İslamcılık Ne Değildir: Kötücül Notlar Üzerine İyileştirilmiş Anekdotlar


Yazar: Ömer Gülen

“Toplum zıvanadan çıkmış. Cinayet cinayeti kovalıyor. Akıl susmuş ve mefhumlar cehennem! Bir raks içinde tepinip duruyor. Sloganlar yönetiyor insanları. İdeolojiler yol gösteren birer harita değil, idrâke giydirilen deli gömlekler.” Cemil Meriç – Bir Facianın Hikayesi

Cemil Meriç’in dillere pelesenk olmuş sözü ile bu yazıya giriş yapmak genel bir yanlışı düzeltmek açısından fırsat sunuyor bize. Bu fırsatı, güçlü bir soruyu gündeme getirerek kullanmalıyız: İdeoloji ne demektir? Bu sorunun bir cevabı var mı? Hiçbir sözlük bizi doğrudan bir tanıma ulaştırmıyor. En işe yarar tanım, kelimenin etimolojisinde canlı. İdea/fikrin-düşüncenin, logisi/bilimi. Kelime bu biçimiyle Fransız İhtilali programına dahil. Eylem alanında logik/bilim kayboluyor. Cemil Meriç’in sözünde herkesin istediği gibi anladığı boşluk, kavramın doğasından kaynaklanıyor. “İdeolojiler … idrâke giydirilen deli gömlekleridir.” Bu söz, yarım yamalak haliyle, herkesin beğenisini kazanmış olsa da mezkûr sözün ana gövdesi “İdeolojiler ‘yol gösteren birer harita değil’, idrâke giydirilen deli gömlekleridir.” Büyük mütefekkir dikkatimizi, ideolojinin kaybolan işlevine yöneltmeye çalışıyor. Bu şekilde, Meriç’in ifadesindeki grameri yakalamış oluyoruz. Bu durum neden önemli? İdeolojiyi, olumsuz bir şey görmekle/göstermekle ilgili düşüncemizi, yanlış okunmuş metinler, önyargılar ve konformizm belirliyor. Dolayısıyla, “İslamcının, İslam’ı ideoloji olarak görmesinde” bir kusur arıyoruz.

İdeoloji, ‘tanımın’ dışında kalmayı başarmış bir eylembilim alanı. Bir fikrin, bir inancın, eylemle, mefkûreyle buluşması da diyebiliriz. Herkesin meşrebine uygun bir anlamı bağrında taşıması kelimenin ironisi. Bazen mücerret bir ruh hali. Kavga arzusundan hali değil. On dokuzuncu yüzyılın çocuğu olmasının, zorunluluktan başka bir anlamı yok. Dinler, kültür ve siyaset alanındaki etkinliğini kaybedince, bu görevi, ideolojiye dönüşen fikirler üstlenmeye başladı. Birey kendi kavgasını, ait olduğu inanç üzerinden gerçekleştirmek istedi. Etrafındaki insanlardan bir farkı vardı: Mücadele etmek. Emeğin, dinin, vatanın savunması şeklinde kendi varoluş alanına sahip çıktı. Tek bir düşmanı vardı. Sömürgeciler. Yani sermaye sahipleri. Yani küreselciler. Dünyanın bütün sınırlarında, kendi ekonomik hedefleri için savaşlar, katliamlar üreten zavallılar. Yirmi birinci yüzyıl insanının, oldukça sorumsuz geçirdiği bu neşeli günlerde, yirminci yüzyılın acılarını hissetmesi pek mümkün olmuyor. Kapitalist sistemin her şeye hakim olma arzusuna karşı, Müslüman duyarlılığını, kendi politik duruşunda ideolojiye dönüştüren İslamcılık hareketinin amacı, Batının, ekonomi, askeri ve oryantalist müdahalelerine karşı İslami dirilişi ve vahdeti gerçekleştirmekti. Yaklaşık iki yüz yıllık tarihi içinde farklı farklı düşünen alim, entelektüel, mücahit önderlerin rehberliğinde büyük bir İslami hareket geleneği başlattılar. Bu gelenek, Türk, Arap, Hint, İran, Afgan, Çeçen, Bosna gibi yerlerde kendi direniş cephelerini oluşturdu. Bütün bu sürece, modernlik meselesinin yarattığı kafa karışıklığının eşlik etmesi kaçınılmazdı. Dünya hızlıca modernizasyona tabi kılınıyordu. Düşüncenin teknokrasiden  etkilenmemesi mümkün değildi.

İslamcılık tarihini doğru yerden takip etmek nasıl mümkün olabilir? Öncelikle herkesin vermesi gereken bir cevap karşımızda duruyor. Tarih bilgisi, ümmet bilinci ve ezilenlerin tarihi karşısında biz nerede duruyoruz? İkinci soru, İslamcılığı anlamak ya da eleştirmekteki amacın nedeni ne? Bu durum değerlendirmeleri gündelik arzuların yönlendirdiği bir niyetten kurtarabilir. Bu sorular büyük gövdeleriyle bizi hala bilincin mekanına çağırırken son bir sene de, bazı hocaların (Dücane, Öztürk, Oğuzhan Tan) neden İslamcılığı küçük gösterme arzusuna kapıldığı sorusunu sormamız gerekiyor. Neden, hikayelerini doğru düzgün bilmedikleri çocukların samimiyetlerine bir düşman nazarıyla bakıyorlar? İnsanı bu kadar alelade yargılara iten nefretin anlamı ne? Bu nefret İslamcılık tarihinin hikayesinden uzak yargılarla dile getirilince, haliyle merak ediyoruz hocalara derinlikten yoksun bu sözleri söyleten şeyi.

Eski bir İslamcı olarak, İslamcı yolculuğuna devam etmek için eski dostlarının kafa karışıklıklarının ortadan kalkmasını bekleyen biri olarak, Oğuzhan Hoca’nın İslamcılık değerlendirmelerini büyük bir teessürle okudum. İnanılmaz hatalar. İslamcılığı tanımakla ilgili hatalar rahatlıkla göz ardı edilebilirdi ama iftiralar öyle kolayca geçiştirilecek şeyler değil. Elbette hem 28 Şubat öncesi, hem de 28 Şubat sonrası Ak parti tecrübesini dikkate alarak İslamcılık hakkında yeni eleştirel değerlendirmeler yapılmalıydı. 19. yüzyılın son çeyreğinden günümüze Türk siyaset tarihi açısından merkezi öneme sahip İslamcılık tecrübesi, bir ideoloji olarak yarattığı heyecanı dikkate alarak eleştirilmeli ve bu tarih/ideoloji hakkında ikaz/önerilerde bulunulmalıydı. Oğuzhan Hoca’nın böylesi bir eleştiriden ziyade, İslamcılık hareketiyle hiç ilişkilendirilmeyecek düşünceleri, kategorileştirip sunması bu yazıyı yazmamıza sebep olan temel huzursuzluk kaynağımız oldu. Yazımızın dizgesi, Oğuzhan Hoca’nın notlarını takip ederek kendi anekdotlarımızı belirteceğimiz şekilde devam edecek.

1- “İslamcı İslam’ı bir ideoloji olarak görür. Müslüman İslam’ı bir din olarak görür” Parlak bir cümle gibi duran bu ifadede, temel mantık sorunu, ideolojinin bir din gibi sunulması. Böyle bir düşünceyi, hiçbir İslamcı dile getirmez. Ali Şeriati, 1970’lerde “Dünya Görüşü ve İdeoloji” hakkında yaptığı konuşmalarda, İslami hareketle ideolojik tutumun nerede birbiriyle temas halinde olduğunu nerede birbirinden ayrıldığını açıklamaya çalıştı. Biz de ise tuhaf bir şekilde, kelimeye en fazla itiraz etmesini beklediğimiz Necip Fazıl “İdeolocya Örgüsü” nü yazarak ideoloji kelimesini doğrudan Büyük Doğu manifestosunun bir örgütlenme ruhu şeklinde kullandı. Haliyle şu soruyu merak ediyoruz. İslam’i hareketi kendi içinde ideoloji olarak tanımlamanın sorunu ne? Bu itirazımızı dile getireceğimiz bir anda çok daha sert bir cümleyle kendimize geliyoruz. “İslamcı, İslam’ı ideoloji olarak yaşamadan din olarak yaşamayı mümkün görmez.” İdeolojiyi yaşamak sözünde zihnimizi zorlayan bir anlam olmalı. Oğuzhan Hoca, ideolojiyi bir din olarak görmeye okuyucuyu zorluyor. İdeolojiden bir din çıkar mı gerçekten? Bir tarz, yöntem belki ama bir din mümkün değil. Bu bahsi bu şekilde bırakıp kendi İslamcılık düşüncemizdeki ayırt edici yönü beyan edelim. Müslümanlığından, kendine bir konfor alanı yaratmış kişiler için ideoloji kaçınılması gereken şeydir. Çünkü huzursuzluk telkin eder. Durduğun yerden memnun olmayışın arayışı, ehli kitap orta yolcular için hep bir problemdir. Uysal seslerini, durgunluğa erişmiş bir sese dönüştürürler: Müslüman olmak. Artık her şey ellerindedir. Bu kişilerden olmayışın ayırt edici sınırı, İslam’ı kendi varoluşumuzda bir ideoloji gibi savunmak zorunda olduğumuz ayrımda hissediyoruz. İslamcı kavramı bu betimleyici işlevini yerine getirdikten sonra üzerimizde Müslümanlığımızdan başka hiçbir şey kalmıyor.

Kavramlar, tarih ya da sosyoloji olmadan kullanılırsa oldukça öznel yargılara hizmet eder. İslamcılık kavramını İslamcı düşünürleri ya da İslamcı yöntemi dikkate almadan tanımlamaya kalkmak, bizi büyük bir hatanın içine sürükler. Hiçbir anlambilim, daha sonrası için kişiye yardımcı olmaz. 

2- “İslamcı, İslam’ı olabildiğince kullanır, istismar eder.” İslamcılar, İslam’ı niçin kullanmış olabilirler acaba! Ya da İslamcılık İslam’da ne türden bir menfaatperestçe imkan bulmuş olabilir! Burada durup düşünmeli insan. İslamcılığı, bir ideoloji olarak mı yoksa dindarca duyguları kullanan bir kalpazanlık sistemi olarak değerlendireceğiz. İdeoloji olarak değerlendireceksek, bu üzerinde konuşulacak bir şey. Yok hayır, kalpazanlık diyorsanız (ki kavramı bu şekilde kullanıyorsunuz), İslamcı hareketin bedeller ödeyerek tarih sahnesine çıktığını hatırlatmamız gerekir. Afgani(sürgün) Akif(sürgün), Filipeli Hilmi(zehirlendi), Said-i Nursi(sürgün), Hasan El Benna(şehit), Kutup(şehit), Şeriati(zehirlendi), Beheşti(öldürüldü), Mutahhari(öldürüldü), Sedat Yenigün(öldürüldü). Hapislerde yatanlar, mazlum coğrafyalarda şehit düşenler… Sanırım siz fincancı katırlarını İslamcı zannediyorsunuz.

“Müslüman İslam’ı olabildiğince! yaşar, ondan manen istifade eder.” Bu cümle İslamcılık meselesinden neden rahatsızlık duyulduğunun, bilinçdışı itirafı olabilir. Çünkü İslamcı, Müslümanlığını temel varlık şartı olarak yaşar, ve manevi anlatıların hepsine karnı toktur. İslamcı, İslam’ı manen istifade edilecek bir yapı olarak görebilir mi? (manen İstifade etmek, ilginç bir ifade) İslami hareketin herhangi bir grubu içinde bulunmuş biri şunu çok iyi bilir ki iki üç İslamcı, “ne yapmalı” sorusunu sorar sormaz akıllarına hemen, Tevhid, İhlas, İhsan, Birr, Takva, Hilm gibi konularda Ayet ve Hadis okuma çalışması gelir. İslamcılar arasında öyle insanlar tanıdım ki, onlara olan hayranlığım hala canlıdır. (Tarihçiler, herhangi bir mücadelenin asıl yükünü taşıyan insanların kayıtlarını neden tutmaz.) Güç bela kazandığı maaşının yarısını infak eden, Peygamberimizin yattığı yataktan utanıp sert yerlerde yatan, Mesai saatlerinde eyleme gittikleri için işlerinden atılan insanlar. Bu insanları ve maneviyatlarını bilmeden bu ithamlar insafsızlık olur.

3- “İslamcının İslam’ı kendisine siyasi egemenlik ve kişisel zenginlik sağlayan dünyevi bir aparat-ideolojidir.” Aklınızda size bu cümleyi kurduran birileri olmalı. Yok hayır genel geçer bir gerçek bu diyorsanız, bir fakihten beklenmeyecek acelecilik sergilediğinizi söylemem gerekir. İslamcılığı, güncel bir iktidar olgusu gösterme isteği yüzeysel sosyolojik gözlemlere dayalı. Sebebiniz her ne olursa olsun, kullandığınız cümlenin, temel ilmi kriterlerin çok dışında olduğunu söylemem gerekecek. Bilinen hiçbir İslamcılık tarihi metninde, İslamcı önderler şeklinde anılan kişiler, kendilerine bedel ödemedikleri bir siyasi mecra ya da kişisel zenginlik sağlamış değil. Siz, iktidarın imkanlarından yararlanmak için Muhafazakar-İslamcı görünmeye çalışan uyanıkları İslamcı zannediyorsunuz. Mesela size sorsam, Antonio Gramsci mi solcu Kruşçev mi? Mehmet Ali Aybar mı solcu yoksa Perinçek mi? Erbakan mı İslamcı yoksa Tayyip Erdoğan mı?

“Müslümanın İslamı’nın uhrevi bir itikat olması” yargınız Emevi Müslümanlığının bir telkini olmalı. Tam da İslamcılık bu konudaki huzursuzluğu dile getirerek genel Müslüman tutumdan kendini ayırma yolunu tercih etti. Bu noktada, oturup konuşulması gereken iki şey var. Biri Hz. Ali’nin İslamcılık hareketinin tarihindeki özel konumunu bilmemiz. (Burada durup son zamanlarda bazı İslam tarihçilerinin ve Mezhepler tarihi hocalarının, neden Hz. Ali’yi kendi iktidar hırsı peşinde koşan biri olarak tanıtmaya çalıştığını düşünmek gerekir. Mesele tam da İslamcılık ruhunun tarihi köklerini müphem aralıklara sıkıştırma arzularında gizli. Kimse bir göreve asaleten atanmıyor. Sonrası bir çeşit sadakat.) Bu bize İslamcılık hareketinin mantığını yakalama şansını verecektir. Ebu Hanife’nin Ali’nin torunlarına olan sevgisi tarihin üzerini örtemediği nadir kayıtlardan. Namık Kemal Ali’den bahsetti. Seyit Kutup da. Türk İslamcılığı için en önemli İslam tarihi metinleri, “Hilafet ve Saltanat” adıyla yazılmış metinlerdir. Ahmet Cevdet Paşa, Filibeli Hilmi, Mevdûdi, Mustafa İslamoğlu, Seyyid Kutup, Ali Şeriati vs. Bu metinler uhrevi dindarlığın teşekkül ettiği Emevi zihniyetine karşı Ali’nin varlığında canlı kalan duyarlılığı yeniden modern tarihe taşımak için yazılmış İslamcı metinlerdi. İkincisi, aydınlanma düşüncesinin yarattığı düşünsel problemleri İslamcıların ne şekilde üstlendikleri probleminde ortaya çıkan miskinliğe karşı direniş mantığı. Problemler kaçınılmaz olarak yaşanacaktı çünkü, sömürge güçleri her şeyi kontrol ettiği gibi, karşı bir söylemi de dönüştürecek eleştiriyi kendisi yaratıyordu. Yani bu meseleler öyle kolayca hallolacak meseleler değil. Uhrevi bir itikat, şenlikli itikattır. Her şey uhrevileşince, Muaviye’nin sofrasına oturmaktan bizi kim men edebilir.

4- “Müslüman, İslam’ı bir boyaynası olarak kendine tutar. İslamcı ise, aynayı hep başkasına tutar.” İslamcılığı bayağı zampara bir şey tahayyül ediyor olmalısınız. Bir kurtuluş imkanı peşinde olan insan kendini ayna başında unutur mu hiç? Nefis tezkiyesi onun için, kavgasını verdiği inanca vefayla eşdeğerdir. Dünya umurundadır! ne elinde cımbız ne de ayna var. Başkasına kendi gerçeğini gösterme kibri, kavgasındaki büyüklükle ilgili. Boy aynasına sahip olmaması garibanlığından bir de narsist olmayışından gelir.

5- “İslamcı, gücün hukukuna inanır, hukukun gücüne değil.” Maximilien Robespierre’i İslamcı biri olarak hayal etsek, “İslamcının adaletinin kendi egemenliği” olduğu tespitinize birazcık yaklaşabiliriz sanırım. Ama belki de İslamcı bir Jakobendir Robespierre. Bunlar mümkün olabilir gerçekten sizin İslamcılık düşüncenize birazcık değer verirsek. Belki de siz Akp hükümetinin yirmi yıllık tarihinde Jakoben bir İslamcılık görüyorsunuz. Ama işte her şey yine birbirine karışmaz mı bu durumda. Bu partinin Muhafazakarlığını, liberalliğini, yeri geldiğinde açıklamaktan çekinmediği laikliğini nereye koyacaksınız. Yoksa gerçekten hükümet adına işlenen adaletsizliklerin kaynağının İslamcılık olduğunu mu düşünüyorsunuz? Yoksa en zahmetsiz yol bu ucuzluk mu?

6- “İslamcılar arasında ‘çıkar ve misyon biraderliği’ vardır.” Belli, siz çok iyi tanıdığınız bir azınlıktan bahsediyorsunuz. İslamcıların birbirlerine “Âhi” dedikleri bir dönem vardı. Âhilik teşkilatını bilmesem, bu kelimeyi gizli bir misyon amacıyla kullandıklarına ikna olabilirim. “Çıkar ve misyon birliği”. İslamcıları ara ara Yahudileşmekle suçlayan biri olarak söylüyorum. İslamcılık hikayesine devam ederken, birilerinin kendilerine bir çıkar yolu bulması, İslamcılar arasındaki en zayıf karakterli insanlarının acemice yaptıkları işlerdendi. Bu birkaç kişiyi görebilme yakınlığınıza bir virgül koymak istiyorum. İslamcılığı bir Tapınak Şövalyesi grubu olarak takdim etmek ilahi bir şaka olmalı.

8- “Ötekiler bahsiniz”. Bu kelime kadar, müesses nizama hizmet eden bir kelime bilmem. Laissez faire ya da kendi kendine işleyen bir nifak tohumu. Ötekileştiriliyoruz diye bağırdığınızda, görende bir şey var diyeceği bir cazgırlık. İslamcı dönemlerimizde, bir düşman objesi olarak bile kullanmadık bu zavallı kelimeyi. Sonra birileri öteki falan deyince, merak edip baktık kelimenin sosyolojideki karşılığına. Geleneksel dönemlerden kalan mahalle duyarlılığını yok etmek için icat edilmiş bir kelime olduğunu fark ettik. İşlevi, ortaya atıldıktan sonraki yıllarda işe yarar sonuçlar veren bir çeşit Batılı inkültürasyon hamlesi. Bu tuzağa düşmeniz talihsizlik olmuş. Yani bu İslamcılar var ya öteki lafının alt göstergesindeki zavallılığı gören insanlar olarak bu sözcüğü önemsemez bile. Çünkü insanı öteki gören bir kültürden gelmiyorlardı. Fakat zaman değişti. Öteki diye bir kavramı tedavüle soktular. İslamcı abilerin çocukları kayda değer bir şeyler bulduklarını zannettiler bu kelime de. Çocukluk diyelim.

8- “İslamcılar, sembol, çatışma ve savaş üzerinden halk avcılığı yaparlar”. İlginç bir keşif daha: semboller, çatışmalar ve savaşlarla halk avcılığı yapmak. Sembol diyerek ne kastediyor olabilirsiniz. Başörtüsü, Filistin, Coca Cola… Gayet kullanışlı. “Binalar semboldur, yok etmenin bir sembolü…” bu bahsi uzatmaya gerek yok. “Halk avcılığı yapmak.” Hedefi şaşırmış olmanın talihsizliği diyelim.

9- “İslamcılar, öteki inanç mensuplarından nefret etmeyi adeta bir akide prensibi sayarlar.” Bu cümledeki iki yargı: ikisi de yanlış ve iftira. Bir Hıristiyan ya da bir Yahudi, Hindu, Budist,  hiçbiri nefret etmeyi bir dini prensip haline getirmeyeceği gibi İslamcı da bu kadar ahmakça bir şeyi akidesi haline getirmez. Bahsettiğiniz İslamcıları, Afgani’nin mi Kutub’un mu yoksa Şeriati’nin  mi eserlerinde gördünüz? Ki en sert İslamcı teorisyenler olmalarına rağmen. Batılılaşmaya bir küfür düzeni, bir cahiliye biçimi demeleri, o kadar çok alt-anlatıma evrilir ki açıklamalarında. Ama El Kaide, Işid falan diyecekseniz, iş burada karışıyor tabi. Ama bu meselede de işimizi kolaylaştıran bir gerçek var. Bu örgütleri kimlerin finanse ettiği.

10- “İslamcılar İslam adına, İslam’ın onaylamadığı işler yaparlar.” İslamcıların kafası bayağı karışmış olmalı. İslam adına, İslam’ın onaylamadığı bir şey yapmak hem de İslamcı dünya-görüşüne bağlı biri olarak. Bu sürecin altından nasıl kalkıyorlar acaba! “İslamcılar kötülükleri mübah görür”. İlginç. Hangi İslamcı kötülüğü “mübah” görecek kadar Müslümanlığını amuda kalkarak yaşar. İslamcılar tek bir birey olarak kötülük yapabilir mi? Evet. Ama yaptığı şeyi mübah görür iddiası, talihsiz değerlendirmelerinizden biri olmuş.

11- “İslamcılar, intikamcıdır”. Bayağı kıskanç olmalılar cümbür cemaat. Yoksa intikam dediğiniz şey, Afganistan’ın, Irak’ın, Libya’nın, Suriye’nin, Filistin’in işgali karşısında hissedilen duygu mu? Üzerlerinde Stockholm sendromu olmadığı için birilerinden özür mü dilemeliler?

12- “İslamcılar, İslam uğruna mücadele ederken Helal-haram hassasiyeti göstermezler”. Darü-l Harp hukukunda faiz yenmesi meselesinden bahsediyorsanız, İslamcılar arasında pek tutmamış bir yorumdur. Eğer bir yorum olarak tartışıldıysa, Fıkıh alimlerinin metinlerinin etkisiyle tartışıldı. (Hayrettin Karaman’ın kredi açıklamaları falan. İş Ebu Yusuf’a kadar gider. İktidar seviciliği işte) Sonra da bu meseleyi en tatlı yerinden, İslamcı öğrenciler, kaçak elektrik kullanmaya bağladı. Garibanlık ne yaparsınız. Günahlar kişiseldir malumunuz. Ama eğer İslamcılar helal-haram sınırını gözetmezler türünden saçma bir iddia öne sürerseniz bunu talihsizlik olarak da kabul edemeyiz.

13- “İslamcı, İslamî amaçlar için, yalan söyler, iftira eder, tuzak kurar, aleni gerçekleri gizleyip saptırmakta beis görmez.” Bu tespiti 13 sayısının uğursuzluğuna verip, acaba bizim bilmediğimiz bir İslamcılık mı peyda oldu merakımızı yedekte tutuyoruz.

14- “İslamcı sürekli küfürle savaşta olduğumuz tezini işler.” Sürekli küfürle savaşta olduğumuz gerçeğini, belki de unutmuş olmalısınız. Notlarınız boyunca Müslüman hassasiyetinden bahsedip, her yıl İslam coğrafyasının belli yerlerinde gerçekleşen savaş gerçeğini nasıl görmezden gelebilirsiniz. Bu gerçekte, Müslümanın yok edilmek istendiği yerde bir bilinç/şuur alanı yaratıyor. Ortada bir tez yok, inanmış insanların samimiyeti var. “Sürekli” dediğiniz şey İslamcılar için çok yorucu olmalı. İslamcılar, “savaş şartlarında düşman ne yaparsa biz de onlara aynı silahlarla cevap vermeliyiz” der ve böylece “düşmana yakıştırdığı ahlaksızlığı, kanunsuzluğu kendisi işler”. Bu da düşmanın ahlaksızlığından hareket eden bir düşüklükmüş. İlginç. Üstadımız alttaki ayeti nasıl yorumlarlar acaba? “Düşmanlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayın. Savaş atları yetiştirin ki bu hazırlıkla Allah’ın düşmanlarını, sizin düşmanlarınızı ve onların ötesinde sizin bilemeyip de ancak Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutup yıldırasınız. Allah yolunda her ne harcarsanız, onun karşılığı size eksiksiz ödenir, size asla haksızlık yapılmaz.”(Enfal, 8/60)

15- “İslamcılar, kitle, para, silah, medya ile güç peşine düşermiş.” Ne denebilir ki bu değerli tespite. Biz yine de bütün genelleştirmelerin, bütün dediğim ifadedeki genelleştirmede dahil, ve ister istemez bu dahili de yutan ve böyle sonsuza kadar devam eden kümülatif bütünlerin yanlış olacağını hatırlatalım.

16- “İslamcı güçle bedene ve alana, ideolojiyle fikre hükmetmeye çalışır.” Bu iki cümle Popperci anlamda yanlışlanamaz. Ama bir ağacı görünce, bir orman gördüm derseniz sadece bir şey söylemiş olursunuz.

17- “Kuran’ın, ayetlerinin sembolleştirilmesi.” Bu maddede yanlış kullanılan kelime sembol kelimesi. Ne cami, ne de başörtüsü İslamcı için semboldür. İkisi de laik vesayetin, din düşmanlığını sergilerken hedef haline getirip siyasallaştırdığı İslami geleneğe ait mukaddeslerdir. Ne başörtüsü İslamcının kafasında bir sembol ne de Ayasofya camii. Birilerinin iki taraf olması, iki taraf olarak Türk siyasetini şekillendirmeleri, ve kendi siyasi gelecekleri için, Camiyi, Başörtüsünü ağızlarına pelesenk etmesi, sembolleştirmesi sizi şaşırtmasın. İslamcı için bunlar, İslam örfünün ve kültürünün nişaneleridir. Sembol gibi, içi boş, ucuz göstergenin çok ötesinde anlamlara sahiptir.

18- “İslamcı yaptığı hayrı, hizmeti, siyasi getiri için şova dönüştürür”.. Siz İslamcılığı Ak parti hareketi olarak görme yanlışına düşmüşsünüz bir kere. İslamcı kesimin bir kısmı Akp’yi destekliyor olabilir. Ama Akp, demokrat, liberal, muhafazakar olduğu kadar İslamcıdır.

19- “İslamcı, İslam’a hizmetinde maddi açıdan hassas değil, gayri meşru paralarla hizmet eder.” Bu cümleleri kullanan kişi biraz daha cesur davranarak, eleştirilerinin büyük bir yanlışa ve iftiraya zemin oluşturmaması için, İslamcı yerine AKP demeliydi ve AKP derken de bahsettiği kişi ya da kişileri öne çıkarmalıydı. Tabi gerçekten bahsettiği şeylerde birazcık dertliyse.

20- “İslamcıların nefret ettirici olmaları. İçki, kıyafet, ezan gibi konular üzerinden birilerini taciz etmeleri” Sizin zihninizde kimin İslamcı olduğunu anlamak gittikçe merakımı cezbediyor. İslamcıların başka derdi yok, içki, ezan, kıyafet meselelerini dillerine dolayıp birilerini taciz edecekler. (Süleymancıları, Nurcuları, İsmailağacıları İslamcı olarak değerlendiriyor olabilir misiniz? İsmail Kara’nın İslamcılık anlatısı hangimizi yanıltmadı ki). Tanıdığım bütün İslamcıların, içki içen, açık giyinen, arkadaşları vardır, kendim de dahil. Bir şeyi betimlemek, nifakı harekete geçirir. Neden ısrarla İslamcıları seküler hayatı benimseyen kişileri taciz eden insanlar olarak takdim etmeye çalışıyorsunuz. Bu işler, ucuz işler. Atatürkçüler içindeki yobaz kemalistlerin uydurduğu türden işler. Neden onların retoriğini üstlenmek ihtiyacı hissettiniz.

21- “İslamcılar, insanları günahlar üzerinden hedef haline getirir.” Ne gizemli muhbirlermiş bu adamlar. “Müslümanın, “değer temsili.” Değer kaç değerlik bir sözcük acaba. Nasıl bir metafiziği, hukuku var. Peygamberi Kant mı, Hayek mi, John Rawls mı?

22- “İslamcı, İslamcı olmakla Müslüman olmak arasındaki ayrımı bilmez reddeder.” Siz de onları neyi bilmediklerini öğretiyorsunuz sanırım? Bence İslamcılara birazcık kendini ifade etme şansı vermelisiniz. Hepsini tıkamışsınız zihninizdeki İslamcı tasavvurun içine, hep aynı şarkıyı söylemesini istiyorsunuz. Müslümanlığınız gerçekten büyük bir nezaket halesiyle korunmuş.

23- “İslamcı, İslam’dan çok İslamcı, kraldan çok kralcıdır.” Bu ifade sonrasında biz de bütün devrimci ruhumuzla “Kral çıplakmış” diye bağırıyoruz. Kral neden çıplak? Bunun nedenini anlama merakımız bizi tekrar Cemil Meriç’in tespitine götürür. İdeolojiler, idraklere giydirilmiş deli gömlekleridir diyen insanlar, ideoloji imgeli gömleklerini çıkarınca çırılçıplak kaldıklarını anlamadılar. “Biz o gömleği çıkardık” demişlerdi. 28 Şubat’ın postmodern korkuları yeni yeni dağılıyordu İslamcılar üzerinden. Üzerlerindeki korkunun etkisiyle demokrasi marşları okumaya başladılar. Kötülük gün geçtikçe faşistçe bir körlüğe evrildi. Kapitalizmin bizi ulaştıracağı yeri bir suskunluk sağduyusuna dönüştürdük. “Laik, demokrat ve neşeliydik” artık. Sizin bu güncel olmayan tarihi eleştirmediğinizi biliyorum tabi.

24- “İslamcı, hilafetin dini bir şey olduğunu sanır, (İlginç, hilafeti dini bir yorum olmasının dışında gören gizemli bir bilgiye sahip olmalısınız) hilafetin de saltanat olarak uygulandığını bilmez”. Bence Çağdaş İslami Hareketler üzerine yazılmış sıradan bir metinle bu tespitinizdeki hatanızı fark edebilirsiniz. İslamcıların en temel kavgası, hilafet, saltanat mevzusunda şekillenir. Bunun için İslamcılar saltanat geleneği (Emeviler, Abbasiler, Osmanlılar vs.) olan tarihi sahiplenmezler. (-di diyelim. Akp Batıcılığı ile beraber işler biraz değişti. Hiçbir biçimde Batıya akmayan nehirler “Batıya Akan Nehirler” şeklinde betimlendi. Biz de Batılılar kadar büyük Medeniyetler inşa ettik cazgırlığı meseleyi dinden alıp, medeniyetin matah göründüğü bir düşüklüğe evirdi. Yani, Babanzade İslamcılığının yerine Yahya Kemal muhafazakarlığı almıştı.  

25- “İslamcı, hızlı seküler hayat tarzına çok daha çabuk geçiş yapabilir.” Evet, İslamcılık modern dünya-görüşüyle temas halindedir ama ne biçimde bunu biraz açmanız gerekir. Şimdiye kadar en doğru tespitinizi, bir şekilde tamamlamalısınız. Yani mesela, bu adamlar, seküler yaşamdan o derece nefret ederken nasıl bir anda seküler hayat tarzına geçiş yapıyorlar.

26- “İslamcı, Müslümandan çok daha çabuk zengin olur.” Evlere şenlik bu yorum üzerinden yapılacak en güzel şey oturup dedikodu yapmak olur.

27- “İslamcılarda çevre bilinci, hayvan sevgisi pek olmaz. O çevreyi bir meta olarak görür.”  Ahh ulan İslamcılar… Çevre mevzusunu, Türkiye gündeminde tartışmak isteyen kişi her zaman İsmet Özel olmuştur. Her İslamcı için şüpheli olduğu biçimiyle kutsallık kazanan “Üç Mesele” kitabının ana teması, ontoloji ve çevredir. Mesela ben ve benim gibi bir çok İslamcı arkadaş bu kitabı okuduğu için fabrikalarda çalışamadı. Şair bizlere Greenpeacelerin, çevre mevzusunu politik-ontolojiden ayırmak için oluşturulduğunu da öğretti. Yani çevre, hayvan hakları meselelerini ağızlarına dolayan insanların temelde neyi bulandırmaya çalıştığını pekala biliyoruz. Bunun dışında, tanıdığım bir çok İslamcının evinde kedi olması, hayvan sevgisinden sayılır mı. İslamcılar içinde, yeryüzüne Protestan gözle bakan insanlar yok değil. Onların İslamcılığı mı sorgulanmalı yoksa Müslümanlığı mı?

28- “İslamcıların tarihi, kutsal bir alana dönüştürmesi.” İkinci temel yargı: “tarihi, kahramanlar, hainler algısıyla okumaları.” İslamcılar böylece hızlı bir şekilde, Neo-Osmanlıcı da oldu. Yukarıda da belirttiğim gibi İslamcılar temelde saltanat tarihini özelde Osmanoğulları tarihini sevmezler. Hele o uğursuz kardeş katli fetvası yok mu. Benzer şekilde Kemalist kurtuluş hikayelerini de önemsemezler. İstiklal Harbi’nin ne derece büyük bir zafer olduğunu görmemeleri bazı İslamcı grupların büyük hatası. Fakat İstiklal Harbimizi bir zihniyetin zaferi şeklinde sunan eğitimin etkisi bu okumada belirgin olmuştur. İktidar olgusundan farklı bir tarih okumaya hepimizin ihtiyacı var.

29- “İslamcılar tekfirciymiş.” Şimdi bu İslamcılıktan selefiliği nasıl ayıracağız? Ya da şöyle soralım. Türk İslamcılığından, Arap İslamcılığını nasıl ayıracağız? Seyyid Kutup’tan etkilenen bazı arkadaşların, birilerini tekfir etmesini gördü bu gözler. Ama aynı insanların oy vermekle ilgili bu tekfirci tavırlarına daha sonra oy vermek İslami sorumluluktur şekline dönüştürdüklerini de gördü. Genel geçer yargılarınızı besleyen durumun, İslamcı hareket içinde hep göz önünde olmayı hedefleyen kişilerin sahte devrimci imajlarından kaynaklandığını söylesem belki de meseleyi çok kişisel örneklere dönüştürdüğümü düşüneceksiniz. “oradaydık hepimiz müheyya bekliyorduk”

30- “İslamcılar sözde mezhepli ve mezhepçidirler” İslamcılık tarihine ve düşüncesine birazcık yakından baksanız mezhep mevzusuna İslamcıların hiç değer vermediğini görürsünüz. İslamcılığın tipik özelliklerinden biri mezhepsiz bir yerde durmaktır. Neden çünkü, İttihad-ı İslam, Urvet-ül Vuska, Cemaat-i İslami, İhvan-i Müslimin hareketlerinin hepsinin en temel hedefi, İslam tesanütü, birliği, vahdetidir. İdeolojik anlamda, mezheplerin bu birliği engelleyen tarihlerini, kendi eylem-bilimlerinde bir temel sorun olarak görürler. Bu sebeple, mezhep meselelerini önemsemezler.

31- “İslamcılar,  ayetlere özneler ve nesneler yüklemeye bayılırlar.” Sanki Kur’an başka türlü okunurmuş gibi. Hiçbir kanonik metin, alt-göstergede bir insan gerçeği-fenomenolojisi, imajı olmadan okunmaz. Her okumaya insanda karşılık bulan temel anlamlar eşlik eder.

32- “İslamcıya göre her Müslümanın aynı zamanda İslamcı olmalıdır.” Bayağı iddialı bir cümle olmuş. Gerçeklikteki yeri, sıfır. Her ideoloji mensubu gibi, İslamcı da verdiği kavgaya arkadaş arar. Ama İslamcılığı, Müslümanlığın bir cüzü olarak değerlendirme hatasına hiçbiri düşmez.

33- “İslamcılar ırkçıdır.” Bu söz iftiranın daniskasıdır. İhtiyatlı İslamcı olan İsmet Özel bile, Türkün üstünlüğünden bahsederken, Irk kelimesine hiç anlam yüklemez. İslamcıların Mehmet Akif özelindeki en büyük huzursuzlukları, şiirlerinde kullandığı ‘ırk’ kelimesinden kaynaklanır. Irkçılıktan nefret etme konusunda, İslamcılar içinde adı konulmamış büyük bir konsensüs vardır. “İslamcılar, Yahudilerin, Hıristiyanların ve Şiilerin kategorik olarak kötü olduğuna inanırlar.” Bu cümleyi şöyle kullansanız, yargınızda doğru bir gramer yakalayabilirsiniz. Bütün dinler, kendi dini düşünceleri ve bazı tarihi çatışmalardan kaynaklanan sorunlar sebebiyle, birbirlerini düşman olarak görmeye eğilimlidir. Biz de deriz ki, Oğuzhan Hoca, seküler anlayışı insancıl bir zemin kabul ederek, bütün dinleri, şiddetin, nefretin, ölümün kaynağı olarak görüyor. Bu durum da hususiyetle İslamcı düşünceye karşı yaptığınız hatayı birazcık da olsa onarır. Biz de sizin gerçekte hangi zeminden hareketle düşüncenizi geliştirdiğinizi anlarız. Müslümanlık diye bahsettiğiniz dinin, sadece bir laf-ı güzaf olduğunu bu yazıdaki işlevinin de genel anlatımınıza güvenilir bir uzam oluşturmak kadar bir anlama sahip olduğunu fark ederiz.

Bir Okuma Önerisi: https://birikimdergisi.com/guncel/10646/modernlikle-olan-uyusmazligi-islamcilik-yaratmadi#.YM9q2R5nGhU.twitter

Bir Video Önerisi: İsmet Özel’in İslamcılık Hakkındaki Düşünceleri: https://www.youtube.com/watch?v=wk1mXnTOhOQ&ab_channel=Hz.MollaFerrari

“İslamcılık Ne Değildir: Kötücül Notlar Üzerine İyileştirilmiş Anekdotlar” için 9 cevap

  1. Halim Avatar

    Güzel eleştiri. Hocanın ilk üç dört maddesini okumuş ve ikrah etmiştim. Sebebi de ismi belli cismi muğlak, meşum bir öteki yaratarak iktidarı taşlama çabasıydı. Zahit kim, rint kim? Keşke hocalarımız twitter gibi çöplüklerde vakit tüketmeseler de ilimleriyle akademik çalışmalar üretseler.

  2. YUsuf Turan Gü Avatar
    YUsuf Turan Gü

    Seyyid Kutub, Mevdudi, Mehmet Akif, Said Nursi, Abduh, Afgani ilh. kendilerine “İslamcı” diyor muydu? Herhalde kendilerini sadece “Müslüman” olarak görüyor ve tanımlıyorlardı. İslamcı nitelemesi dışarıdan bir niteleme değil mi? Yani adlarını saydığımız zevatın İslamı anlama biçimlerindeki o kendilerine özgü duruma dışarıdan bakanların, gördüklerini anlatabilmek için kullandıkları bir niteleme…
    Biz Âkif’in yazdıklarını, yapıp ettiklerini veya İslamcıların yazıda sayılan salih amellerini öğrendiğimizde “İşte iyi bir müslüman” mı diyoruz yoksa “Ne iyi bir İslamcı” mı diyoruz…..

  3. […] İslamcılık Ne Değildir: Kötücül Notlar Üzerine İyileştirilmiş Anekdotlar (Ömer Gülen &#… […]

  4. sorular kitabı Avatar

    Üzüldüm. Bomboş bir yazı. Kokmaya başlamış ölüye elektroşok önerisi mi desem, tatlı bir rüyadan zamansız uyanıp gözlerini yumma refleksi mi desem, ama zihinde bıraktığı tortu düş kırıklığı.

    1. belksh Avatar

      Bencede bomboş bir yazı. Geçmişle saplantılı, patolojik ilişkilerini sadece iki kelam ettiğimizde bile fevkalade bir şekilde bireysel ve zihinsel hayatlarının merkezinde olduğunu farkedicegimiz tipik söylemler. Yaşamın hiçbir dinamiği ile ilişki kurmaya tenezzül etmeyen, kendi mahallesinden dışarı adım atmamış, insana yaşama olana sadece kibirle yargı dağıtan bu insanlar sizden birde hikayelerini anlamalarını beklemekte. Pardon da ne hikayesi 🙂

      1. Ömer Avatar
        Ömer

        “Bireysel ve zihinsel hayatlarının merkezinde olan hayatlar” Bir düşünür Kant’ın felsefesi için şunu demiş. Kant o kadar düzenli bir hayat yaşıyordu ki, bu düzenli yaşamını kendi felsefesine taşıdı. Hiçbir düşünce, biyografinin dışında şekil almaz. Biz ya kişisel tarihimizi ya da zaaflarımızı düşüncemize zorunlu olarak taşırız. Boş bir yazı. Bu da sizden duyacağımız iltifat olsun. Yine de teşekkürler. Bir yazıyı, boş bir yazı değerlendirmenize sebep olacak kadar okumuş olmak, bugünlerde özlediğimiz işlerden. Bunun için de teşekkürler.

  5. Ömer Avatar
    Ömer

    X dostum. Yorumunuz bana Cyrano de Bergerac isimli tiyatro eserindeki Burun tiradını getirdi.

    “De Valvert: Burnunuz ne kocaman!
    Cyrano: Evet, pek kocaman! Hepsi bu mu? Bu kadarı az mösyö, halbuki neler neler bulunmaz söylenecek.
    Mesela bak, hoyratça: Burnum böyle olsaydı, mutlaka dibinden kestirirdim.
    Dostça: Yana yatmaz mı burnun, senden evvel davranıp kadehine batmaz mı?
    Tarifle: Burun değil, coğrafyada böylesine dağ denir, dağ değil, yarımada!
    Mütecessis: Acaba neye yarar bu alet? Makas kutusu mudur, divit midir izah et!
    Zarifane: Kuşları sevdiğiniz besbelli! Yorulmasınlar diye yavrucaklar, temelli bir tünek kurmuşsunuz!
    Pür neşe: Birader, şu koskocaman burnunla tütün içince, komşu ‘yangın var’ demiyor mu?
    Müşfik: Yaptırın ona küçücük bir şemsiye, yazın fazla güneşten rengi solmasın diye!
    Nobran: Zaten bilirim, sen misafir seversin, bu, şapka asmak için ne mükemmel bir icat!
    Şairane: Ey burun! Bütün cihana inat, seni baştan aşağı nezle etmeye kadir tek rüzgar bulunamaz, karayel istisnadır!
    Hazin: Bir de kanarsa, Kızıldeniz, ne bela!
    Hayran: Lavantacıya ne mükemmel tabela!
    Safiyane: Abide ne günleri gezilir?
    Köylü: Vış anam! Bu ne? Bilmem guş mu balıh mı? Yoksa tohuma gaçmış salatalıh mı?
    Sivri akıllı: Bunu tombalaya koymalı! Kim elinden kaçırmak ister böyle bir malı?
    (…) olsaydı biraz nükte, biraz malumatınız,
    işte karşıma geçip bunları sayardınız.
    fakat sizde nükteden eser yok zerre kadar,
    neyleyim cenab-ı hak ihsan buyurmamışlar!”

  6. zeynep zeynep Avatar
    zeynep zeynep

    ”İslamcılık” ı böyle güzel anlatmamışlardı. Teşekkürler…
    Adı geçen hocamızı tanımıyorum ama benzer yorumları hep duydum. İnsanlardaki etiketleme hastalığı maalesef inanılan değerlere olumsuz yansıyor. Ve bu çatışmalar halkın gözü önünde yapılınca bize kan kaybettiriyor. İslamcı dediğiniz kişilerle araştırmalarımda karşılaştım. İbn Sina’dan, Nasıruddin Tusi’den pek farkları yok. Benim gördüğüm tek fark zaman. Özünde hepsi entelektüel, dertli, saygın kişiler. (Konuya hakim değilim, yanlışım varsa düzeltin lütfen:)) Nedense insanlar böyle düşünmüyor. Toplum ayrışsın, büyükler daha da büyüsün. Evet, geçmişte üzücü şeyler yaşanmış. Ama bugün hala bir grup mağdur olduğunu söylüyor bir grup sürekli birilerine sataşıyor. Bunu kabul edemiyorum. İslamcıların inandığı değerleri her yeni kuşakta yaşayarak anlatması gerekmiyor mu?…İnandıklarımızla yaşadıklarımız arasındaki farkı nasıl aşabiliriz? Belimizi doğrultalım derken neden üç kuruş için omurgasızlaşıyoruz? İnancın/ideolojinin/ilkelerin aslında insana daha kaliteli bir hayat sunduğunun neden farkına varılmıyor?
    Yanlış anlaşılmasın. İslamcılar gerçekten saygı duyduğum ve bilgisinden istifade ettiğim kişiler. Benim eleştirim, onlar üzerinden prim yapmaya çalışırken kendisiyle çelişenler için. Ve tek soru ”Bu konuda ben ne yapabilirim?” 🙂

  7. […] İslamcılık Ne Değildir: Kötücül Notlar Üzerine İyileştirilmiş Anekdotlar (Ömer Gülen &#… […]

Yorum bırakın

  • Filistin Soykırımına Giden Yol

    Yazar: Ali Haydar Peçe Amerika’nın Siyonist İsrail’e soykırım konusunda verdiği koşulsuz destek herkesin malumudur. Bu koşulsuz desteğin altında yatan nedenlerin üzerinde Holokost Endüstrisi kitabını değerlendirirken durmuştum.[1] Kısaca hatırlamak gerekirse İsrail, Amerika için Orta Doğu bölgesinde kullanışlı bir aparattır. Bu aparat Amerika’nın işine yaradığı sürece İsrail’i kullanmaya ve ona sınırsız destek vermeye devam edecektir. İsrail de…

  • Sonbahar 

    Şiir: Selim Köse Kelam etmez isem ruhum zarardan dönmez  O sebeple dudaklarımdan dökülen kelimeler  Sonbahara ithaf olsun Sonbahar vur kanatlarını göğe  Soyun parmak uçlarımdan  Yükseliyor tınılar göğsümün ortasında  Göğsümün ortasına  Akreple yelkovanın süratine aldırmadan Devam ediyor vals  Devam edin ey çakıl taşları ve gökdelenler  Siperlerinden çıksın gözyaşları ve kirpikler  İşte hazırım hodri meydan Göğsüm apaçık!

  • Müselles

    Yazar: Abdullah Kavaklı Kitaplarda yazdığı için yapmamışlardır ama; ataların değişmez bir kanunudur, köyleri tepelere, şehirleri de ırmak geçen yerlere kurarlar. Peki bu şehirlerin içinden geçen ırmaklar nereden başlar; nereye dökülür? Eninde sonunda bir mağaradan ya da bir dağın başından başlayıp bir denize ya da bir yokluğa ulaşırlar. Şehrin sakinlerinden kimsenin yaşarken merakları olmaz nereden başladıklarına…