Yazar: Eyyüp Ay
Gaziantep Üniversitesi Arkeoloji bölümü öğretim üyelerinden Dr. Öğr. Üyesi Eyyüp Ay’ın, Kâbe’nin bugünkü Mekke’de değil, Ürdün toprakları içerisinde bulunan Petra’da yer aldığını ve Hz. Muhammed’in de bu bölgede yaşadığını öne süren İngiliz araştırmacı-yazar Dan Gibson’ın iddalarını değerlendirip eleştirdiği, 26.11.2019 tarihinde Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ndeki konferansının ilgili bölümünü yayınlıyoruz:
Dan Gibson, Kâbe’nin bulunduğu yer hakkında Kur’ân’da “vadi” nitelemesinin olduğunu, ancak bugünkü Mekke’nin tam olarak bir vadi içerisinde yer almadığını iddia etmektedir. Hâlbuki Mekke düzlükte değil, İslam kaynaklarının belirttiği gibi bir vadide yer almaktadır. Ancak “vadi” kavramı dağlık alanda yaşayanlar ile ovada yaşayanlar açısında farklı topografik çağrışım ve anlamlar içerebilir. Bir ovalı için dağ (Diyarbakır’daki Kırkla Dağında olduğu gibi) bir tepeye işaret ederken, bir dağlı için başı duman pare pare yüce bir dağ olmak zorunda olabilir.
Gibson’un bir diğer iddiası Kâbe’nin bulunduğu yer hakkında Kur’ân’da, Bekke isminin kullanılıyor olmasıdır. Kur’ân’da bir kez Mekke, bir kez Bekke olarak geçen her iki yerin ismi bugünkü Mekke’ye ilişkindir. Mekke, şehrin ismidir. Bekke ise şehrin ortasında yer alan Haremuşşerif kutsal alanına verilmiş özel isimdir. Buna benzer şekilde Uruk’taki Eanna kutsal alanı ile Babil’deki Esagile kutsal alanları örnek olarak verilebilir. Nitekim Kudüs şehir merkezi ile Tapınak Alanının da kendilerine özgü isimleri bulunmaktadır.
Gibson, Hicaz bölgesinde arkeolojik bulgulara rastlanılmamasını da bölgede yerleşim olmadığına delil olarak öne sürmektedir. Ancak son dönem epigrafik araştırmalarda Mekke ve çevresinde sahabilerin yaşadığına ilişkin arkeolojik kanıtlara ulaşılmıştır. Bunlardan biri Hz. Ebubekir tarafından yazılan bir kaya anıtıdır.
Gibson’ın, oldukça tartışma yaratan bir diğer iddiası camilerin kıble yönünün Mekke’yi değil, Petra’yı göstermesine ilişkindir. İddiasına kanıt olarak sunduğu Google Earth programı kullanılarak birkaç caminin kıble yönünü araştırdığımızda gördük ki hakikaten kıble olarak camilerin bir kısmı Kâbe’ye dönük iken bir kısmı Gibson’un iddia ettiği gibi Petra’ya dönüktür. Yine bir kısmı Kudüs’e, bir kısmı da Kâbe’den daha doğuya bakmaktadır. Camilerdeki bu farklılığın nedenini bulmaya çalışırken, birçok İslam mezarlığında da aynı sorunun var olduğunu görmek bizi sorunu doğru anlamaya yöneltmiştir. Bu bağlamda (kuzeyli) Müslümanların ölülerini gömerken ve camilerini inşa ederken yön olarak kıbleyi bulmada güneşin batış noktasını referans aldıklarını saptadık. Kış ile yaz mevsimlerinde güneşin batış menzilleri arasında yaklaşık 30 derece, 27 dakikalık bir açı bulunduğundan kıbleyi tayin ederken 30 dereceye varan sapmalar olduğunu tespit ettik. Böylece bazı camilerin ve mezarların neden Kâbe’ye yönelik olmadığının sırrını çözdük.
Son olarak asıl sürpriz bizi Petra’da bekliyordu. Dan Gibson’un bütün tezini üzerine inşa ettiği Petra’da 2010- 2011 yılları arsında Brown Üniversitesi’nden bir ekip arkeolojik sörvey yapmış ve inanılmaz bir gerçeği ortaya koymuştu. Dan Gibson hiçbir araştırmaya girmeden tezlerini ortaya sürmüş, Mekke’de yapılmamış arkeolojik araştırmalarla Mekke’de olması gereken şeyleri bulamamış, Petra’da yapılan arkeolojik araştırmalarda bulunmayan şeyleri ise kendisi uydurarak var kılmıştı. Petra’nın, bahsettiğimiz araştırmadaki arkeolojik kronolojisine göre Geç Roma’dan (MS.4-5.yy’dan) ‘Orta İslam Dönemine’ kadar (MS.8.yy. başları) Petra boştu. Çünkü Hristiyan Roma (Bizans) döneminde (395-800) yılları arasında, Hristiyanlar Petra’daki Abgar putperestlerini soykırıma uğratmış, şehri yerle bir etmişlerdi. Yani Hz. Peygamber ile 4 Halife döneminde zaten Petra’da kimse yaşamıyordu. Dolayısıyla Dan Gibson’ın Mekke-Petra’ya ilişkin kendisinin uydurduğu iddiaların tümüyle asılsız olduğunu söyleyebiliriz.