VAROLUŞ SORUNSALI


Yazar: Rabia Mutlu

Benliğin özü, yaşamın anlamı ve tabii ki kâinatın amacı, kısaca varoluşun manifestosu neydi? Kendini (Ben’i) arama macerasının bir parçası mıyız? Benlik, nefs ve bedenden oluşur; nefsin, manevi bir cevher olduğunu söyleyen İbn Sina bunu şöyle izah etmektedir; farklı iki şey daima farklı iki tanıma denk gelir, öyleyse düşünülen ayrıdır. Varsayım bu şekilde konulduğu takdirde, nefsin tabiatı meselesi, onun bedenden ayrı olarak tanınıp, tanınmadığına ve bedenin var olup olmadığını bilmeden önce onun var olduğunun ispatlanmasına bağlanmaktadır. Eğer durum varsayım doğrultusunda ise nefs, bedenden gerçekten ayrıdır ve manevi bir cevherdir. Nefsin bağımsız bir cevher olması; akıl yetisinin kendini idrak edebilmesi, kendi varlığının bilincine varabilmesi, insanın tümel kavramları idrak edebilme yetisidir. İdrak edilen tümel kavramın akıl gücü dışında nesnel bir gerçekliğinden söz edilemez. Descartes ise, şu ana kadar bildiklerini bir kenara bıraktıktan sonra hakiki olan “Ben’i” aramaya başlamıştır ve “Düşünüyorum o halde varım” argümanına ulaşmıştır. Bu cümlede düşünmenin, var olmanın ön koşulu olduğu sonucuna ulaşılabilir. İbn Sina gibi Descartes, nefsin bedenden ayrı bir cevher olduğunu şöyle ifade etmiştir: “ … Öyle ki bu ben, kendisi ile ne isem o olduğum ruh, bedenden tamamıyla farklıdır, hatta bilinmesi onu bilmekten daha kolaydır ve beden var olmadığı halde bile ne ise o, olmaktan geri kalmaz.” Bu öncüllerin çıkarımıyla, benliğin yetkinliği ve noksanlığını belirleyen şeyin, irade ve düşünme gücünün varlığından söz edebiliriz. İnsanın başkasının dâhil olmadığı özelliği olan düşünme (nutuk) özelliği, onu nefs ve bedenden ayrı bir iradeli varlık mertebesine eriştirir. Karakter ve arzularımıza karşın; karar verme kapasitesi ve davranış özgürlüğü, insanın varlık alanında ne kadar özgür olduğunu ortaya koyar. Peki, insan varlık olarak özgür müdür? Tarih boyunca düşünürler bu soruya cevaplar aramışlardır. Aydınlanma çağı düşünürü olan Kant bunlardan biridir. “Aklını kullanma cesaretini göster.” sözü özgürlüğün parolasıydı. Ona göre; özgürlük, insan türünün ve tarihin başat idesidir. Aklın idelerinin amacı, insanın ahlaksallığıdır. Aklın ideleriyle özellikle de özgürlük idesiyle bilgisel düzeyden ahlaksal düzeye geçiş sağlanır. Duyular dünyasının belirleyici nedenselliğinden bağımsız olmaktır özgürlük, ancak hiç de yasasızlık değildir, özgürlük bir yasaya uymadır, kendi iradesinin değişmez yasası olan ahlak yasasına uyması demektir. Eğer bir ahlak yasası tüm insanlar için yükümlülük nedeni olacaksa a priori olarak akıldan çıkmalı ve mutlak zorunluluk taşımalıdır. Ahlak yasası insanın iyiyi istemesinin ölçütüdür. Eylemlerin bütün ahlaksal değeri için esas olan, ahlak yasasının istemeyi belirlemesidir. Kişinin istemelerini güdüleri ve arzularına göre değil ahlak yasasına göre belirlemesi, kişiye istemesinde özgür olduğunu fark ettirir. İnsanlar bireysel çıkarlarını dikkate almayıp herkes için geçerli olabilecek bir ilkeye göre eylemde bulunabildikleri kadar özgürdürler.  Özgürlük, insanın özü belki de var oluşun nedenini bulacağı bir alandır. Özgür iradeyi ortaya koyabilmek için sınırları ve yetkileri bilmemiz gerekiyor. İnsan, kendini ne kadar iyi tanır, eksikleri ve başkalarıyla ne kadar çok yüzleşirse kendi varoluşunu sorgulayabilir, akıl kuvvesini, özgür iradeyle kullanabildiği kadar mutlu olabilir.

Submit a comment

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s