Yazar: Rabia Mutlu
Öyle bir yerdeyiz ki nergis kokusu sarmış her yanımızı. Rivayet olunur ki Peygamber kokusudur o, bitmesin diye azar azar salar kokusunu etrafa. Öyle bir yerdeyiz ki budanmış ağaçların çığlığına saklanmış tomurcuklar, nisan yağmurunda kokan toprağın uyanışını kutlayan tohumlar. Günahların dağlara haykırıldığı, sevabın ovalara serpildiği bir yer, göğe bakma durağı olmalı burası… Tepelerin ardında göz kamaştıran beyazlığıyla duran Mereto Dağı. Üstündeki saflığa aldanıp içimize huzur dolmasın mı, ya ihtişamlığıyla, bizde saygı ve korku uyandırmasın mı?
Bizim güzellik ve huzur bulduğumuz dağların mağara ve koyaklarını eskiler sığınma yeri olarak kullanırlardı. Dağlar, İnsanoğlunun barınma, beslenme ve sosyal yaşamını sürdürme olanağını sağlayan bir sığınak, yeri geldiğinde yurt olmuştur. Yüksekliği ve ulaşılmazlığıyla insanın zihninde korkuyla karışık bir saygı uyandırır. Bu sebepten dağlar, kutsal varlıklar olarak kabul edilmiştir. Bir şeye kutsallık atfedilmesi için onda insanüstü bir yaradılışın olması gerekir. Mesela tanrıların ruhu atfedilir dağlara ve insanoğlunun bedeninin sığacağı tapınaklar inşa edilir oralarda. Tanrıların mezarları dik yüksek kayalıklara yapılır, insanlar ona erişmesin diye ya da tanrılar gökyüzüne hemen erişsin diye. Ancak dağlardaki tanrıların ruhu yaşıyordur ve huzurlarına çıkmak kolay olmamalıdır, ne ibadet ne de günah çıkarmak için. Bütün zorlukları aşma cüretinde bulunanın duası, seslenişi ulaşıyor muydu mukaddes ruhlara? Belki de yankılanan seslerinin; tanrının tekrar ettiği bir şey olduğunu ve onları onayladığını düşünmüşlerdir. Nuh’un seslenişini duymuş olmalıydılar muhakkak. Meretonun, Nuh’un sığındığı limanlardan olduğuna inanılır. Nuh’un gemisinin tufan sırasında bir süre Mereto Dağında kaldığı, daha sonra ise Şırnak’taki Cudi Dağına gittiği ile ilgili bir inanış vardır. Geminin Mereto Dağından ayrılışı sırasında dağ, dile gelmiş ve “merutu” yani “sen gitme” demiştir. Dağ da adını bu söyleyişten almıştır.
Bu efsanenin ardından Ermenilerin destanından söz edilmelidir. Mereto (Maruta) Dağı’ndaki Surb Astvadzatsin Ermeni Kilisesi veya diğer adıyla Maruta Bardzr Astvadzatsin Kilisesi, henüz 8-10. asırlarda sözlü olarak oluşturulan Ermeni “Sasna Tsrer” (“Sason Delileri”) veya “Sasuntsi Davit” (Sason’lu Davit”) ünlü destanında anılıyor. Üstelik Maruta Bardzr Astvadzatsin, bu destanın baş sembollerinden biridir ve ismi destandaki dua ve yeminlerde hep anılıyor. “Sasna Tsrer” e göre kilise, destanın başkahramanlarından biri olan Büyük Mher tarafından inşa ettirilmiştir. Rivayete göre, Mısır’lı Araplarca tahrip edilen kilise, bir gün içerisinde Büyük Mher’in oğlu Sasuntsi Davit tarafından inşa edilmiştir. Dolayısıyla Mereto ismi Ermeni “Maruta” Kilisesinden gelmektedir. Gerçeklik payı vardır söylenen rivayetlerin, destanların, efsanelerin…
Ancak sadece tanrıları anlatmaz efsaneler, dağlardan dökülür her akan su ovalarda. Sevapların serpildiği ovalardan dağlara haykırır ölümsüz ruhlar, yeryüzünde iki ruhun birleşiminde doğan bir kutsallıktır Meva ve Şamıko’nun efsanesi. Bölgenin Çukuryurt köyünde Meva ve Şamıko adlı iki dağ vardır. Bu iki dağın arasından geçen upuzun bir göl bulunmaktadır. Efsaneye göre, bu köyde birbirini çok seven iki genç varmış. Yalnız aileler onları birbirlerine denk görmüyorlarmış. Kız adeta bir ay parçası kadar güzelmiş. Kızın adı Meva, erkeğin adı Şamıko imiş. Bu iki genç birbirilerine kavuşmak için çok uğraşırlar, ancak ailelerini ikna edemezler. Bu yüzden birlikte kaçmaya karar verirler. Bir gece herkes uyurken kaçarlar; aileleri durumu fark eder ve peşlerine düşer. Ve köyün sonuna vardıklarında aileleri onları görür. Meva, çok korkar. Ailesi Şamıko’ya zarar vermesin diye ondan ayrılarak karşı tepeye doğru kaçar. Bu sırada Meva’nın ailesi her iki gence de ateş açar ve çok geçmeden sevgililer oracıkta yere yığılırlar. Aşkları çok büyük olduğu için tepeler ayrı birer dağa dönüşür. İkisinden de o kadar kan akar ki bu kan da iki dağın arasında uzanan bir göle dönüşür. İki âşık dağa dönüşerek ölümsüzlüğe kavuşurlar. Meva, “yurt, mekân, sığınılacak yer” anlamlarına gelmektedir. Efsane kahramanı Meva’nın bedensel varlığının sonlanması ve dağa dönüşerek ebedîliği elde etmesinin simgesel dili kahramanda zuhur etmiştir.
Sığınaklarda ölümsüzlüğü var edemeyiz, belki de tanrılar seslenişimizi duymaz ancak kutsal gölün suyundan umutlar yeşertebiliriz.