Şiir: Müfit Selim Saruhan
Dinle ve dinlendikçe dile
Yağmurun damlasında gizliydi insanın özü,
Bazen kar olup tebdili kıyafet gelse de dünyaya yağmur
Var olmak için yoğrulmalıydı beşerden hamur
Kulaklar kesilmişti pür dikkat sırları keşfe
Şimşeklerle dokunuyordu özenle çamur
Sırlar bürünmüştü bin bir yüze
Hep yokuşta aradıysak kendimizi
Sığındık hep sarp bir düze
Karanlıkların dehlizinde yol alırken
Nefes alan bir dalgıç gibi çıktık zifiri gündüze
Suskunluğun ışığında parçalanırken sözün kabuğu
Okyanusun güneşinde aldık soluğu
Varlığı bulmuşken gönüllü sattık yokluğu
Adım adım kum topladık
Taştan benliğimize
Yaş gözlerimizden yağmur ayıkladık
Heykelimize harç olsun diye
Şehir kurduk içimizde camdan
Aşmak çok isterdik
Yürümekti tek seçenek
İhtiyaçlarımızdı binek
Varlığımız yoklukta yokluğumuz darlıkta idi
Emek emek emeklemekti çare
Atların nallarından ateş toplamak için
Şehrimizin zindanlarında tüneller kazmak
Bir güvercin tebessüm etti ağzında kafesinin kilidi
Bir karınca terimizi sildi
Kazılan yüreğimizin kızgın korlarında
Yıldızlardan süzülen kanlar damladı
Anladık acıyı coşkuyu
Şaşkın açlıktan taş bağladığımız zihnimiz
İsrafımızdan bize küstü gönlümüz
Koşuyordu kollarımız ağlıyordu kulaklar
Dinliyordu gözlerimiz
Derin kuyular kazmıştık kuyularda yuttu bizi balıklar
Bir arıdan aldık dokunacak salıklar
Ateşten bir yorgan bulduk
Üşüdü derimiz
Derdimizi anlattı demirden dilimiz
Bıçaklara direnmedi kurbanlık boynumuz
Tohum olarak düştük suya
Toprağa isyan gibi
Bitki olduk suya inat gibi
Kovalandık yağmalandık yıldızlı çöllerde
Kirlendik telaşla arınmak için göllerde
Sıramızı bekledik heyecanla
Dinledik dinlenmek için
Okuduk okunmak için
Dinlenmek ne mümkün kervanın tam ortasında
Sesimiz duyulmuyor
Ne çok kalabalık dışımız
Nerde seçkin yalnızlık
Ustaca ayırıyor bir el
Ne çok küstük zamana mekana insana
Boşluk kuşatırken herkesi
Duvarlar böldü bizi
Boşluk arıyoruz nefes almak için
Nefes alamamak bazen kum yutmak gibi taştan heykelimizle
Nefes almamak artık bir ödül olsa gerek eksik insanlığımıza
Huzurun huzurunda sükûn bulmak
Yalnızlığın sahtesinden azade olmak
Yağmur bir kum tanesini ıslattı.
Yalnız değil artık hiçbir kum tanesi ve
Kuyularda yitik insanlığın nefesi
Bir dalga, kum fışkırttı sahile ve yuttu nice kum tanesini
Denizin cömert sesi
Sahildeki kumun kaderi bir dalgaya bağlı
Yüreklerimiz savruldu dalgalarla
Ne barışlar kovalandı kavgalarla heveslerle
Konuşan nefessiz kaldı
Susan nefessiz kaldı.
Nefes hevessiz kaldı.
Dinleyin dedi dört başlı bir kuş yolculara
Dinleyin ki dinlenesiniz
Dinleyenler ve susanlar rahmetle dinlenecek
Günler tükenirken tükenen günler olsun
Sizler dinlenin ektiğinizi biçmek için
Çekirge gibi soyutlanıp yüksüz
Sessiz Sessiz ektiğinizin rengini dinleyin
Yolculukta hepimiz yüzsüz
Haramiler çaresiz
Yol verecek
Kulaklarda akarsuların çığlığı
Ürpertecek uykudaki hıçkırığı
Dinlendikçe dinleneceğiz dinlendikçe dinleyeceğiz.
Canlıdır taşlar sinemizdeki yürekten çok
Buzdandır gözyaşımız
Yüreğimizde taştan taşan kanlar çok
Susamış kirpikler
Haramilerin sorgusunda
Ok ok olup yağmış suskunluklar
Düş içinde düş görenler
Dolu olup düşmüş düşlere
Kilitli taş yürek zindanda dilimiz
Elde kalmış elimiz
Yarından kurulmuş divanımız
Muhafız olmuş dikenden canımız
Mürekkep olsaydı kanımız
Uçardık yükseklere atardık benimizi
Parçalansın diye dilimiz
Sussun susmaya susasın konuşmaya
Dinlensin kendimiz
Savrulmak hallaç pamuğu gibi
Tavında dövülmek pamuktan demir gibi
Bulmak yokluğun var kılan sınırını
Yaşamak her gün ölmekse bir gün
Rüzgar olmakmış ebedi huzur
Acelesi yok eceli var her şeyin
Sadece dinleyin dinleyin dinlenin…
Dinleyenler dinlenir. Dinlenenler dileyenlerdir.