Sâz u Söz Arasında


saz-u-soz-arasinda kapak

Sâz u Söz Arasında,

Cinuçen Tanrıkorur’un Hatıraları

Cinuçen TANRIKORUR,
Yayına Hazırlayan: İsmail KARA,

Dergah Yayınları,
1.Basım, İstanbul – 2003

Âsumandır kubbesi, hep ahterân âvîzesi
En ziyâ-bahşâ kânâdili güneşle mâhtır
Seddolunmakla tekâyâ kaldırılmaz zikr-i Hak
Cümle mevcûdât zâkir, kâinat dergâhtır

(Galata Mevlevîhânesi son şeyhi Ahmet Celâleddin Dede Efendi)

Hatıratlar birincil tarih kaynakları olarak pek kabul görmeseler de günümüzde tarih ilmi için önemleri gözardı edilememektedir. Hele yakın tarihimizin sisli sokakları söz konusu olduğunda, hatıratların kıymeti katbekat artmakta; onlar satır aralarında erbabı için çok kıymetli bilgiler aktarmaktadırlar.

*Yazının devamını Cinucen Bey’in ud nameleri eşliğinde okumak isteyecekler için 1992 yılında İstanbul’da icra ettiği bir Rast Taksimi:

https://www.youtube.com/watch?v=J-Cb7EQbo5g

Kültür–sanat dünyamızın son yüzyıldaki önemli isimlerinden biri olan merhûm Cinuçen Tanrıkorur Bey’in, bir kısmı sağlığında Dergâh Dergisi’nde neşrolunan hatıraları, eşi Bârihüdâ Hanım ile yakın tarihimizle ilgili çalışmaların duayen isimlerinden İsmail Kara’nın himmet ve gayretleri sayesinde vefatından 3 yıl sonra “Sâz u Söz Arasında” adıyla Dergah Yayınları tarafından 2003 yılında yayınlanmıştır. Maalesef bu kıymetli hatıratın 2. baskısı ancak 2014 yılında yapılabilmiştir.

Cinuçen Bey, şiir ve edebiyata olan ilgisini Dedesi Hacı Tahir Cidâlî Efendi’ye; zanaatkarlığı ve tahsili sayesinde öğrendiği yabancı dilleri babası Zaferşan Bey’e borçludur. Kendisi de amatör bir udî olan annesi Adalet Hanım sayesinde ise henüz ilk çocukluk yıllarında musiki ve ud sazı ile tanışmış, ilk derslerini almıştır. 1938’de doğan bebeğin eşi benzeri olmayan ismini, doğumundan aylar sonra, çocuğuna öztürkçe bir isim koymak isteyen babası Zâferşan Bey, kendi ismindeki “zafer” ve “şan” kelimelerinin Türkçe tarama sözlüğündeki karşılıklarını bularak belirlemiştir. Cinuçen Bey yıllar sonra bu kelimenin Kazan Türkçesi’nde de “her zaman galip gelen” anlamında bir kelime olduğunu dilbilimci Prof.Dr. Hamid Zübeyir Koşav’dan öğrenecektir.

Cinuçen Bey’in özel bir eğitim almamasına rağmen musikiye ilgisi ve kabiliyetini gösteren en önemli hadiselerden biri henüz 8 yaşında iken meydana gelir. Anne Adalet Hanım’ın çalıştığı Cibali Tütün Fabrikası’nda kısım amiri olan (Dede) Neyzen Süleyman Erguner öğle yemekleri sonrası çalışanlar ile küçük fasıllar yapmaktadır. Adalet Hanım bir gün küçük Cinuçen’i beraberinde getirerek Süleyman Erguner’e takdim eder. Gönülsüz bir şekilde, nezaketen “oku bakalım ne biliyorsun” diyen Dede Erguner, dizlerinde usûlünü vurarak III. Selim’in “Âb-u tâb ile bu şeb hâneme cânan geliyor..” sözleriyle başlayan Sûzidilârâ Yürüksemâisini okuyan çocuğu gözleri yaşlı, seviçle dinler ve ekler: “Aman Adalet Hanım, bu çocuk müzisyen olacak, sakın mani olmayın!”.

Ne var ki, annesinin ırsî olarak nükseden böbrek rahatsızlığı, babasının fırtınalı hayatı, aile içi huzursuzluklar, annenin vefatı ve maddi şartlar musiki ile iştigaline imkan vermez. Kendi tabiri ile, ilk yıllarında “radyodan öğrenir” ne öğrenmiş ise. İtalyan Lisesi’nden mezun olur, bu okuldaki eğitiminin en önemli meyvesi iyi derecede öğrendiği yabancı dillerdir. İstikbalde, Fransız, Belçika, Alman kültür merkezleri gibi pek çok misyonun hazırladığı konser ve programlar ile dünya çapında 20’den fazla ülkedeki konser, program, resital ve seminerlerinde de uzmanlığı ve sanatkarlığı kadar bildiği yabancı dillerin katkısını bizzat belirtir. Lise sonrasında, 1956 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (MSÜ) Yüksek Mimarlık Bölümü’ne kaydolur.

Sazı ile İstanbul’da çeşitli musiki cemiyetlerinde bulunmaya başladığı bu yıllarda kendisinden 4 yaş büyük, Neyzen Aka Gündüz Kutbay ile tanışır. Gavsi Baykara Dede’nin talebesi ve ney sazında klasik üslûbun son ve en önemli temsilcilerinden biri olan Aka Gündüz Kutbay, musiki çevreleri ve Türk Musikisinin yaşayan en önemli isimleri ile tanışmasına vesile olmuş ve nihayet 1960 yılında, birlikte 700 aday arasından TRT İstanbul Radyosuna seçilen 5 sanatçı arasında yer almışlardır. Dostlukları Aka Gündüz’ün vefat tarihi 27 Ağustos 1979’a dek sürmüştür.

Cinuçen Bey, takip eden 22 sene, TRT’nin pek çok kademesinde hizmet vermiş; 2000 yılındaki vefatına kadar geçen 40 yılı, gerek Türkiye’de klasik musikimizin ehemmiyeti ve zenginliğini anlatarak; gerek dünyanın dört bir yanında resitaller, konserler, dersler ve seminerler ile musiki ve kültürümüzü tanıtarak geçirmiştir. Bu dönemde sanattan edebiyata, akademiden siyasete pek çok alandan isimlerle olan hatıraları, şahitlikleri, ilişkileri çok renklidir.

Üniversite yıllarından ömrünün son yıllarına kadar pek çok ıstıraba sebep olan sağlık sorunlarına, maddi imkansızlıklara rağmen klasik musikimizin zirvesi kabul edilen mevlevî âyini de dahil hemen her türündeki sayısız besteleri, batılı anlamda telif ettiği Ud Metodu, öğrencileri, müzik eğitimine dair çalışmaları, ait olduğu kültüre hizmeti ile kültür tarihimizin önemli isimlerinden biri olmayı başarmıştır. Tüm bu zenginlikler yanında dil hassasiyeti ve harikulade Türkçesi ile de müstesna bir hatırat olan “Sâz u Söz” arasında ilgililerin kayıtsız kalamayacağı bir eserdir. Temennimiz, yakın tarihimizin hala hayatta olan kıymetli şahsiyetlerinin benzer hatıratlarının da geç olmadan neşrolunmasıdır.

Cinuçen Bey’in çeşitli icraları ve kayıtları için:

https://www.youtube.com/channel/UCnN1u7gA9hrktS0nXxmpUPA

Cinuçen Bey’in Türkçe ve İngilizce çeşitli ders-seminer kayıtları için:

https://www.youtube.com/channel/UCEuwWbZLbkjXIcjSZI0cBoQ

Tadımlık:

*..4. Sınıf öğrencisi Cinuçen “Baba, bu kadar çok emek verdiğin bu ayakkabıdan kaç para alacaksın?” diye sorduğunda, ona “Kaç para alacağımı ne yapacaksın? Ben bunu insanlar için değil, Allah için yapıyorum. Hadi sen git dersine!” cevabını vermişti. Evinde namaz kılınmayan 9 yaşındaki çocuk, “bir işi Allah için yapma”nın ne anlama geldiğini, çok sonra şöyle bir münasbetle öğrenecekti: Adalet Hanım bir gün daireden döndüğünde, kocasına, Paşabahçe İspirto Fabrikası’nda kısım âmiri olan İbrahim beye rastladığını, onun da selamlarıyla birlikte ciddî bir şikayetini gönderdiğini gülerek anlatıyordu. “Kızım Adalet” demiş adam, “lütfen kocana söyle, bir daha böyle ayakkabı yapmasın. Bana bunları 14 yıl önce yapmıştı, bak hâlâ giyiyorum. Modelinden, renginden bıktım, ama kıyıp da atamıyorum, çünkü bir hafta önce yapılmış gibi yeni! Bir türlü eskitemiyorum!” (s. 31 vd.)

* Müziğin, topluluk önünde icra (konser) anlamında (yani mekân içinde) alındığı zaman, bir başlangıcı ve bir sonu vardır. Ama fıtrî bir kabiliyet olarak, zaman içinde ele alınınca, sonu olmadığı gibi başlangıcı da yoktur: insana önceliği olan bir varoluş halinde ezelden ebede akar gider. Ancak görünür hale gelebilmesi için bahane niteliğindeki vesîlelere ihtiyacı vardır. (s. 41)

* Her zaman söylediğim nedir, biliyor musunuz? Japonların ünlü Yamaha fabrikası elektro-orgu icad edip piyanonun haysiyetini meyhane şantörlerinin elinden nasıl kurtarmışsa, Allah da amatörleri yaratıp Türk mûsikîsinin istikbalini politikacıların elinden kurtarmıştır. (s. 227)

* Dünyadaki bellibaşlı yayın kuruluşları içinde, üzerinde amblemini taşıyan plak, kaset ve CD yayınlamayı önemli bir kültür hizmeti olarak görmeyen tek kurum, sadece bizim TRT’mizdir. (s. 230)

* ‘Her türlü ahvâl ve şerâitde (yani durum her ne olursa olsun) Allah’a hamd ederim’ demek olan ‘Elhamdulillah ‘alâ külli hâl’ ifadesi, duvarda asılı bir tâlik levha olmaktan çıkıp, tam bir teslimiyetin duygusu olarak şuur ve vicdanınızda sizinle beraber yaşar hale geldiği zaman, sıkıntı da, acı da, keder de, sizin için sadece birer ‘test sorusu’ olmaktan öteye geçmez. (s. 270)

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

 

One comment

  • Cinuçen Tanrıkorur’un hatıratını “incelikli insanlar tarihi” olarak okudum. Ahmed Yüksel Özemre’nin hatıralarında anlattığı Üsküdar’da olduğu gibi “meğer ne çok şey kaybetmişiz” diyorum bugünkü “sahipsiz ve kimsesiz” ülkeme bakınca.

    yetişkinler için hayat bilgisi ders kitabı olacak nitelikte bir metin. öncelikle tavsiye için teşekkürler bilal abi.

    mensubu olduğu sanat dalında kendisini yetiştirmek için her türlü zahmete katlanan Cinuçen Bey’in hatıratı, kendi ifadesiyle “bilginin bedeli olarak aşk, niyet ve zahmet”in önemini göstermesi bakımından pek değerli. islam dünyasının, uzun zamandır içinde debelendiği tembellik hastalığının tedavisinde bu gibi örnek insanların hayatlarına çok ihtiyacımız var.

    hatıratın bir diğer önemi ise türk müziği örneğinde klasiklerimizin ve geleneğimizin uğradığı hakaretlerin belgeseli olmasıdır. cumhuriyet türkiye’sinde resmi ideoloji haline getirilen laikliğin, bazı faydaları olmasının yanında malesef zararı çok daha fazla olmuştur. her alanda geleneğimizden nasıl vahşice koparıldığımızı bir kez daha görme imkanımız oluyor bu metinde.

Submit a comment

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s