İslamlaşma Serüvenimiz Üzerine Bazı Mülahazalar


Yazar: Endülüslü Âdil

İyisiyle kötüsüyle, tüm gerçekliğiyle insanlığın ve İslam aleminin durumu ortada. Umutsuzluk için çok neden sayılabilir.  (En başında insanın karamsarlığa meyyal yapısı zikredilmeli belki, bakınız:  Fussilet, 41/49; Mearic, 70/20) Bense umut için sayılabilecek bazı şeylere dikkat çekmek istiyorum. Ya da şöyle diyelim: Yenilgi yenilgi büyüyen zaferlerimiz var.

Küresel ölçekte bir dönüşümden söz edebiliriz. Bir iki kişinin çıkıp bütün İslam dünyasını ve insanlığı kurtarmasından daha anlamlı ve makul bir süreç bu. (Kurtarıcı, mehdi ve Mesih beklentisinin itikadi/epistemolojik bağlamı bir yana bu tür bir beklentinin kitlelerin üzerinden sorumluluğu alan tembelleştirici bir etkisi olduğu malumunuz.)

Zihniyet anlamında olsun, takva anlamında olsun, hukuk-iktisat-siyaset-aile ve bir çok alan olsun her birinde daha İslami nasıl olunabilir üzerine kafa yorulduğunu görmek dikkatli bir göz için pekâlâ mümkün.

Yaşadığımız modern hayatın, teknik imkânların, batılı tasavvurların, dünyevileşme konforunun ağır uyuşturucu etkisi altında olduğumuz da bir vakıa.

En güzel umut verici tarafı da aklı başında tabir olunabilecek Müslümanlardan çoğu kimsenin mevcut yaşanan hayattan, vaziyetten vicdanen razı ve memnun olmaması. Daha yapılabilecek çok şeyin olduğunu bilmesi.

*

Kuran ideal bir nizam öneriyor. İdeal olan ve günün eksikleri ortada. Ancak hayra doğru bir seyrin devam ettiğini söylemek de mümkün.

Modern batının sömürgeci gaddar tasallutuna karşı bugün yaşadığımız şok da ve buna karşı çözüm arayışları da  bugüne mahsus değil. İslam âlemi, yakın tarihte üst üste gelen travmalar süreci yaşadı. Tanzimat, Islahat fermanları, (İtikadi benlik idrakimiz anlamında) geri düşüşümüzün ilk resmi kilometre taşları. Deyim yerindeyse, çarpışa çarpışa çekildik. Kalelerimiz birer birer düştü, ya da biz teker teker terk ettik.

İslam’ın hüküm ve ilkeleri birer birer çekildi toplumsal hayatımızdan. Şimdi bize düşen, aynı kaç asırdır takip ettiğimiz batılılaşma cehdimiz gibi (önce fetihlerle, sonra batılılaşma suretiyle, sonra siyasi olarak da rabt olma iştiyakıyla) bir sürece girmek. Sözgelimi son 50 yıldır itinayla takip ettiğimiz AB’ye uyum süreçleri gibi bir yeni yepyeni bir sürece ihtiyacımız var: İslam’a uyum süreci. Paket paket, dönem dönem uygulanacak “Kuran’a ve sünnete uyum süreci”. Belki bir 50 yıl sürer, bekli daha fazla. Allah için yaşamıyor, dinimiz için uğraşmıyorsak, işimiz ne ki bu dünyada?

*

Tanzimat sürecinden günümüze şöyle bir bakınca;

Sultan Abdülaziz ve Sultan Abdülhamid, Ziyaülhak, Kral Faysal, Aliya, Abbas Medeni, Erbakan, Gannuşi, Erdoğan, gibi siyaset adamlarımız;

Mehmet Akif, Muhammed İkbal, Malik bin Nebi, Hasan Turabi, Necip Fazıl, Nureddin Topçu, Nuri Pakdil, Sezai Karakoç, Rasim Özdenören, İsmet Özel gibi fikir adamlarımız;

İsmail Raci El-Faruki gibi kültür adamlarımız;

Yusuf İslam, Sami Yusuf, Kutsi Erguner gibi sanatçılarımız;

Akif Emre, İbrahim Karagül, Abdurrahman Dilipak gibi gazetecilerimiz;

Ahmet Cevdet Paşa, Ömer Nasuhi Bilmen, Hayreddin Karaman, Hamdi Döndüren gibi hukukçularımız;

Şeyh Şamil, Cevher Dudayev, Şamil Basayev, Şeyh Ahmet Yasin gibi mücahit ve komutanlarımız;

Kemal Karpat, Kadir Mısıroğlu, M. Asım Köksal, İhsan Süreyya Sırma gibi tarihçilerimiz;

Elmalılı, Zahid Kevseri, Mustafa Sabri Efendi, Tayyip Okiç, Hamidullah, Azami,  Said Hatiboğlu, Mehmet Görmez gibi ilahiyatçılarımız;

Fuat Sezgin, Aziz Sancar gibi bilim adamlarımız;

Abdülaziz en-Neccar, Sabahattin Zaim, Ahmet Tabakoğlu, Mustafa Özel gibi iktisatçılarımız;

Saadettin Ökten, Turgut Cansever gibi mimar ve mühendislerimiz;

Zahit Kotku, Hacı Veyiszade, Sami Efendi, Esat Coşan gibi gönül adamlarımız;

Said Nursi, Hasan el-Benna gibi hareket ve eylem adamlarımız;

Nevzat Tarhan, Kemal Sayar, Erol Göka, Adem Güneş gibi psikologlarımız var.

Sayılan bu zevatın (çok daha fazlasını eklemek gerek elbette) İslam adına iyi kötü  bir uğraşları olduğu da bir vakıa.

Tüm eksiklik ve aksaklıklarına rağmen, (ilahi vahiyle düzeltilme ihtimalinin olmadığını da düşünerek) Modern dünyada “daha İslami bir tarz-ı hayatın inşası” için, ya da “nasıl yaşanınca gayri İslami bir hayata dönüşür” sahalarında önemli veriler ve tecrübeler ortaya koydular. Her biri büyük bir atlasın eksik parçalarını tamamlamaya çalışan kişiler.

İslam adına cehd/cihadın, Allahualem belki farzı kifayelikten çıktığı, farzı ayna dönüştüğü (muasır tabirle “topyekün savaş/cihat” denebilir) bir dönemde yaşıyoruz. Bu meyanda, ekonomik cihat, siyasi cihat, kültürel cihat gibi adı sanı belli, başı-sonu-süreci tavzih edilmiş birçok çıkış ve mücadele doktrininin üretilmesi şart.

Lakin her şeye rağmen İslam ve Müslümanlar olarak yakın geçmişimize nazaran iyi durumdayız. Küfrün ihtişamlı günleri geride kalmaya başladı. Ne kadar yaşanan bazı elim hadiseler bizi karamsarlığa sevk etse de kaçınılmaz olarak daha iyiye doğru bir gidiş var.
Yeni Müslüman nesiller daha cesur; bizim yaşanmışlıklarımızı, sindirilmişliklerimizi taşımıyorlar. Bizim gibi psikolojik bagajları yok.

Allah dinini kurtaracak, nurunu tamamlayacak. (Saff, 61/8)

Yeryüzüne eninde sonunda Müslümanlar varis olacak. (Enbiya, 17/105)

Bu manzarada bizim meselemiz şu: Allah bu dinini kurtardığında, Müslümanlar yeryüzüne varis olduğunda, acaba biz Müslüman kalabilecek/hidayetimizi koruyabilecek miyiz yoksa, tembelliğimiz/bahane ve mazeretlerimiz, bozulmasından korktuğumuz konforumuz (Tevbe, 9/24) – Allah korusun- imanımıza mı mal olacak?

“Allah’ın rahmetinden ancak kafirler ümit keser” (Yusuf, 12/87)

Görsel Kaynağı: http://www.camigezgini.com/2016/06/sakirin-camii/

Submit a comment

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s