Yazar: Mustafa Barış
Bayrama yakın günlerdendi. Mutluluk için sebepler çoğalmıştır. Alınan ayakkabı ve giysiler, hasretliklerin bir bir gurbetten gelişi, kısa bir zaman için de olsa hayatın akışının çeşitlenmesi… Askıdaki pantolon ve gömlek, yerdeki ayakkabı, odaya bakan kişi tarafından hemen fark edilirdi. Bahçeye bakan, dar ve küçük pencereli, basık tavanlı sıradan bu köy odasında tek başınaydı.
Yaşça küçük olanı, farkında mıdır bilinmez, kıyamdaydı. Davudi çağırışları duydu. “Satılmııış, Satılmııış, seyirt gel!” Korkudan ve şoktan dizlerinin bağı çözülmüştü. İçinde yaşadığı kültürde ve dahası kitaplarda, seccade üzerinde takvadan doğması gereken bu duyguya çokça yer verilirdi. Yazık! Ne okuma düzeyi ne de bilinci bu içerikleri idrak için yeterliydi. Bakışları böndü. Fıtratı, doğuştan sinikti. Biri onunla konuştuğunda, beyninin içinde hücreden çok, et yığını olduğunu hemen anlardı. Kalın kafalıydı dense yeridir. Zira beyninde ve kalbinde, yer almak için sayılar, kelimeler ve kavramlar, çözümler o kadar emek harcamasına rağmen, hakim alan alabildiğine geniş bir otlaktı. Yedisindeydi. Orası ayrı ve uzun, kırkında da değişmeyecekti.
Kurbanlıklar, çitlerle çevrili bahçede otluyormuş. Adet olduğu üzere eş-dost, konu-komşu tarafından süzülüyor, kimi zaman da sırtları ovalanarak, ne kadar et ne kadar kemik çıkacağı üzerine sohbetler ediliyormuş. Müzakereler olağandan fazla sürünce ürken hayvanlar çareyi çitleri atlayıp, kaçmakta bulmuşlar.
Ağabey-kardeş iki kurbanlığın peşine düştüler. Onları belirli mesafeden, ihtiyarlıktan olsa gerek, baba-anne, amca ve yenge telaş içinde takip etmektedir. Olay duyulunca diğer kuzenler ve komşular da takibe katılacaklardır. Kurbanlıklar önce aşağıya, sonra köyün sırtını verdiği dağa doğru yön değiştirirler. Bu manevrayı arkadan gelenler yakalayamayınca, iki kardeş kuzuların arkasından dağa doğru, diğerleri köyün altından akan dereye yönelirler.
Nasipten öteye yol yokmuş. Bahçeden bahçeye atlaya atlaya, bir yoldan bir yola sapa sapa kaçan iki kuzuyu, akşamın iyiden iyiye kendini hissettirdiği alaca karanlıkta dağın yamacına yakın bir mevkide nefes nefese kaldıklarında ancak yakalayabildiler. Ertesi gün de, kurban bayramını büyük bir sevinçle kutladılar. Aile ve köy halkı arasında bayram sohbetlerinin neşesine bir katre güzellik ve tebessüm katan hatıra olarak yerini aldı, hepsi o kadar.