Yazar: Beyzanur Kayacı
ben ışığını alamamış çiçeğim biraz, biraz da ucundan sararmaya başlamış yaprak
köklerim saksıya sığamadığını haykırıyor ve insanların dilinden anlamıyorum
*
topladığım tüm yaprakları kurutma savaşı,
cevabının düzinelerce gravür kağıtlarından oluştuğu peşimden koşuşan soru,
beynimden sızıp ağaçların arasına karışan birkaç düşünce topluluğu ve
zamanın gerisinde kalmamla pek ilgilenmiyorum
*
pencereden sızacak ufak bir ışık hüzmesi arıyordu gözlerim, bütün karanlıkla boğuşacak
fakat günün doğmasını hiç istemiyorum
*
çekmeceye elimi atıp rengini ve nasıl yazdığını önemsemeden aldığım bir kalem
evimin anahtarını dördüncü defa kaybettiğimi
gecenin sonunda üçüncü mumu yakarken güneşin açtığını yazıyorum
tümce ve tümcelerimi düşünürken platonu anıyorum
*
harflerin bu mevsimde diyeceklerinin yağmura kaldığı
ya da bir yunan tanrıçasının kaleminde buharlaştığı o gecede
ben serap gördüğüme şahit arıyorum
*
yüksek sesin, şiddetli renklerin, harlı alevlerin ve parlak kenarların insanı değilim
biraz tenha fakat coşkuluyum
pervasızca dalını kırdıkları ağaca su vermiyorum
zaten tamir eden var diye eğdikleri demiri
artık düzeltmiyorum
*
dalgaların sesini dinlerken bir yandan
yatmadan önce okuduğum dizeleri mırıldanıyorum hala
yanımdan geçen köpeklerin kafalarını sıvazlayarak
terkedilmiş sahil kasabasından akşamüzeri çift gölgeyle geçiyorum ve
ışıkların denizle dans ettiği bir yaz akşamına her gün şahit olmak istiyorum
*
arkamda gözüm olmasını istemedim hiç, alabildiğince ilerisi ve cebimde yeşim taşlarıyla ilerliyorum
patikaların yerini bile ezbere bildiğim yoldan şimdi sendeleyerek geçiyorum
*
ama kaçtığı her şeyin peşinden sürüklenen sen,
hangi şehre kaçarsan kaç yine aynı sokaklarda dolaşacaksın, aynı mahallede kocayacaksın; aynı evlerde kır düşecek saçlarına
ve yarım bıraktığın yemek gibi arkandan ağlayacak bu şehir
Kaleminiz daim olsun Beyza Hanım..✍
keyifle yürüdüm bozkırlarda 🙂