Yazar: Ali Haydar Peçe
Frank Griffel, İslam’ı Düşünmek Bir Dini Anlama Denemesi, Çev: Mücahid Kaya, Albaraka Yayınları, İstanbul 2020.
İslam Felsefesi ile ilgilenenlerin yakından tanıdığı bir isim olan Frank Griffel’in kaleme aldığı İslam’ı Düşünmek-Bir Dini Anlama Denemesi Albaraka Yayınlarından Mücahid Kaya çevirisi ile okuyucuların dikkatine sunulmuş.
Heybesinde Almanya, Suriye, Lübnan ve Amerika gibi farklı kültür ortamlarını taşıyan Griffel kitabında ı) modernistlerin İslam’a olan yaklaşımları ıı) modernizm ile İslam arasındaki ilişki ııı) İslam Kültürü için dile getirilen çöküş ıv) İslam Felsefesinin İslam kültürü içindeki yeri v) müphemlik ve vı) sömürgecilik başlıklarında önemli tespitlerde bulunmaktadır.
Bahsi geçen önemli ve büyük konular hakkında felsefe ile ilgilenen bir akademisyenden beklenenin aksine oldukça akıcı bir üsluba sahip olan yazarın düşüncelerini ifade ederken roman (Tolstoy: Hacı Murat) ve sinemanın (Yön. David Wheatley: The March) olanaklarından faydalanması ilginç görünmektedir.
Yazarın kitabında temel olarak savunduğu şeyi şu şekilde özetleyebiliriz: İslam, batıda özellikle modernizmin etkisi ile yanlış anlaşılan bir dindir. Kendisini modernist olarak tanımlayıp dünyanın her tarafını sömürge haline getirenler, kendi dışında gördükleri her şeyi (dil, kültür, sanat, teknoloji, düşünce) geri olarak belirlemişlerdir. İslam da bu bakış açısından nasibini almaktadır. Müslümanların yaşadığı iddia edilen ‘Müphemlik Krizi’nin varlığı dahi bu kabul ile yakından ilişkilidir. İslam düşüncesi alanında çalışma yapanların eserlerinde de bu bakış açısı kendini hissettirmektedir. Buna göre İslam Düşüncesi/Felsefesi 12. Yüzyılın başlarına kadar orijinal görüşler ortaya koymuş ve son büyük filozof İbn Rüşd’ün ölümünden sonra gerilemeye başlamıştır. Halbuki bu yanlış bir bakış açısıdır. Günümüzde ise İslam, yaşanan olaylar sebebiyle şiddetle anılan bir din haline gelmiştir. İslam kültürü ve düşüncesi hakkında objektif çalışma yapanların İslam düşüncesinde iddia edildiği şekilde büyük kırılmalar ve gerilemeler görmesi mümkün değildir.
Griffel kitabında İslam hakkında oluşan yanlış telakkilerin kaynaklarına inmekte ve bu konuda tespitlerde bulunmaktadır. Buna göre yanlış telakkilerin temelinde İslam coğrafyalarında teknik alandaki geriliklerin İslam dini ile ilişkilendirilmesi bulunmaktadır. Böyle düşünenler bir dinin mensuplarını geri gördükleri için bunun sorumluluğunu bireylerin inandıkları dine yüklemektedirler. Halbuki İslam bu sığ bakış açısı ile anlaşılamayacak zenginliklere sahiptir. Griffel’e göre Tolstoy’un kaleme aldığı Hacı Murat romanı da benzer bir zeminde görülebilir. Romanında Tolstoy, Tatar Deve Dikeni’nin çiçeği ve dikenlerini etkileyici güzellikte tasvir etmekte fakat çiçeği koparmaya çalışan kişinin bu güzelliği bozduğunu ifade etmektedir. Griffel, bu metafor bağlamında şu soruyu sormaktadır: “İslam, yok edilmeden evcilleştirilemeyen ve en düşmanca ortamda bile kendini gösteren güzel ama dikenli bir çiçek midir?”[1]
Griffel, modernizmin İslam dünyasına savaşlarla geldiğini düşünmektedir. Mısır’ın Napolyon tarafından işgal edilmesi sonrasında Kahire sokaklarında yaşanan fiziksel değişimin bununla ilişkilendirilmesi ilginç gözükmektedir. Ayrıca modernizmin etkilediği ülkelerde bu durumun kendini doğum oranlarındaki düşüşle göstermesi ilgi çekici bir tespittir. Bu ilişkiye göre bireysel gelişmişlik arttıkça büyük ailelere ihtiyaç azalmış ve doğum oranları düşmeye başlamıştır. Bu anlamda Müslüman ülkelerde doğum oranlarındaki düşüşün ilk başladığı (1962) ülke Türkiye’dir. Bunu sırayla Mısır (1968) Tunus (1971) Endonezya (1972) takip etmektedir. Fransa’da ise bu oran 1827’de düşmeye başlamıştır.
Kitapta geniş yer verilen başlıklardan bir tanesi de müphemlik kültürüdür. Thomas Bauer’in dikkat çekici tezlere sahip olan Müphemlik Kültürü ve İslam kitabını değerlendiren Griffel, Bauer’den farklı düşündüğü noktalarda da önemli tespitlerde bulunmaktadır.
Kitabın hacminin küçük olması dolayısıyla bazı konuların daha derinlemesine irdelenme imkânını ortadan kaldırdığı düşünülebilir. Kitabın önemli taraflarından biri İslam düşüncesi üzerine araştırmalar yapan batılı bir akademisyen açısından İslam dininin ne ifade ettiğini görebilme imkânı vermesidir. Gazzali’nin Felsefi Kelamı (Klasik Yayınları) gibi önemli bir eseri kaleme alan bir düşünürün İslam dininin mensuplarının ilimle meşgul olduklarında yüksek kültür ürünleri ortaya koyabildiklerini teslim etmiş olması önemlidir. Yazarın bununla da yetinmeyip İslam dininin ortaya koyduğu ürünlerin Avrupalılarca hakkının yendiğini anlatmaya çalışması İslam kültürü açısından önemli görülebilir. Son olarak kitabın tercümesinin başarılı olduğunu ve okunurluğunu artırdığını dile getirmemiz gerekir.
[1] Frank Griffel, İslam’ı Düşünmek, Çev. Mücahid Kaya, Albaraka Yayınları, İstanbul 2020, s.18