İlham Perisi


Masanın kenarında, uçurumun kenarında mı demeli? Lapa lapa olmuş havsalasını buluşturamıyor. Birbirine ulaşamayan bilgi kırıntıları büyük bir resim oluşturamıyor. Kırıntılar… Hansel ile Gratel’i hatırlatıyor. Hangisinin kız hangisinin erkek olduğunu bilemiyor. Olsun! Hansel daha erkeğimsi yine de önemi yok. Sonunda cadı fırını boylamıştı sanırım. Anne ve babası ekmek kırıntılarının başka hayvanlarca da yeyilebileceğini Hansel ve Gratel’e öğretseydiler muhtemelen cadı yaşıyor olacaktı. Masallarda… Biz varlığından haberdar olamayacaktık. O başka! O da cadının talihsizliği. Anne ve baba… Muhtemelen merdümgirizdiler. Yani asosyal… Kendileri halka karışmıyor, halkla içli dışlı olmayı zül sayıyordular ki çocuklarına temel yaşam derslerini vermeyi atlamıştılar. Yahut zaten orman sakiniydiler. Masalda Hansel ile Gratel’in anne babaları var mıydı? Hatırlamıyor. Olsun ağaç kovuğundan çıkmış değildiler ya! İllâki birinin yanında yaşıyordu bu iki velet. Onları sarışın, beyaz tenli hatırlıyor. Ne de olsa Alman’dılar. Eğer siyah tenli, sarı benizli olaydılar, Allah vermeye hele hele Ortadoğulu… Aman Tanrım! Kimse onları aramaya çıkmazdı. Orası kesin. Gerçi masalın bu halinde de çıkmamıştı… Kendi kendilerine kurtulmuştular. Aptal cadaloz, fırını ne zaman yakacağını tartamayınca fırını boylamıştı. Ne ve nasıl olduğundan ziyade, masalın nereye vardığı önemlidir. Siz diyor Grimm kardeşler, “sakın a ormanda kendi başınıza dolaşmayın. Sizi kurt kapar, cadılarla işbirliği yapmak zorunda kalırsınız. Taşra güvensizdir. Dışarı şeytandır. Cadılar -nedense kadınlardır- şeytanların hizmetkârlarıdır. Hepsi Hıristiyan öğretisine bulaşık… İçeri kutsaldır, evin içi ile dışı bir değil. Tıpkı kilisenin içi ile dışının bir olmadığı denli… İnsanlara güvenme. İnsana yaslanma ölür, ağaca yaslanma çürür. Sarılma, sarsılırsın. İnsanlar tekinsizdir. Bilhassa yaşlılar hesaplıdır. İster istemez kötülüğe meyyaller. Onlara güven olmaz”. Kim? Şu pamuk dede mi… Siyeya! Grimm öğüt verir, “Güvenliğin fazlası diye bir şey yoktur. Çocuğunuzu dışarı komayın, aç koymayın, onları uyarın ki başkalarına yaklaşmasın”.

Bu hikayede ırkçı bakış var mı hakikaten? Yok zahir. Adam kendi halkına göre hikaye uydurmuş. Çevirmeseydin! Madem ki çevrilmiş, o zaman ben de bunu diğer milletlere uyarlayabilirim. Mesela Kyoto kardeşi Akira ile ormanda dolaşsın. Orada kötü bir ruhla karşılaşırlar. Olmadı! Uyuşmuyor, neden kötü ruh onlara -direk değil- doğrudan saldırmasın ki? Belki de onlarla oynamaktan zevk alır bir melundur. Ha! Yine de kötü ruhun onları beslemeye vakit ayıracağını zannetmiyor. Ormanda karşılaşacakları sadece ruh olmayabilir ayrıca. Pekala mantar şeklinde bir toz bulutu da görebilirler. Yüzyılın en umarsız katliamlarından birini seyrediyor olabilirler. (Şimdilerde kendini tatmin eden bir ah’la günah çıkarıyorlar). Uzaklarda kalmıştır. Yakınlarına anzısın varan kav derilerini yalar, ne orman kalır ne çocuklar. Ölen beş yüz bine yakın kişiye iki çocuğu karmak sanırım yekunu değiştirmez. Siyah tenliye -zencinin negro ile alakası yok o başka- uyarlayalım. Wendell evinden kardeşi Sonja ile çıksın, ormanda bekleyen en büyük tehlike Ku Klux Klan’dır. Siyah tenlilerden öçlerini alıyorlar. Yalan! Bedavaya çalıştıramadıkları için onları rostoya çevirmek evladır. Bunu huzu ve huşu içinde gerçekleştirmek için yanıp tutuşurlar. Keşke öyle olsaydı da cehennemi erkenden boylasaydılar. Orta Doğulu’yu ele alalım. Çocuklara isim uydurmaya ne hacet. Evlerinden aç çıkarlar, şehir mezarlığa dönmüştür. Kapı açılır açılmaz titrek bir müttefik askeri (öyle dediğime bakmayın çam yarması gibi bir şeydir) onları vurur. Askeri sinir hastalıkları bölümüne yatırırlar. Olay kapanır ve çözülür. Aslında madur o askerdir! Beni değil sistemi suçla. Her üçü de karikatür. Farkında. Diğer çocuklar her türlü ölür. O çocuklar da muhtemelen şekere kanardılar, ama vakitleri yoktu. Kimse onlara şeker sunmadı bile. Kurtulan sarışın ve beyaz ırk olmalı. Aslında Nazi Almanya’sı hedefine ulaşmıştır. Almanlar deyince kendini ırkçı yaklaşımdan geri çekemiyor. Yine de televizyon bir aynaysa cilası onlar. Mankenlere bak anlarsın. Güzelliğin ölçütü, metresi onlar.

Hansel ve Gratel’e dönelim. Çocuk pişiren cadının derdi ne, bilmiyoruz. Ne denli çıplak şiddet! Korkunç ve masal! Hangi insaflı ana baba böylesi bir vahşeti çocuğuna okur? Allah bilir bu masal, ne çok çocuğun rüyalarına karabasan doldurmuştur. Sonra Almanlardan sağlıklı bir davranış bekle. Adamlar uyumsuz, huzursuz. Dilim varmıyor -zira Türkçede karşılığı yok- kısaca psikopat.

Dışarıda kar lapa lapa atıştırıyor. O da bilgisayar karşısında atıştırıyor, pis boğazın teki. İç sesi yahut yanındaki ses mi demeli, ilham perisi buralara uğramaz oldu. Allah bilir hangi kuyuya taş atıyor. Atıştırırken kimseyi duyamıyor. İlham perisi bir şeyler diyor da bu yüzden mi işitemiyor? Bir yarım saat bu temrinlerle neye dair yazacağını belirlemekle geçiyor. İyi yazarlar böyle yapmazlar zahir. Kendine dön oradan, öz yaşamından bir şeyler bul, prizmasını çıkar, ışığın altına tut.

Bir yarım saat ya da bir saat daha geçebilir. Eskiden saatlerin daha kıymetli olduğunu düşünürdü. Günde on saat çalışabileceğini var sayardı. Nerede! O anlar başka zamanın, deneyimlediği zamanın değerinin olduğu zamandılar. Masal zamanları… Zaman ilerledikçe değeri azalır. Yokuş aşağı… Şimdi yüz lira olan zaman, bir on sene sonra elliye… Uzatmayalım, diyor. Şimdileri ellilerde dolaşmakta sanırım. Yeni yetmelik zamanlarında saatleri değerliydi. Şimdi günleri, yarın haftaları, ertesi gün kesin ayları değerlenecek. Yani her hafta bir gün gibi gelmeye başlayacak. Belki de bu, ruh ile bedenin çatışkısıdır. Ruh alıştıkça bedeninin zaman algısı hızlanıyor ve ayrıntıları artık duyamaz oluyordur. Sanatçıların aradığı yeni heyecan, o zaman dilimine dönme arzusudur. Heyecansa hemen söner. Sanatçı ölmez, tükenir. Çocukluk zamanında dünyaya alışmaya çalışırsın. Bedenin dünyaya alıştıkça zaman aşınmaya başlar. Çocukluğu düşünmek, o günlere çekilmek arzusundan kendini alamazsın. En yavaş akan zaman eskiye döndürür anı. Hüzünlenirsin. Çocukluğa sürüklenmek, yanılgıya sürüklenmektir. Çünkü zamanın katlanan değersizliğini daha anlamamışsındır. Çocukluk zamanı en değerli zamanlardır, dersin. Çünkü o günler harca harca bitmez sanırsın.

Ormandan nasıl geri dönülür? Eve nasıl varılır? Kırıntılar ekmektendir. Her bir gün masaldaki hayvanlar… Zaman hafızanı kemiriyor, görüşünü zedeliyor. Eve dönüş diye bir şey yok. İlham perisi belki de cadı. Saçmalıklarla tıklım tıkış havsalasını yese de kurtulsak.

Submit a comment

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s