İnorganik Düşüncelere Karşın Tahayyülat-ı Halimiz


Yazar: Nurullah Cangül

“İlanlar, trafik ışıkları, vitrinler, ışıklı tabelalar ve yazılar dikkat çekmek için tasarlanmış olsalar da, sanki bir çölün kumlarını tarayan gözlerine hiç takılmazlardı.”

(Marcovaldo Ya Da Kentte Mevsimler, İtalo Calvino)

“Şehrin insanı, şehrin insanı şehrin

Kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin”

(Üç Frenk Havası, İsmet Özel)

Büyükşehirlerin büyük kalabalıklarının arasında büyük fikirler peşinde koşacak hele de büyük kavşaklardan dönmeyi göze alacak değildi. Onu ilgilendiren asıl şey gece bekçisi, metro şoförünün sıkılıp sıkılmadığı, gece rayları onaran demircilerin gündüz uykusu, sekiz beşlik bir memurun muamelesinin somurtuşuydu. Metropol esprilerin gülme reflekslerinin boy ve budak sardığı kalıplaşmış düşüncelerin angaje tohumlarla dezenfekte edilip piyasaya sürülen bu yerlerde samimiyetten, hissiyattan, doğal olandan anlam(a)dan bahis açmak çok iç açıcı olmayabilir ve hatta sıkıcı komik ve saçma gelebilir. Çünkü bunlar kentin eskittiği kavramlardır.

Kentte yaşamak refahla, konforun artmasıyla, medeni olmakla, kültürel zenginlikle toplu yaşayabilme seanslarıyla müsemma olmuştur. Gizil duyguların gizemli suçların,  güzide şahsiyetlerin, yetiştiği bu elverişli topraklar insanların nemalanması gereken mümtaz tacirlerin en çok durdukları istasyondur. Bu istasyonlar; beklemenin nefrete dönüştüğü, koşuşturmanın alışkanlık haline geldiği, insanların gecikmeye karşın hazırlop cevapların biriktirildiği ve yazgıları karşısında kendini hiç edenlerin toplaştığı yerlerden sadece biri..

Yoksun bırakılmak, anlamsızlığa gark olmak, yolunu kaybetmek, yere (toprağa) basamamak berraklığa, ilk’e, saf olana duyulan özlemin ifadesidir. Bu atalara, soya bağlılık anlamında değil, belki olsa olsa kimliğin şekillenmesi aşamasında insanın kimliğini apaçık bir şekilde dolaylı gerçekliklere başvurmadan kendini varlığa çıkardığı yerdir. Benlik ve aidiyet insanın kimliğini oluşturan en temel unsurlardandır. Bu ikisinin a’rafını yaşayanlar bir anlamda kimliksizleşenlerdir.

Kentin sunduğu imkanların yanında sahteleştirmediği, metalaştırmadığı ne kaldı ki?

Berrak olmayan, sönük ve kuru bir döngü içerisinde kurumların kişilere bahşettiği sathi kimliklerin sahte ve yeniden inşası, soyut bir algı alanı oluşturuyor. Bu algı alanlarında estirilen imaj ekseninde oluşan sahte kimlikler kendi kentini sömürüyor. Ama kentin kendisi bunun farkında değil.

Hep bir yeknesaklık, hep bir tekrar, nahoş bir gülümseme, kuru bir ağıt, biraz frenoloji ilmi ve fazlasıyla fiyaka..

Ayarlı saatler, çokça ağrı kesici, sahte prelüdler, gündüz yazılmış şiir, terk edilmiş bir ikindi penceresi ve çokça vitrin süsü..

Submit a comment

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s