İstanbul’da Yazıldı


Yazar: Hadi Ensar Ceylan

Bugün maalesef pek çok kişi, güya kolay okunduğu iddiasıyla bilgisayarda yazılan mushafları İstanbul’da yazılan mushaflara tercih ediyor. Oysa bizim, kendi değerlerimizi korumak, onları geleceğe taşımak açısından büyük sorumluluğumuz var. Bu yazı İstanbul’da yazılan ve Cumhuriyet Türkiye’sinde basılan bazı mushaf ve eserleri dikkatlere sunmak için yazıldı.

Yukarıdaki görsel, bir hüsn-i hat levhasından değil, Büyük Hafız Osman (ö.1110/1698) tarafından hicri 1097 yılı Şaban ayı başlarında (miladi karşılığı Haziran 1686) istinsahı tamamlanan bir Kur’ân-ı Kerîm nüshasındandır. Büyük Hafız Osman şeklinde nitelememizin nedeni, Osmanlı son dönemi hattatlarından, ayet-berkenar[1] mushafıyla tanınan Kayışzade Hafız Osman (ö.1311/1894) ile karıştırılmaması içindir.

Büyük Hafız Osman öyle büyük bir kıymetimizdir ki kendisi, ünlü tarihçi, doktor ve sanatkar Süheyl Ünver’e göre “Kur’ân Mekke’de nazil oldu, Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı” cümlesinin söylenmesine neden olan kişidir.[2]

Hafız Osman mushafından bir sayfa

Görsele konu olan bu nüsha, önce h.1302/m.1884 yılında Sultan II. Abdülhamit tarafından 30 cüz halinde bastırılmış ve tüm İslam âlemine dağıtılmış, ardından 1961 yılında basılan, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Hüseyin Atay ve Yaşar Kutluay’ın hazırladıkları Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ilk meâlinde Kur’ân metni olarak kullanılmıştır. Ne yazık ki o tarihten bu yana da ikinci bir baskısı yapılmamıştır.

II. Abdülhamit tarafından bastırılan nüshanın ise 1985 yılında Tercüman gazetesi tarafından tıpkıbasımı yapılmış ve okuyucularına hediye edilmiştir. Maalesef bu mushaf da bugün sadece sahaflarda bulunabilmektedir.

Şeyh Hamdullah mushafından bir sayfa

Büyük Hafız Osman’ın, izinde yürüdüğü, Osmanlı hat ekolünün zirvesi sayılan Amasyalı Şeyh Hamdullah da (ö.926/1520) yazdığı mushaflarla bilinmektedir. Bunlardan birisi hicri 909 yılında (miladi 1503) Sultan II. Beyazıt için istinsahını tamamladığı mushaftır. Bu mushaf, 1958 yılında Remzi Kitabevi tarafından basılan ve Abdülbaki Gölpınarlı’nın hazırladığı Kur’ân-ı Kerîm meâlinde metin olarak kullanılmıştır. Gölpınarlı bu tercihini, veciz üslubu ile şöyle açıklar: “Fakıyhler, Kur’an’ın tezyin edilip edilmemesini bir mesele olarak vaz’ededursunlar, bediî zevk, Kur’an’ın daima en güzel bir tarzda yazılmasını, en güzel bir şekilde tezhib edilmesini, en gönül açıcı bir surette ciltlenmesini sağlamıştır. Biz de metin olarak, Yâkut’un yazısını olgunlaştırıp Türkiye’de nesih yazıyı adeta ibda’ eden, bu yüzden yazarlar, hattatlar kıblesi anlamına gelen “Kıblet-ül-Küttâb” ve “Kıblet-ül-Hattâtîn” diye anılan Şeyh’in II. Bâyezîd adına yazdığı nüshayı aldık.”[3]

Şeyh Hamdullah’ın bu kıymetli mushafı, ülkemizin güzide kurumlarından Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı tarafından 2015 yılında tıpkıbasım olarak ayrıca neşredilmiştir. Ancak maalesef bunun da mevcudu kalmamıştır.

Kamil Akdik istinsahıyla Mevlid-i Şerîf’in ilk sayfası

Ele alacağımız son eser, Osmanlı son, Cumhuriyet ilk dönemi hattatlarından Reisu’l-Hattâtîn Hacı Kamil Akdik’in (ö.1941) istinsah ettiği Süleyman Çelebi’nin (ö.825/1422) Mevlid-i Şerîf’idir. Eser 2009 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından tıpkıbasım olarak yayınlanmıştır. Yine Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Mehmet Akkuş’un yayına hazırladığı, Mevlid‘i günümüz alfabesine çevirdiği ve Uğur Derman’ın nüsha hakkında iki yazı ile katkı sunduğu bu eser, sadece hat sanatı açısından değil kitap sanatları olarak ifade edilen tezhib ve ebru açısından da büyük bir kıymeti haizdir. Müzehhib ve mücellid Bahaddin Tokatlıoğlu (ö.1939), tıpkıbasımı yapılan nüshayı tezhibleri ile bezemiş, Hezârfen Necmeddin Okyay’ın (ö.1976) nefis bir ebrusu ise kitap cildinin içinde kullanılmıştır. Hamdolsun bu eserin baskısı, edinmek isteyenler için halen mevcuttur.

Necmeddin Okyay’ın ebrusu

Bu değerlerimizi toplum olarak benimseyip kıymetini takdir edebildiğimiz gün, Merhum Bahaddin Efendi’nin kendi mesleği ile ilgili şu sözünü de hayatımıza tatbik etmeye muhtemelen yaklaşabildiğimiz gün olacaktır: “Mücellidlik kanâatdir, değildir cem’-i mâl etmek!”[4]


[1] Ayet-berkenar tabiri, ayet sonunun sayfa sonuna denk getirilmesini ifade eder. Eskiden mushaflarda böyle bir âdet yokken Osmanlı son döneminden itibaren bu uygulama, biraz da hafızlığı kolaylaştırması sebebiyle yaygınlaşmıştır. Ayet-berkenar mushafıyla ünlü bir diğer hattatımız Hasan Rıza Efendi’dir (ö.1920).

[2] Süheyl Ünver, “Hafız Osman ve Yazdığı Kur’ân-ı Kerîmler”, Tercüman Gazetesi tarafından basılan (İstanbul 1985) Hafız Osman mushafının giriş yazısı.

[3] Abdülbaki Gölpınarlı, “Açılama”, Kur’ân-ı Kerîm ve Meâli, s.39.

[4] Uğur Derman, “Giriş”, Mevlid-i Şerîf, s.44.

Submit a comment

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s