Yazar: Mustafa Barış
Baktı. Anlayamadı. Çalışmaya koyuldu. Yine de bulamadı koyacak uygun bir yer. Ne eksikti bilmeden, bulmaya cesaret etmeden, edemezken; fırtınanın karşısına çıkmak da neyin nesiydi? “Gidecek bir yeriniz hem de hedefiniz yoksa hiçbir rüzgâr işinize yaramaz.” demiş çok önceleri bilgeleri. Öyle ya, geçmiş anlaşılıyor, hayat ise ileri doğru akıyordu. Bilinmezlikler. Bilinememezlikler. Bilinebilir olmayacaklar… Ancak bilen, muhakkak bilir, nefret kusmaz mı diğerleri? Çıkarken yola, “katık al” yanına, her halükarda! Ve de güven dayına ve amcana, hem teyzene hem halana, hem anana hem babana, hem de karındaşlarına. “Ben seçmedim onları” diye sakın sızlanma. Sen değil lakin, O (c.c) seçti seni onların yanına.
Ustalık, kalfalık, ekmek teknesi… Çatı sızdırırmış. Aldırmak, ne gam. Bir usta varmış, hep en iyi şekilde “ustaca” düzelten. Sızdırmazmış onun elinin değdiği kiremit tekleri. Her seferinde kırık kiremitin yerini değiştirirmiş. Ev sahibi akıntı yapan kırığın düzeltilmesinden mutlu! Ahhh bir de çatı başka yerden her seferinde çatlak vermese! Böyle geçmiş yıllar…
Bir gün hastalanır da, çırağı gönderir işe. Dönüşte muştu hazır: “Ustam, bir kırık kiremit vardı. Değiştirdim. Çatı sapasağlam.” “Aferin!” der, ustası. Bir ekmek kapısını (!) kapatmıştır çırağı.
Hem sağa hem sola dikkatle bakan… Artık anlayıp, taşı gediğine koyan! Bir pencere kondurmalı bu yapıya. Gelsin bahçelerdeki muştuların rayihaları, uykudan uyananlar ve uykuya dalacak olanların bereketiyle. “Tekbirlerin kuşattığı kalpler desem dünyaya”, “acep yaylar mıdır doğrular, hariçten nazar eyleyenlerce” diye sorsam, sorgulasam, çözülünce tek tek sorunlar!
Acaba başkalarının penceresinden neye benzer hayat filmi, merak etsedir çırak. Dram? Trajedi? Komedi? Hani şu tebessümü nükteden olan, nüktedanın icra ettiği. Sevmek, sevilmek. O, ne güzel yardımcı, ne güzel dost, yarışmak için hayırlarda.