Dağınık Düşünceler


Yazar: Beyza Nur Bilgin

Algı

Babam 1998’de Ankara’ya taşındığımızda gecekonduların arasındaki Ufuk Hastanesi’ne bakıp “ne büyük bina” demiş. Ben 2020’de gökdelenlerin arasındaki Ufuk Hastanesi’ne bakıp “ne küçük bina” diyorum.

Gözümüze düşen görüntülerle birlikte algılarımız da değişiyor. Değişen algılarımızdan biri de büyüklük algımız. Üstelik bu algımız sadece nicelik olarak değil nitelik olarak da değişime uğruyor. Misal bende büyüklük denen şey daha somutken anneannemde daha soyut, daha aşkın. Değişen sadece bakış açımız değil, bakış akışımız da değişiyor. Ben koca koca binalardan küçük, kirli bir gökyüzü görürken, anneannem göğün daha geniş ve temiz bir yüzünü görüyor. O, ağaçta, dağda, yaratılmışlarda Allah’ı görürken, ben binada, metroda ve plastik tüm şeylerde Allah’ı göremiyorum.

Onun bedeni yoruluyordu benim zihnim yoruluyor. O uzun yaşadı, ben uzun ölüyorum.

Zaman

Bir şeyin vakti, sınırları nedir biliriz zannederiz. Ama düşündüğümüz vakte ulaşınca aslında vaktinin gelmediğini görürüz. Ya da bazen vakit geçmiştir de bir kez daha aynı yerden geçemeyiz sanırız. Tüm bu düşüncelerle yürür, koşar, emekler, tekrar yürür, koşar, dolaşırız. Sonra bir an durup arkamızdaki izlere bakınca zaman denen yolun hiç de düz akmadığını fark ederiz. Dönebilme imkanı, tekrar başlayabilme düşüncesi sarar her yanımızı. Bir ihtimal daha var o da dönmek mi dersin?

Kapı

Bazen bir kapı çıkar karşına. Ya da sen gidersin kapının önüne. İçerde ne olduğunu bilmezsin, tahminler yürütürsün. İnsan en çok bilmediğine yargılıdır. Tedirgin olur, bir süre kapının önünde dikilirsin. Sonra cesaretini topladığın bir an kapıyı çalar, içeri girersin. Artık kapıdan çıkan sen, başka bir sendir. Bazen de cesaret edemeyip kapının önünde önyargı biriktirmeye devam edersin. Sonra yargıların boyunu aşar, kendi ellerinle boğulursun.

Eşik

Bir yer düşünün, bir oda mesela. Zor zamanlar/durumlar odası. Alışılanın aksine bu odanın birkaç çıkışı var. Kapılardan biri alay çıkışı. Ama öyle hemen açılmıyor bu kapı. Bir eşik var. Delirmeye az kalmak eşiği. Bu eşiği sinir sistemi biliyor. Baktı eşik atlanmak üzere insanı hoop kapıya itiyor. Kapıdan giren insan, içinde bulunduğu durumla alay etmeye başlıyor. Kendine has bir gülüşü var buranın. Tam gülmek gibi değil de kahkahayla karışık bir sırıtış. Yaşayanların nerede görseler tanıyacakları türden. İşte bu kapı bir tür savunma mekanizması. Belki bilimde şurada burada afili bir ismi de vardır, bilemiyorum. Biz şimdilik koruyucu alay diyelim. Aklı korumak mantıklı bir eylem mi, o ayrı konu.

İz

İnsan doğar, biraz soluklanır ve ölür. Kimi 10, kimi 40, kimi de 70 sayı soluklanır. Neticede hepsi sayıdır. Sayı, sayılan sona gelince bitendir. Biten şeyler ise bitmeleri bakımından birbirine eşittir. Dolayısıyla sayının bir önemi yoktur. Çünkü bitecektir. Bitmeyenlerde durum farklıdır. Onlar eşit değildir. İz bir bitmeyendir. Her iz ise bir delildir. İnsan, bıraktığı deliller ile yaşadığına hükmedilendir. Zaten yaş da biten sayılarla değil bırakılan izlerle hesaplanan şeydir. Kaç yaşımdayım? Kaç yaşındasın?

Submit a comment

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s