Yazar: Mustafa Barış
1. “Çalışıyorsa Tamir Etme”
Bir toplumun tamamının tek bir sınıfının veya tek bir ferdinin gelişimi göz önüne alındığında “kültür” kelimesinden farklı anlamlar çıkarsanır. Bir ferdin kültürü, bir sınıfın kültürüne, bir sınıfın kültürü ise, içinde ürediği bütün bir toplumun kültürüne bağlı olarak gelişir. Özen ve gayretle kazanılacak bir şey olan “kültür” ferdin kendi dimağını işlemesi anlamında düşünülünce, nisbeten anlaşılabilir bir kavramdır. Muhakkak ki ferdin kültürü, içinde bulunduğu sınıf ve toplum kültüründen bağımsız değildir, soyutlanamaz.[1] “Kültür, bir bütün olarak toplumun mahsulüdür.” Bir başka ifadeyle kültür, toplumu toplum yapan şeydir.[2]
Medeniyet konusunda yapabileceğimiz tek ve en önemli şey, sahip olduğumuz medeniyeti daha iyi bir seviyeye getirmektir. Bugünün medeniyeti XVII. yüzyılın medenî insanına çok yeni görünürdü. Yeni bir medeniyet her an oluşmaktadır. Sorulacak en önemli araştırma konusu medeniyetleri mukayese edip, “medeniyetimizdeki gelişme ve gerilemeyi önlemek için değişmeyen standartların olup-olmadığı”dır.[3] Kültür, her biri sadece kendisi için var olan, çeşitli ve az çok birbiriyle ahenk içinde olan faaliyetlerin mahsulüdür. Ressam dikkatini yapmakta olduğu resmin üzerine toplamalı, şair şiirini yazmalı, devlet memuru sorunların çözümüne odaklanmalıdır. “Kendimi farklı insan yapacağım” diyemediğimiz halde, “Şu kötü alışkanlığımı bırakacağım ve bu iyi alışkanlığımı geliştirmeye devam edeceğim.” diyebiliriz. Bunun gibi toplum için de “sadece şu veya şu bakımdan açıkça görülen kusur ve ifratları düzeltmeye çalışacağım. Ancak bir şeyi düzeltirken, diğerini bozmayacak şekilde, aynı anda pek çok şeyi göz önünde tutmalıyım.” diyebiliriz. Bu, başarabileceğimizden daha büyük bir özlemi ifade etmektedir.[4] Fakat üzerinde çalışmaya, zamanı ayırmaya değer bir uğraştır.
Ali F. Başgil, Fransa’nın anayasasının 65, İtalya’nın anayasasının 90 sene yaşadığını belirtir. İngilizler için ise anayasalarının asırlardan beri, hem de başkalarına benzemeden, İngiliz milletinin damarlarında ve hafızalarında yaşadığını söyler.[5]
İktibaslar kısa, mevzu uzun, sözün ve kalemin şehveti “bastırsa” da, dil-edebiyat, kültür, hukuk, kişisel gelişim ve benzeri daha nice çağrışımlar uyandıran meselede yorum yapmayacağım.
2. Bir Niyazdır!
Akademiden, sanata tüm disiplinler hatta her meslek, geçmişe atıfla, geleneğin idraki kısaca özümsenmesi ile kavranır. Bizi, sırat-ı müstakim yolun babaları Hz. Adem peygamber ve Hz. İbrahim (a.s.) atalarımıza ulaştıran nesillere selam olsun! Rabbim! Bizi de, gelecekte onlara selam gönderecek hayırlı nesillerin varlığına mâni değil, sebep kılıver.
3. Bir Deneme, Bir Hikaye
Dünyayı yaşamakla ilgili iyimser veya kötümser bakış açılarının temelinde ilim ya da ilimsizlik yatar. Bazen bildiklerimizden, bazen de bilmediklerimizden dolayı mutlu oluruz. Ekmeğini yediğim vatanımdan, aklını anlamaya çalıştığım Batı’dan ve hüznünü paylaştığım Doğu’dandır.
4. “Biz Bize Birbirimizi Yakıştırıyoruz”
Yazımda hem biz bize bizi eleştiricez hem de başkalarına anlatacağız. Türkçe yazıldığı gibi okunmayan dillerin arasındadır. Bunu yaparken de çuvaldız-iğne retoriğinin yerine, adalet-merhamet diyalektiğini kullanacağız. Retorik, çünkü gerçekleşmiş olsaydı, Allah katındaki tek hak din sahipleri bu durumda olmazdı. Olduğu durumu beğenmezdi.
(Biz bize, “birbirimizi” yakıştırıyoruz.) Bu ifade, kendi aramızda kalmak koşuluyla, “birbirimize denk olduğumuz, birbirimizden aşağı kalır tarafımız olmadığını” ifade eder, kullanılan noktalama işaretleriyle. Tencere dibin kara, seninki benden kara!
(Biz: Bize, “birbirimizi” yakıştırıyoruz.) Bu noktalama işaretleriyle cümlenin anlamı, konuşan kişinin mensubiyetindeki çoğul şahsiyetlerin, kendilerine “ancak kendilerini ve kendileri gibi olanları yakıştırdıkları” anlamı çıkar. Bir çeşit “biz” mensubiyetini öne çıkaran bir anlama ve anlatma söz konusudur. “Biz halimizden memnunuz, dokunmayın, sağ ol, ama almiyim.” cümlelerinin eş değerlisidir. Lakin, “bir önceki günle eş değerde olmaması gerekenler” bu “biz”de midirler? Hiç bilemem! Zaten kendimi hiçbir klik, cemaat, tarikat ve diğerleri içinde hissetmedim, tanımlamadım hayatım boyunca. Herkese açık kaynakları incelemeden de ömrümü geçirmedim yalnız! Bundan sonra da aynı halde devam etme niyetindeyim.
(Biz, bize, “birbirimizi” yakıştırıyoruz.) Bu cümle, evlenmek isteyen iki sevgilinin, ailelerine veya olayı duyurmak istediklerine “birbirlerinin münasibi/yekdiğer canpareleri” olduklarını bildiren bir haber cümlesidir. Misaller çoğaltılabilir mi bilmiyorum daha fazla. Fakat bilimsel yeterlik ve gereklilik sağlanmıştır kanaatindeyim.
Bazen de, noktalama gereği gibi yapılmaz ise seslendiricinin olayın farkındalığıyla vurguyu sağlam yerde yapmasının önemi vardır Türkçe’de. “Eğitimcilerden nasipliler bahtiyar.” Bu cümleden, ‘eğitimcilerden nasibini alan öğrencilerin mi, öğrenciden veya başka nimetlerden nasipli olan eğitimcilerin mi bahtiyar olduğu’ meselesi, seslendirmeyi yapacak kişinin olaya vukufiyeti ve vurgusuyla netleşecektir ve çözümlenecektir.
Tilkinin kırk hikayesi de tavuk üzerineymiş. Meseleyi Arapça’nın sözlü kültür ile ilişkisine, nihayette getireceğim, sözümü dinleyenlere, dinleyeceklere. Dinde ilim sahibi olmak ve dine tek-dosdoğru kaynağından muhatap olmak için, “bu dili öğrenin” tavsiyesini de gerekçelendirip, bırakacağım. Olayı bilmeyen, şahit de olmayan birine, Arapça olarak yazılmış; “f-k-r Musa” ifadesinin yazılı olduğu okuma fişinin verildiğini varsayalım. Eğer şifahen size olayın içeriği aktarılmamış ise, “f-k-r” fiilinin bütün anlamlarına Musa’nın (etken, edilgen, mübalağalı vezinlerdeki anlamıyla da) karıştığı ifade edilebilir ki bunlar en asgari anlam kümelerini oluşturur. Bu anlam kümelerinden bazıları, birbiriyle ve olayla tamamen zıt olmak zorundadır dilsel açıdan.
Türk’ün vatan ve Türkçe sevgisini anlamayan, anlamak istemeyen, anlamayacak olan nesilleri anlamakta ve anlamlandırmakta hep zorlanacağız. Ama var gücümüzle anlatacağız, hem de çeşit çeşit, kalemimizden geldiğince, dilimiz döndüğünce. Diğer taraftan dinin de, Arapça’nın da ihmalkarı olamayız. Zira bizi biz yapan din kardeşliğimiz bizi, insanlığın ve medeniyetin böleni değil parçası ve mayası olmada birleştirir ve daha birçok değerin atası Hz. Adem ve Hz. İbrahim (a.s)’da ve nicelerinde buluşturur. Kadîm zamanlardan ancak dostluk olur. Dostluğun da özü; us’tur, gönül’dür. Allah hepsinden razı olsun.
5. Teşekkür
Tarih boyunca insanlar toplum halinde yaşamaya başlayalıdan beri, din işleri ile uğraşan ve bunu meslek edinen insanlar ortaya çıkmış, sonra kurumlaşmışlardır. Brahman, şaman, rahip, haham, papaz, veli, şeyh, ermiş, dede, kutup, şefaatçi gibi.[6] Bu sayılanlardan herhangi biri olmak değildir. Zaten nasıl olunacağını da bilmiyorum. Dinimi daha iyi öğrenmek ve iyi bir dindar olmak amacım. Allah’ın huzurundaki sorguda kulun yaptıklarıyla ve düşündükleriyle sınavdan geçmesinin zorluğuna inanıyorum. İyiliklerde; birlikte olup yardımlaşmayı ve yarışmayı, haksızlıklarda fert fert sulh içinde helalleşebilmeyi başarabildiğimiz bir toplum yaratmanın önemine atıftır tüm çabam.
Ne şairim ne edebiyatçı. Ne psikoloğum ne de sosyolog. İçeriyi ve dışarıyı gözlemlemekle geçti ömrüm; kendimi, dünyayı, dinimi anlamak, anlamlandırmak için. Kimi zaman kötü zanna, kimi zaman muhayyileye, kimi zaman doğrudan yaşantıya, gözleme, kimi zaman da dedikoduya, yanlış anladıklarıma ve yorumladıklarıma yer vermişimdir yazdıklarımda. Kimi zamanda da wishful thinking’e. İnsanız. Muhakkak en doğrusunu ancak Allah bilir. Rabbim, dünyada da ahirette de hayırlardan nasipsiz bırakma bizi!
Bugün babamla birlikte Cuma namazında idik. Farklı çıkışlardan çıkınca, birbirimizi bulmak için telefonda konuşurken, iletişiminde zorlandık. Ama onunla Kur’an’ı okurken ve tecvid sohbeti yaparken iletişimde zorlanmıyoruz. Tüm insanlarla her konuda ortak nokta aramak; gereksiz, yorucu ve zaten imkansız bir uğraş. Ama “aynı”yı bir şekilde paylaştığımız insanlarla, bir şekilde, “medeni” iletişim kanallarını açık tutmak gerektiğine inanıyorum. Anlamak güzel ama güzel anlaşılmak da çok güzel. Tıpkı sevmede olduğu gibi…
Yöneldiysem kafiyeye, hikayeye, redife, düşsele; başka şekilde imkan olmadığından, kalın kafamın basmamasından, belki de o konu, ancak böyle iyi anlatılır diye düşündüğümdendir. “İnsanın insana kulluğuna” dua etmedim hiç, umarım “değirmenine de su taşımamışımdır’ bilmeden. Anladım ki; tek kul olunacak Allah (c.c.) imiş. Amatör bir uğraştır, hepsi, profesyonel yaptığım işin hakkını vermek, eğitim hakkımı korumak ve daha iyiye doğru devam edebilmek için. Alimlerden, emek ve fırsat verenlerden, yol gösterenlerden Allah razı olsun.
Bizim kuşağın eğitim serüveni zorluklarla geçmiştir. Bilen bilir. (Bu bir totoloji değildir.) İnşallah sürecimizde; yoğurt mayalanmıştır da, tutmuştur ve faydalanan birileri olmuştur. “Hayat kırkında başlar.” sözü anlamlı. İnsan kendinin de, diğerinin de tekilliklerini, tikelliklerini, sınırlarını, ne olduğunu ne olmadığını, geçmişini ve geleceğini ve daha pek çoğunu bilemiyor, çoğunun idrakine bile varamıyor. Bazen, şanslıysanız, geçmişte arkadaşınızın size attığı “kazık”ın, gelecekteki belalardan kurtaran, bir “dostluk” olduğunu anlıyorsunuz ve geçmişe içten bir “selam” gönderiyorsunuz. İnsan bizzat yaşadığı hayatı anlamlandırmada bu kadar zorlanıyor ise “Tanrı ontolojisi” hakkındaki kelamda çokça ama çokça dikkatli olmalıdır. Diyorum ama; cahilliğimin de, mesleğimin de, bana dayanmanın da zorluğunu biliyorum. Üstüne alınanlara, dayananlara, gelecekte dayanmayı göze alacaklara “esselamü aleyküm”.
Yazım ve yayınlama sürecinde, beni teşvik edip, yazılarım için değerli zaman ve emeğini harcayan oda ve mesai arkadaşım sayın Dr. Hadi Ensar Ceylan’a teşekkür ederim.
Allah’a emanet olun. Kalın sağlıcakla.
[1] Thomas Stearns Eliot, Kültür Üzerine Düşünceler, çev. Sevim Kantarcıoğlu (Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1987), 11.
[2] Eliot, Kültür Üzerine Düşünceler, 31.
[3] Eliot, Kültür Üzerine Düşünceler, 8.
[4] Eliot, Kültür Üzerine Düşünceler, 9-10.
[5] Ali Fuad Başgil, İlmin Işığında Günün Meseleleri, thk. İsmail Dayı – Ali Hatipoğlu (İstanbul: Yağmur Yayınevi), 19.
[6] Hüseyin Atay, Kur’an ve Diğer Dinler (İstanbul: Destek Yayınları, 2021), 50-51.