B: Kendini beğenmiş, övülmeyi ve beğenilmeyi çok seven.
A: Evet övülmeyi ve beğenilmeyi seviyorum. Ama herkes sever övülmeyi ve beğenilmeyi, ister de aynı zamanda.
İnsansak hepimiz severiz nihayetinde övülmeyi ve beğenilmeyi. Mesele onlara verdiğimiz ağırlıkta kilitleniyor. Zira A şahsı eğer olması gereken bir insan gibi övüldüğünde kibrin sınırlarına varmadan sevinebiliyorsa o zaman bir açıdan olması gerektiği gibidir, diyebiliriz. Bir de bu işin zıt kutbu var: yerilmek, zemmedilmek. A şahsı yerildiğinde ve zemmedildiğinde de aynı mutedil tepkiyi verebiliyorsa eğer ona övülmek ve yerilmek noktasında orta yollu davranan normal biri diyebiliriz sanırım. Zira insansak eğer insanın övüldüğünde hiç mutlu olup sevinmemesini ve yerildiğinde de kötü hissetmemesini beklememek gerektiğinin farkındayızdır. Çünkü bu duyguları biz de yaşamaktayızdır.
Gelelim B şahsına B şahsı A şahsının bu kendini beğenmiş tavırlarından artık bıkmış da bunları söylemiş olabilir. Ya da en basitinden B A’yı kıskanıyor da olabilir. Fakat A’nın B şahsının kanısından sonra B’yi onaylamasından B şahsının doğru sözlü biri olduğunu söyleyebiliriz bu diyalogda sadece.
A şahsı övülmeyi ve beğenilmeyi seven biri olduğunu kabul ettiğine göre bir açıdan kibirli olduğunu da kabul etmiş olabilir. Aynı zamanda insan olduğunun ve insan saflığının bilicinde olup içindeki duyguları olası bir düzeyde olması gerektiği gibi yaşadığını ifade ediyor da olabilir. O halde A şahsının övülme ve beğenilmesinin karşıt duyguları konumunda olan yerilme ve zemmedilme duyguları karşısında verdiği tepkilere bakmamız ve daha sonra kanılara varmamız gerekir.
Eğer A şahsı övülmeyi ve beğenilmeyi -belli edip etmemesi önemli değil- içten içe ya da alenen çok seviyorsa ve bunu artı olarak kişilere karşı olan tutumlarına da yansıtabiliyorsa ve aynı zamanda yerildiğinde ve zemmedildiğinde de -yine belli edip etmemesi önemli değil- içten içe ya da alenen buna içerliyor, bundan hoşlanmıyor ve nefret ediyorsa ve bunu da artı olarak kişilere karşı olan tutumlarına da yansıtabiliyorsa o zaman -dışarıdan anlaşılıyorsa eğer- A şahsıyla ilgili kibirli, kendini beğenen, övülmeyi ve beğenilmeyi seven tam tersi bir durumda da bundan nefret eden kanısına varabiliriz. Yukarıdaki diyalogda B şahsı A şahsının bu konulardaki kanısına varmış ki sorulduğunda söylemiş, söyleyebilmiş.
Öte yandan A şahsının özgüveni eksik ya da hiç olmayan biri olduğu da anlaşılabilir bu diyalogdan. Kendinden o kadar emin değil ki karşısındakine kendini soruyor ve kendine dair bir şeyler arıyor başka ağızlardan. Kişi olgunlaşmadan bu tarz sorular sorabilir insanlara lakin A şahsının olgun bir kişi olduğunu düşünürsek eğer özgüven yetersizliği işte burada çıkıyor karşımıza.
Bu diyaloğun yaşanmasına sebep ne olursa olsun ya da sonuç önemli olan hiçbir şeye hak ettiğinden fazlasını sunmamaktır. Bir şeyin hakkını diğer şeye geçirmemektir. Kainat da evrende bununla duruyor çünkü. Kuşlar da bunun için ötüyor. Bu bir değer, bir madde, bir şey, her şey olabilir. Övüldüğünde sevinmek de olabilir yerildiğinde üzülmek de. Sevinmek hayata yakıştığı kadar sevin sırıttırma hayatta bu güzel lütfu keremi. Ve üzülmeği ve diğer tüm duyguları hayata yakıştığı kadar yaşa sırıtmasın bu lütuflar bir eğreti gelin misali.
Başta dediğimiz gibi mesele onlara verdiğimiz ağırlıkta gizleniyor. Her şeye hakkettiğini vermek deyimi de tam da böyle anlarda kendini hissettirmek için gözümüzün içine bakıyor adeta. Kişinin kendi tercihine kalan karakteri de böyle anlarda gösteriyor kendini zira. Sonrasında ise tavrımız bize düşen şey olarak kalacaktır elimize!
Vesselam