister hayvan, isterse insan olsun, tum canlilar hareket ederler. Canlıların hareketliliği ise belli birtakım sebeplere dayanır. Tüm canlıları harekete geçiren, hepsinde ortak olan bir temel vardır: Nefs.
Ahlaki açıdan nötr bir kavram olan nefs, iyilik veya kötülükten ziyade canlılık ile ilgili bir kavramdır. Islam felsefesinde Messai gelenek tarafından Yunan filozofu Aristoteles’ten aktarılarak “Tabii organik cismin ilk yetkinligi” olarak tanımlanan nefs, Sufiler arasında, Kur’an-ı Kerim esas alınarak nefs-i emmare’den nefs-i kamile’ye kadar birçok derecelendirme ile ahlaki açıdan negatif veya pozitif oluşu ile birlikte ele alınır. Nihai anlamda nefs, canlılığımızın temeli ve onu devam ettirmek için elzem bir irade kaynağıdır. Insan, hayvan veya bitki, nefsini korumak veya onu hoşnut edebilmek iradesiyle harekete geçer ve bu durum, tüm canlılarda ortaktır.
Insani diğer canlılardan ayıran ve hareketlerine ahlaki anlamda “değer” katarak ona diğer tüm canlılara nispetle ontolojik bir üstünlük sağlayan bir diğer irade kaynağı ise vicdandır. Vicdan, hareketlerimize ahlaki bir değer kattığı gibi hürriyetimizin de temelidir. Zira insan, her halukarda canlılığını sürdürmek için nefs kaynaklı irade ile harekete geçmeye mecbur olduğundan bir bakıma nefsinin kölesidir. Vicdan ise, gerektiğinde bir başkasının nefsi veya ilahi bir dava veya bir değer uğruna nefsini tehlikeye atabilecek derecede bize özgürlük sağlar.
Vicdanı nefsten üstün kılan şey onun iradesi ortaya çıkarken ferdin kendisi ile ilgili olmayarak belki büsbütün onun dışında, hatta tamamen soyut bir sebebe dayanabilmesidir. Vicdanın emirlerinde iyi, sadece iyi olduğu için istenir ve kötü, sadece kötü olduğu için reddedilir. Nitekim Islam dini “nefsinin aleyhine dahi olsa sadece hakkı söylemeyi” emreder.
Müslüman, eylemlerini sadece ve sadece ilahi iradeye uygun, yani “iyi” olduğu için yapmalıdır. Hareketlerimizi ahlaki açıdan değerli kılan, iradeyi harekete geçiren işte bu psikolojik değer, yani vicdani niyettir. Nefs kaynaklı irade ile niyet edilerek yapilan eylemler, olumlu bir nitelik taşısalar bile ahlaki açıdan “iyi” olarak değerlendirilemezler.
Islam ahlakını Anadolu insanının kültürel yapısına adeta una su katar gibi katarak Müslüman Türk milletinin hamurunu yoğuran büyük düşünür/sufi Yunus Emre’nin diliyle,
“Cennet cennet dedikleri birkaç köşke birkaç huri
İsteyene ver onları bana seni gerek seni.”
anlayışıyla, her türlü kişisel menfaat -cennet dahil- anlayışından ari olarak (halis niyetle) yapilan eylemler gerçek manada ahlaki eylemlerdir.