Yazar: Ali Haydar Peçe
Memlekete her geldiğimde büyüklerimden dinlediğim anıların kaybolması ihtimali beni düşündürürdü. Bulunduğumuz topraklarda değişim o kadar hızlı gerçekleşiyor ki elli-yüz yıl önceki yaşantıyı, kültürü dinlediğimizde o yaşantıdan ne kadar uzakta olduğumuzu hissedebiliyoruz. Bu değişimi hissetme durumunun olumsuz ya da olumlu yanları üzerine ayrıca konuşma imkânımız var. Yazımda bundan ziyade Rize bölgesindeki eski yaşam şartları (1930’lu yıllardan sonrası) hakkında dinlediğim anıları kaydedip aktararak az da olsa bir kalıcılık sağlamaya çalışacağım. İlerleyen zamanlarda bu kayıtlar artarsa değişimin kendisi hakkında fikir yürütebiliriz.
Rize denilince akla ilk gelen şey çay olduğu için onunla başlamak daha uygun olur. Çaydan bahsetmek içinse çayın öncesinde ne vardı sorusunu sormak gerekiyor. Yekten cevap verelim. Çaydan önce mısır vardı; şöyle ki cumhuriyetin ilk dönemlerinde savaştan çıkan halk zor şartlarda yaşıyor ve Türkiye’nin geri kalanında olduğu gibi mevcudiyeti korumaya çalışıyormuş. Mevcudiyeti devam ettirmek için buğday ununun değerli olduğu ve az bulunduğu zamanlarda yetiştirilen mısır, dere kenarlarında kurulan deremenlerde[1] öğütülür, en temel yiyecek olan mısır unu elde edilirmiş. Mısırın diğer faydası da mısırın büyüdüğü yeşil sapların muhafaza edilerek yetiştirilen hayvanlara yedirilmesi ile sürekli bir besin kaynağı olan (süt, yoğurt, peynir, minci, tereyağı) hayvancılığın devamlılığının sağlanmasıymış. Allah’ın, insana ihtiyaçlarını karşılaması için bahşettiği en temel varlığın toprak olduğunu bu açıdan baktığımızda hissedebiliyoruz. Kısaca, toprak yoksa mısır yok, mısır yoksa inek yok, inek yoksa süt yok şeklinde devam eden bir nedensellik silsilesi mevcut. Dinlediğim anılarda mısır saplarının oluşturduğu ‘tomon’ öbeklerinin içine saklanmak çocuklar için güzel bir oyun anısı olarak kalmış. Çocuklar için eğlence aracı olan bu tomonların elde edilebilmesi için uygun arazilerde öküzlerin sürülmesi ile, olmayanlarda ise elle kazılan toprakla mücadele vermek gerekiyormuş.
Fakat modernleşen insan için şimdilerde olmazsa olmaz kabul edebileceğimiz şeylere ulaşmak için o zaman diliminde daha büyük zahmetlere katlanılması gerekiyordu. Mısır sayesinde temel yiyecekleri elde eden dedeler; yağ, şeker, tuz vs. kendilerinin üretemeyecekleri daha ikincil ürünleri satın alabilme gücüne erişmek için Samsun gibi daha büyük şehirlerde odunculuk yapıyorlarmış. Tabi odunculuk derken yine günümüz şartlarındaki motorlu kesim araçlarının olmadığını hesaba katmamız gerekiyor. 4 kişinin karşılıklı tutarak kullanabildiği büyük hızarlarla[2] çalışarak az bir miktar para kazanan dedeler, yukarda bahsedilen ihtiyaçları elde eder, geride kalan para ile okuyan çocukların eksiklerini tamamlarmış.
İşte bu şartların olduğu zaman diliminde daha sonra Rize ile özdeşleşecek olan çay, yavaş yavaş tanınmaya başlamış. Bu bölgeyi ziyaret edenlerin çok iyi bildiği gibi insanların dahi zor yürüdüğü ve ağaçlarla kaplı olan yamaçlarda 1940’lı yıllarda ilk çaylıklar oluşturulmuş. Bunun için, çay bahçesi yapılacak tarla eğer mısır tarlası ise iş biraz daha kolay olsa da ağaçlık bir bölgede çay tarlası oluşturmak istendiğinde zorlu bir süreç başlarmış. Önce ağaçların kökleri topraktan kol gücü ile çıkarılır, araziye seki şeklinde düzen verilir ardından çay tohumlarının dikilmesi gerekirmiş. Tabi bu yorucu işlerin yanında çay bahçeleri oluşturulmadan önce yaşamak için gerçekleştirilen faaliyetler de aynen devam edermiş. Çaylıklar[3] ilk yapılırken mısır tarlalarının bir kısmı da muhafaza edilip, olur da çay işi tutmazsa en azından elimizde yiyecek mısır unumuz kalsın diye de düşünülmüş. Şimdiki zamanlarda dahi her aşamasında bin bir zahmet olan çay yetiştiriciliği ilk yapıldığı zamanlarda da aşağı kalmayan zorluklar çıkarmış. İlk çaylar elle toplanmış akabinde küçük makaslarla toplanmasına izin verilmiş ardından çayın zarar gördüğü düşünülerek bu şekilde toplanması yasaklanmış. Bu dönemde Karadeniz’in bölge insanına mecburen yüklediği kıvrak zekâ devreye girerek ucunda demir bulunmayan tahta çakılar yapılmış. Bununla çayı devlet adına satın alan eksperler, çay toplanırken çay dallarına kesici bir alet değmediği konusunda ikna edilirmiş. Çok zorlu süreçlerden geçerek bugünkü kurumsal kimliğine kavuşan çayın geçmişine baktığınızda hayat şartlarının zorladığı insanlar için o dönemlerde bir umut kapısı olduğunu anlayabiliriz. Günümüzde teknolojinin gelişmesi ile daha kolay işlere yönelip zorluklardan uzak duran bizlerin artık bu umut kapısına eski değerini vermediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bölge hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenler için yazımı İsmail Kara’nın hazırladığı ve Dergah Yayınların’ndan çıkan ‘Güneyce-Rize Sözlüğü Bir Doğu Karadeniz Köyünün Hafızası ve Natıkası’ kitabını tavsiye ederek bitiriyorum.
[1] Su değirmeni
[2] Testere
[3] Çay bahçesi, tarlası
Not: Yazıda kullanılan görsellerin kaynakları aşağıda verilmiştir.
Başlıktaki görsel: http://ozhanozturk.com/2017/08/30/cay-tarihi-karadeniz-ekimi/
Tomon görseli: Anonim
Serenderde mısırlar görseli: https://www.fotografturk.com/misir-ve-serender-p27557