Özbekistan Notları 3 (Prof. Dr. Süleyman İnayetullah ile Görüşme)


Yazar: Abdullah Kavaklı

İslam dünyasının, yıkımı iliklerine kadar hissettiği yıllarda, kurtuluş reçeteleri arasında siyasette, orduda, ekonomide, toplumsal düzende ve elbette eğitimdeki değişiklikler de vardı; bir tarafı fikirde Panislamizim, Osmanlıcılık, Türkçülük, Turancılık akımları, bir tarafı da savaş meydanlarındaydı. Tatar Müslümanlarının medreselere yeniden hendese ve cebir derslerini koyması, Kuran eğitimi yerine önce ana dilin öğretilmesi gibi hususlar bütün Türk dünyasına yayılmıştı bile. Dilde, fikirde ve işte birlik şiarıyla İsmail Gaspıralı’nın cedid hareketi olarak da adlandırılan yaklaşımının özü buydu. Medreseler bu anlamda ikiye bölünmüştü, biri kadimciler, diğeri cedidçiler. Buhara medreselerinde dahi Kazan’da başlayan bu fikirlerin etkileri görülüyordu, İsmail Gaspıralı da bu dönemde Buhara’da Buhara Hanıyla Usul-i Cedit mekteplerinin açılması için görüşüyor. Türkiye’de de o sıralarda istiklal mücadelesi veriliyor; Türkistan’da da bir milli mücadele başlıyordu. Basmacılar olarak bildiğimiz ama kendilerine Korbaşı diyen Basmacı hareketi, Ruslara karşı savaşıyor, Enver Paşa da onlara katılıyor, onlarla beraber Turan ülküsü ve büyük hayallerinin peşinden gidiyordu. 20. Yüzyıl başlarında bu fikirler yayılsın, Enver Paşa Batum’dan acaba istiklal mücadelesine mi katılsam, Trabzon’a mı geçsem diye düşünürken Kuşçubaşı Eşref, onu Türkistan’a gitmeye ikna etsin, Alim Han tarafından kaftanlar giydirilerek biraz oyalanıp sonunda bugünkü Tacikistan’ın Çegan tepesinde Ermeni bir komutanın önderliğinde Rus askerleri tarafından şehit edilsin; biz Buhara’ya gelelim.

Ruslar uzun bir süre, etrafındaki çölleri geçebilecek teknolojiden yoksunluk sebebiyle Buhara’ya giremiyorlar. Hatta o zamanki halk, Nakşibendi ve Hacegan tarikatlarının kurucuları olan yedi pirlerin bu toprakları korumasından dolayı Rusların giremediklerini düşünüyor. Daha sonrasında Rusya, Buhara’ya girince ilk başta burayı ilhak etmiyor, o sıralar Afganistan’da olan İngilizlerle tampon bir bölge oluşturuyor. Bunun için de Buhara Cumhuriyeti Kuruluyor, tarihin anlatımı böyle. Ama Osman Hocayev, Feyzullah Hocayev gibi gençlerin başını çektiği hareketlerin de Buhara Cumhuriyeti’nin kurulmasındaki etkisi unutulmamalı. Burada gençlik hareketlerinin mi Rusya’nın mı daha etkili olduğu araştırmaya değer başka bir konu. Ruslar geldikten sonra Alim Han’ın altınlarına dahi dokunmuyorlar ya da dokunamıyorlar. Halk izin vermiyor. Öte yandan Rus Askerleri tarafından 2 gün Buhara’nın bazı yerlerinin yağmalandığı da anlatılır. Buhara Cumhuriyeti kurulmadan hemen önce de Alim Han Afganistan’a kaçıyor ve orada ölüyor.

Buhara medreseleriyle meşhur bir şehir; en ünlüsü Mir Arap Medresesi. Tarihin, Mekke gibi gayrimüslimlere yasaklanmış kentlerinden biri, Yahudiler ve çingeneler hariç. Yüzlerce defa yıkılıp tekrar inşa edildiğini söylesem abartı olmaz. Her döneme ait eserler bulmak mümkün. Yazların aşırı sıcak geçmesi, serinlemek amaçlı havuzların çokça yapılmasına sebep olmuş. Bala Havuz, Lebi Havuz gibi meydanlarda halk serinliyor. Şehirde gezerken, Ark kalesinde zindana atılan, idam edilen mahkumların, medreselerde okuyan öğrencilerin hayaliyle yürüyorsunuz.

Bu kısa tarihi malumattan sonra sizi Prof. Dr. Süleyman İnayetullah’la tanıştırmak istiyorum ya da buradaki adıyla Süleyman İnayetov. Süleyman İnayetullah, Buhara Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Osman Kocaoğlu’nun, Özbekistan’da bilinen ismiyle Osman Hocayev’in kardeşi Ataullah hocanın torunu. Buhara’da Zakir ustanın bıçak dükkanını ararken yolda Taşkent Kültür Müşavirimiz Alparslan Akıncı ve Taşkent Basın Müşavirimiz Hamdi Turşucu Beylerle karşılaşıyoruz. Bizlere Türkiye’de bilinen adıyla Osman Kocaoğlu’nun Buhara’daki evine gideceklerini ve orada Süleyman İnayetullah Beyle konuşacaklarını söylüyorlar, bizlerin de katılabileceklerini belirttikten sonra seve seve bu daveti kabul ediyoruz. Buhara’nın Leb-i Havuz meydanına çok yakın bir yerde Avlu Payan diye anılan otelin bahçesine giriyoruz. Giriş kapısı çok eski, kocaman bir ahşap kapı, bahçesinin ortasında ‘tapcan’ denilen yüksek oturma alanları var. Süleyman İnayetullah Beyin gelmesini bekliyoruz. Vitraylar, duvarlardaki Farsça ya da Tacikçe anlayamadığımız hat yazıları, üzüm asmaları, büyülü bir atmosfer içerisinde tarihin bir köşesinden kopup gelmiş bir yer…

Beklediğimiz kişi geliyor, tanışıyoruz.

Bizlere Türkiye’ye üç sefer gittiğini, ailesini ve dedesinin eskiden Çin’den, Hindistan’dan Avrupa’ya kadar ticaret kervanlarının olduğunu anlatıyor. Ama yine de zenginliklerine rağmen (ülkesinin kurtulması, ilerlemesi, bağımsızlığına kavuşması için bir çıkış yolu arayıp) cedidçilerle basmacılara katılıp, milli mücadelelerinden bahsediyor. Buhara’dan, Türkistan’dan Türkiye’ye okumaya giden öğrencileri, onların daha sonra, kendi akrabalarının da aralarında olduğu bugün Taşkent’teki televizyon kulesinin orada idam edilişlerini anlatıyor. Babası Ataullah Hoca, Abdullah Kadiri, Abdurrauf Fırat ve Abdülhamit Çolpan gibi Özbek aydınlarının 1938 Yılı Ekim ayında toplam 508 kişiyle beraber kurşuna dizilmesi, 30 yıllık süreçte, içinde Özbek aydınlarının da yer aldığı yaklaşık 40.000 kişinin idam edilmesi ve milyonlara yakın Özbek’in hapishanelerde kaybolması ne yazık ki Türkiye’de az anlatılan, bilinen olaylardan ve bunlardan bazılarının tek suçu Türkiye’ye gitmiş olmalarıdır. Osman Kocaoğlu’nun sonraki süreçte Afganistan’a gittiğini, Kabil’de Ekrem Han’ın Kızı Hakime Hanım ile evlenmesini, daha sonra İstanbul’a geçmek zorunda kaldığını, Mustafa Kemal’in ona iş ve emeklilik teklifini, ancak kabul etmeyip Türkistan tarihini yazmak istediğini anlatıyor. Sonrasında Osman Hocayev, Yeni Türkistan diye 17 sayılık bir dergi çıkarıyor. Buhara arşivlerinin 101 yıl önce çoğunluğunun yakıldığını, bir kısmının da Moskova’ya götürüldüğünü öğreniyoruz. Yine tarihte İstiklal mücadelemiz esnasında “Ruslardan gelen yardım” olarak bilinen yardımların aslında Buhara Cumhuriyeti tarafından gönderildiğini, bunların sadece yüzde onluk bir kısmının, nakdi olarak da değil silah şeklinde elimize geçtiğini söylüyor ve ekliyor “Rusya’da 90 Milyon Ruble alacağınız altın paranız var.”

Eski hac yolculuklarını, kervanların neden buradan ilk olarak İstanbul’a gittiklerini, zamanında İstanbul’da dört tane Özbek tekkesi olduğunu, bunlardan şu an sadece birinin ayakta kaldığını, Osman Hocanın da bu Özbek Tekkesinde medfun bulunduğunu anlatıyor. Süleyman İnayetullah şu an 90’lı yaşlarında ve verdiği bilgiler açısından bu topraklarda neler yaşandığını belki hepsi olmasa bile hissedebiliyoruz. Müslüman bir ülkeden 70 yıl içerisinde sadece 3 kişinin Hacca gidebilmiş olması da bu hissiyat içerisinde…

İlgilenenlere özelde Buhara, genelde Türkistan için okuma tavsiyeleri:

Thierry Zarcone, Yasak Kent Buhara

Barthold, Moğol İstilasına Kadar Türkistan

Barthold, Uluğbek ve Zamanı

Ruy Gonzâles de Clavijo, Timur Devrinde Kadis’ten Semerkand’a Seyahat

Murteza Bedir, Buhara Hukuk Okulu

S. Frederick Starr, Kayıp Aydınlanma

Son olarak Abdulhamit Çolpan’nın bestelenmiş bir şiiri Güzel Türkistan:

<script async src="https://pagead2.googlesyndication.com/pagead/js/adsbygoogle.js?client=ca-pub-3262373778618754"
     crossorigin="anonymous"></script>

Aynı Parçanın Yaprak SAYAR tarafından seslendirilmiş hali:

Submit a comment

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s