Gönül Bağı


Yazar: Zeynep Özer

Adamın kıssasının nadide hissesiydi kadın. Bu hikâyenin tek kahramanıydı. Adam herkese uzak, kadına yakındı. Kadın, göğsündeki çiçeğin göreceği en güzel bahardı. Öyle bir bahar ki bütün mevsimleri unutturmaya yeterdi. Kadın bütün kuru dalların çiçek açacağı özel bir bahardı.

Adam ile kadın bu hikâyede hiçbir vakit akıl ile kalpleri arasında bir çıkar yol aramadılar. Birini seçseler akılları diğerinde kalacaktı, biliyorlardı. Duygu ve mantıklarıyla mücadele etmemeyi seçmişlerdi. Aşkın akışına bırakmışlardı kendilerini. Kadın adama, adam kadına yurttu. Biri varsa diğeri tamam, biri yoksa diğeri eksikti. Evvelleri farklı olsa da ahirleri bir olmalıydı. Bildikleri kelimeler, aralarındaki tamlık ilişkisini anlatmaya yetmiyordu. Hem hangi lisan anlatmaya yeterdi ki kadının adamdaki yerini? Adam, kadının gözlerinin derinlerine kurulup oturmuştu. Kadını seyreden adamı da seyrediyordu. Güzelliği ki her şeyi fethetmeye yeterdi. Güzellik hem tamlıktı. Hiçbir lisanın alamayacağını, kalplerine sığdırmamışlar mıydı? Kalpte olan dile düşerdi. Dildeki “Seni Seviyorum” ruhlarının zikriydi. Adamın her “Seni Seviyorum” deyişinde kadın kendini kaybetmiş zannetse de kendini bulmuştu. Ne var ki mülk gibi aşk da ne kadına ne de adama aitti. Adam da kadın da artık sınanmış bir kalp sahibiydi. Adamın göğsündeki künyede kadının kölesiyim yazıyordu. Adam, kadını kaybederse, ne kaybettiğini asla bilemeyecek, her kapıyı çalacak ve en acısı aradığını hiçbir zaman bulamayacaktı. Bundandır ki, Adam, her an yaratma halinde olan Rabbinden kadını ona çok görmemesini dilemişti.  Adam kadını sevdiyse, sevdiren Rabbiydi. Yaşanmamış sonlarını da Rabbi biliyordu. Kadına olan sevgisiyle hiçbir şey arasında tercih yapma mecburiyetinde kalmamayı dilemişti. Gözlerini kapatmış, imkânsızı mı dilemişti?

Adam, zaman vapuruna bindirmişti kadını. Vapur kadını hiç ummadığı ve biriktirmediği bir yere getirip bırakıvermişti. Kadın göğsündeki gurbet kuşlarını orada bıraksa dönüp gelir göğsüne yerleşirler miydi yeniden? Adam ne kıymetli, ne büyük bir evet olmalıydı ki kadın için, ondan sonrasına onca kez hayır diyebilmişti kadın. Bir dünya insan vardı, bir adam dünyasıydı. Vapura binmeden kalbini helal etmişti adama. Şimdi aklını da helal etme vaktiydi. Aklı geride kalmasındı. Artık aynı gökyüzüne bakıyor olmaları, birlikte baktıkları anlamına gelmeyecekti.

Değil miydi ki, bu dünyadaki her şey birer gölge. Kadın gölge, adam gölge, aşkları gölge. Oyun bittiğinde ışıklar sönüyor, perde çekiliyor. Suretler kayboluyor. Gölge olan her şey kusurlu. Gölge olan her şey hakikatin sılası.

Peki onca şey birer gölgeyken neden kalplerin kapısı bunca acıya açık bırakılıyor?

Submit a comment

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s