Yazar: Abdulkarim Auwal
Günümüz felsefesinin farklı alanlarını inceleyen felsefe hocaları ve öğrencilerinin tartıştıkları meselelerden biri insanı insan yapan özelliklerin neler olduğu meselesidir. Yani, insanın doğası meselesidir. Bunun bilincinde olarak denilebilir ki, kapalı olan bir şeyi keşfetmek, açık olanı ise kısmen soruşturmak, insanlığın gelişmişliğinin temelinde yatan en büyük ve en etkili saiklerdendir. Kapalı olanın keşfinden kasıt, Büyük Patlama (Big Bang) gibi genelde kapalıyken araştırma ve nazar yoluyla bulunan şeylerdir. Açık olanı soruşturmak ise, varlığı en azından belli bir topluluk tarafından bilinen şeyler için kullanılmıştır. Bu tespitin doğru olduğunu kabul ettiğimizi varsayarak eklersek; burada ele alınacak konuyla keşfedilen ilk şeyin ne olduğu konusu her ne kadar bağlantılı görünse de, burada mülahaza edilecek asıl alan, yukarıda zikrettiğimiz açık olanın soruşturulduğu alan olacaktır.
Sosyal hayvan diye tavsif edilen insan, sosyalleşmenin gereği olan hem gelenek hem de geleneğin oluşumunda gerçekleşen hikâyeler ve mitolojiler gibi rivayetlerle varlığını sürdürür. Bu rivayetlerde kopukluğun yaşanması, teorik ve pratik anlamda yenilik, nihayetinde ise kargaşa demektir. Bu kabulün her ne kadar sathi olduğu görünse de, üzerinde düşünüldüğünde öyle olmadığı ihtimali ortaya çıkacaktır. Kaldı ki, bu rivayetler vasıtasıyla ecdadımızın yaptığından ya gurur duyarız – ve onu korumaya çalışırız- yahut da aksini yaşar, değiştirmeye çalışırız. Dolayısıyla, farkında olunsun veya olunmasın, hikâye ve mitolojinin bizim psikolojimizi etkilediği bir gerçektir. Öyle bir güce sahiptir ki hikâye, onu ancak iyi bir hatipten dinleyen iyi bir dinleyici anlar. Ama esefle söylemek gerekir ki, ne iyi hatip ne de iyi dinleyici kalmıştır. Ki bu gerçeklik, hem gelenek için hem de gelecek için büyük bir yıkım mahiyetini taşır.
Aslında şunları sormak da yerinde olacaktır. Her hikâye etkili midir? Değilse hangi hikâyeler aktarılmalı? Mesela bir kahramanın cesareti hikâye yoluyla aktarılabilir mi? Aktarıldı diyelim. Peki, bunu dinleyen sıradan bir insan, bu hikâyeyi dinledi diye cesur olur mu? Olabilirse hikâyenin gayesi olan etkileşim ve dönüşüm gerçekleşmiş demektir. Olamıyorsa sorun aktaranda mı ya da alanda mı yoksa her ikisinde mi? Bu aktarım kimin gözetiminden geçmeli? Yoksa serbest mi bırakılmalı? Bu ve benzer sorulara cevap üretmek, aslında geçmişi geleceğe bağlayan şimdiki zamanda yaşanması muhtemel olan aidiyet kargaşasının önlenmesi için hayli önemlidir. Burada bahsedilen önemi somutlaştırarak göstermek için, semavi dinlerin ikonu olan Hz. İbrahim’in kurban kıssasını inceleyeceğiz.
İbrahim’i önemli kılan özelliğin ne olduğu sorusundan daha tabii bir şey olamaz. Böyle bir soru soruldu diyelim ki biz de sorduk, soruyoruz. Cevabı var mı bu sorunun? Yok demek mümkün görünmemektedir. Çünkü İbrahim var olduktan sonra faklı diller ve tarzlarda öneminden hep bahsedildi. İkna edici mi peki bahsedilen bütün bu cevaplar? Bilmem ama hikâyeden olmalı diye düşünüyorum. Neden olmalı peki? Çünkü bu kadar önemli bir şahsiyeti özel kılacak özelliğin olmaması, ya semavi dinlerin aktardığının doğru olmadığını gösterir yahut da bu dine mensup insanların cehaletine işaret eder. Okuyucuyu bilmiyorum, ama şahsen zikredilen iki ihtimale de kani değilim. O halde onu özel kılan özellik nedir?
Günümüz tabiriyle eşinin menopozda, kendisinin de çok yaşlı olduğunu bildiğimiz İbrahim’in tek çocuğu olan İshak ya da İsmail’i – zira semavi dinlerde hangisinin olduğu üzerinde konsensüs yoktur- öldürtecek ne olabilirdi? Haklı olarak öldürmedi itirazıyla karşılık verilebilir. Pekâlâ, bir tanecik çocuğunu öldürme teşebbüsünde niye bulundu? Kulağa daha hoş geliyorsa, bir tanecik çocuğunu feda ettirecek ne olabilirdi? Siz sayın okuyucu, ne düşünüyorsunuz? Kendinizin ve eşinizin böyle bir durumda olduğunu varsayın, tahayyül edin, sizi bunu yapmaya ne motive edebilirdi? Cevabınızın speküle edilmesi her ne kadar mümkün görünse de, biz burada, İbrahim’i bu işe iten saikin kahramanlık veya iman olmak üzere iki ihtimali üzerinden gitmeyi düşünüyoruz.
Eğer İbrahim’in önemi, kahramanlıktan geliyorsa, o zaman daha önceden bir tane çocuğa sahip olmakla beraber onu feda etme ya da öldürme teşebbüsünde bulunan ya hiç kimsenin olmadığını gösterir veya İbrahim’in fedasında diğerlerinde olmayan bir başka özellik var demektir. Şayet, başka bir özellik söz konusu ise, o zaman İbrahim’i özel kılan vasfın kahramanlık olmadığı ortaya çıkmış demek olacaktır. İbrahim’in girişiminin kahramanlık olmadığını bilmek için birkaç tarih kitabına göz atmak yeterli olacaktır. Zira tarih bu girişimlerle doludur. Yok, eğer kahramanlık olduğunu kabul edersek, o zaman bu girişimin tekrarlanması mümkündür demektir. Çünkü tarih bunu göstermiştir. Böyle bir şey söz konusu olduğu için, İbrahim’e o kadar önemin atfedilmesi yerinde olmayacaktır. İman ile bağlantılı olarak incelenecekse, bir kere nasıl bir iman insanın bir tanecik çocuğunu öldürmesine sebebiyet verebilir? Gerçi neden olmasın ki, zaten iman sınamalarla dolu bir şey değil midir? Ama mesele sınamayla sınırlı değildir, çünkü İbrahim, bu sınamanın sonucunu bilmeden feda etme girişiminde bulunmuştur. Kendisinin böyle bir faaliyette bulunmak istediği söyleniyor. Soru şu, onu bu sözü vermeye iten ne olabilirdi ki? Sevinç mi? Sanmıyorum. Olabilir mi? Bilmiyorum. Ama kendisi söz verdiyse, nedeni olmalı. Nedeni bilinebilir mi? Speküle edilir. Peki, bu anlamlı olacak mı? Bütün bunlar kişiseldir. Nedeni sadece iman olsaydı şayet, tarihte nice mümin kişi gelip geçti. Bazılarının etkisi olmuş bazılarınınki ise olmamıştır. Ama İbrahim kadar semavi dinlerin hiçbirinde bu kadar önemli şahsiyet olmadı.
Bu inceleme, farazi soru ve cevaplarla sayfalarca yazılabilir. Ama yukarıdaki ihtimallerle yetinmek de yapmaya çalıştığımızı göstermiştir. Bu da şunu göstermektedir ki, bazı hikâyelerin etkisi sadece ağızda kalır, ne etkileşim ne de dönüşüm sağlar. Peki, İbrahim’in hikâyesi buna dâhil mi?
Hem Kur’an’ın hem de bilimin gösterdiği insanın yaşadığı ana olan sevgisi ve meylini göz önünde bulundurarak İbrahim’in tercihini hayal etmeye çalışıyorum? Ama bu olayı anlamaya aklım ermiyor. Nasıl oluyor da günlerce, aylarca belki de senelerce sahip olmak için dua ettiğin bir şeyi feda etmeye, bu kadar “rahatlıkla” feda etmeye hazır olabilir bir insan? Gönlü rahat mıydı acaba? Kaynaklarda halet-i ruhiyyesinden bahsediliyor mu? Kaygılanmış mıydı acaba? Kaygılanmış olması bu paradoksu çözüyor mu? Aslında İbrahim, çocuğunu hiç feda etme girişiminde bulunmasaydı, İbrahim olur muydu? Burada, feda edilen şey, kendisi için feda edilenin önemini gösterir denilebilir. Fakat bizim için önemli olan, kimin için veya neden yapıldığı değildir. Nasıl yapıldığıdır. Çünkü zaten olay vuku buldu. Dolayısıyla İbrahim’e önem veren diğer soruların yanında, en çok bu olayın nasıl vuku bulduğunu merak ediyoruz. Mamafih, kendisine bu kadar önemin atfedildiği İbrahim’in yaptığı şey için sadece imanın gerektirdiğini yaptı demekle, onun yaptığının önemini yitirmiyor muyuz?
Aslında İbrahim’in girişimini tek bir nedene dayandırmak semereli bir sonuç vermeyebilir. Zira onun önemi tek bir sebepten geliyorsa, tarih tek bir sebepten önemli olan kişilerle doludur. Buna rağmen tarih semavi dinlerin sadece bir ikonunu göstermiştir. Dolayısıyla bu önem, birden fazla nedene irca edilmelidir. Ki bize göre, birincisi, semavi dinlerin kaynaklarında İbrahim’in öneminden bahsedilmesi, sebeplerin omurgasını oluşturuyor. Zira kaynaklarda zikredilmeseydi, İbrahim’in hikâyesi ve önemi farklı olurdu. İkincisi ise, sonsuzluk terkidir. Yani, karşılığında bir şey almayacağını bile bile, en çok değer verdiği şeylerden bir tanesini feda etmesi, insanın doğası olan an sevgisini aştığını, anı sevmekle beraber, anı sonsuza dek terk ettiğini ve ana yüz çevirdiği paradoksunun göstergesidir. Böyle bir terk, zorunlu olarak iman gerektirmeyebilir. Ama İbrahim söz konusu olunca, iman ile beraber tekâmül eder. Ki iman, üçüncü sebebimizi teşkil eder. Çünkü iman, İbrahim’in yaşadığı o paradoksu yumuşatmış ve itminan getirmiştir denilebilir.
Peki, İbrahim’in hikâyesi iyi bir hatip tarafından bize bu şekilde anlatılırsa bizi daha çok mu etkileyecek ve dönüştürecek? Bu etki ve dönüşüm gerçekleşebilir. Bunları anlatmakla İbrahim’in hikâyesine nüfuz ederek anladığımızı mı iddia ediyoruz? Kesin olarak bunu iddia ettiğimiz söylenemez. Sadece muhtemel bir sonuçtan bahsediyoruz. Zira İbrahim, tümeli aşan tikeldir. Dolayısıyla kesin olarak, tikelin tümeli aştığı bir şeyi anlamak veya anlatmak, düşünüldüğünden daha karmaşıktır. Buna rağmen İbrahim’in hikâyesi hep anlatılacaktır. Fakat anlayacak mıyız? Bizi uykusuz bırakır mı? Kaygılanır mıyız? Bizi titretir mi? Yoksa sadece duymak ve duyurmak için rivayet edilen sıradan bir mitoloji mi?
Görsel için kaynak: https://www.musee-unterlinden.com/en/oeuvres/abrahams-sacrifice-of-isaac/