Yazar: Abdullah Arif Adalar
Antik Yunan mitolojisinde bugünkü insanın yaratılışı için bir hikâye vardır. Buna göre; insanlar, tanrısal özellikleriyle birlikte bu dünyada tanrılarla birlikte yaşıyormuş. Bir gün bir ziyafet düzenlemeye karar vermişler ve bir boğayı yemek için hazırlamışlar. Ziyafetten önce Zeus Prometheus’a eti tanrılar ve insanlar için pay etmesini söylemiş. Prometheus, etin güzel tarafını insanlar için ayırmış. Ayırmış ayırmasına da bu durum Zeus’u çok sinirlendirmiş. Ceza olarak da o zamana kadar açlık nedir bilmeyen insanlığa acıkma hissini musallat etmiş, haliyle ölümsüzlüğümüzü de yitirmişiz. Bununla öfkesi dinmeyen Zeus, insanlıktan ateşi ve kendiliğinden yetişen buğdayı da almış. İş buraya varınca biraz merhametinden belki biraz da sorumluluk hissinden dolayı Prometheus ateşi insanlığa geri getirmiş. Nihayetinde ölümsüz olan Prometheus cezalandırılmak için bir dağa zincire vurulmuş ve her gece yeniden oluşan ciğerini yemesi için bir kartal gelir olmuş. Öfkesi hâlâ dinmeyen Zeus bu sefer de diğer tanrılarla beraber Pandora’yı yaratıp eline de içinde türlü kötülükler bulunan bir kutu verip insanlar arasına yollamış. Kader bu ya Prometheus’un kardeşi Epimetheus, Pandora’ya sevdalanıp onunla evlenmiş. O günden sonra da insanlar çoğalmak için birlikteliğe ihtiyaç duyar olmuş. Hikâyenin sonunda merakına yenilen Pandora, yanına verilen kutuyu açmış, açar açmaz da içindeki kötülükler yayılmış dört tarafa. Evet, ateşi yani medeniyeti bize getirdi diye yasını tuttuğumuz Prometheus, peşinden laneti de sürüklemiş sayılmaz mı?
Tarihi incelerken fark ederiz ki her sonuç aynı zamanda başka olayların başlangıcıdır. Tarihte kopukluk yoktur. Her çağ, geçmişin de birikimiyle beraber kendi kültürünü oluşturur. Bu kültürün oluşumunda teknolojik gelişmeler de yönlendirici etkiye sahiptir. İskender’in fetihleri Helenistik kültürü oluşturdu, barutlu silahlar feodaliteyi zayıflatıp merkezi otoriteyi güçlendirdi, pusulanın icadı coğrafi keşifleri hızlandırdı, matbaanın icadı bilginin ulaşılabilirliğini arttırdı ve bunlar Reform ve Rönesans’a önayak oldu… Pek tabii zamanla insanların mantalitesi de değişti. Aguste Comte, insanlığın üç fazdan; teoloji, metafizik ve pozitivizmden geçiyor olduğunu söylemişti.
Bu aşamada şu soruyu sormayı makul görüyorum; teknoloji gelişirken değişen zihniyet bize kendisinin de geliştiği noktasında bir illüzyon yaşatıyor olabilir mi? Yani yüz yıl öncesine göre daha iyi araçlarımız var diye daha iyi fikirlerimizin olduğunu söyleyebilir miyiz? Atina sokaklarında gezerken “ben kimim?” diye soran Sokrates’ten daha iyi cevaplarımız var mı kendimize?
İnsanın insana kurt olduğu, özgürlüğün artık kimliğe sahip olmaya vesile değil de insanı tanımsızlaştıracak, haddini unutturacak raddede olduğu bu çağda gerçekten üst bir medeniyette miyiz? Aramızdaki şey saygı mı? Umursamazlık mı? Korku mu? Bugün yaşadıklarımız muhtemelen Ortaçağ’da bir distopya olurdu.
Eski Roma döneminde darbe teşebbüslerinin önlenmesi adına komutanlar Roma’ya girmeden evvel ordularını şehrin dışında bulunan Rubicon nehrinin gerisinde bırakırlardı. Aksi takdirde şehre ordusuyla birlikte giren komutan elbette tehdit olarak görülürdü. Bu nedenle Rubicon’u geçmek iyi verilmesi gereken bir karardı çünkü geri dönüşü olmayan yola girmekti. Sezar, meşhur “alea iacta est” yani “zarlar atıldı” sözünü de bu yolda söylemişti. Evrenimizin bir yasası olarak her hareketin, gelişimin ve ilerlemenin bir bedeli varken Prometheus’tan miras kalan ateşin bedelini nasıl ödedik ve ödüyoruz? Auschwitz’de Hiroşima’da Çernobil’de gördüğümüz de bu miras değil miydi? Toptancılık yapıp iyisini görmezden gelmekten değil, bedel-fayda denklemini iyi kurmamız gerektiğinden bahsediyorum. Zarlar atıldı demeden önce son zamanlarımız gibi görünüyor. Umalım da hâlâ yapabileceğimiz bir şeyler kalmış olsun.
Hikâyemize dönelim, Pandora kutuyu açtı ve kötülükler saçıldı, dedik. Son bir şey kalmıştı kutuda; umut. Bazen işkence bazen âb-ı hayat olan umut. İnanıyorum ki hangi çağa doğduğunun farkında olmayan her yeni bebek, insanlık için yeni bir sayfa demektir. Kim bilir? Belki.
Görsel kaynağı: José Clemente Orozco’s Prometheus | Pomona Museum
çok etkileyici