Yazar: Ali Haydar Peçe
Hrutar (İnatçılar) 2015 yapımı, İzlandalı yönetmen Grimur Hakonarson imzasını taşıyan 68. Cannes Film Festivalinde ‘Belirli Bir Bakış’ ödülünü kazanmış ayrıca İzlanda’nın Oskar adayı olmuş bir film. Film, kısaca İzlanda’nın bir köyünde keçi yetiştiren inatçı iki kardeşin kırk yıl birbirleriyle küs kaldıktan sonra yetiştirdikleri hayvanların salgın hastalığa yakalanmalarının ardından ilişkilerinin değişme biçimine odaklanıyor. İnat kavramı ile ilgili bir film izlemek isteyenlere rahatlıkla tavsiye edebiliriz.
Bizim kültürümüzde de keçi ile birlikte anılan inatçılık, Hrutar filminin afişinde kendisine güzel bir yer bulmuş gözüküyor. İnatçılık, muhtemelen insanlık ile yaşıt bir duygudur. Bu duygunun keçilerle özdeşleşmiş olmasında 1600’lü yıllarda Fransa’da yaşamış ünlü edebiyatçı La Fontaine’nin yazdığı İki İnatçı Keçi masalının da etkili olduğunu varsayıyoruz. Kur’an’da ise insanlarla ilgili olumsuz özellikler zikredilirken acelecilik, nankörlük, unutkanlık gibi özellikleri sıklıkla vurgulanırken inatçılık, bizatihi kavramın kendisi olarak değil olumsuz davranışların özelliği olması açısından beş yerde geçmektedir.
Filmde keçi yetiştiren ve aralarında ciddi bir rekabetin olduğu Kiddi ve Gummi kardeşlerin inatçılıklarına birkaç farklı açıdan bakabiliriz. Bu anlamda dikkatimiz çeken ilk husus filmin yönetmeninin; en önemli özelliği inatçılık olan keçilerin huylarından, yetiştiricileri olan iki kardeşin de etkilenmiş olduğunu vurgulamasıdır. Bu vurgu hem kardeşlerin birbirleri ile konuşmamaları gibi olumsuz bir davranışa hem de aile yadigârı bir çiftliği koruyup devam ettirme gibi olumlu bir davranışa kaynaklık etmektedir. Bu şekilde iki farklı inatçılık vurgusu yapılarak inatçılığın yöneldiği alanın önemli olduğunu hissettiren bir yönetmen bakış açısı sezinledim.
Dikkat çeken konuların ikincisi ise inatçı kardeşlerin vefat eden babasının ölmeden önce çiftliği, küçük kardeşe bırakarak kardeşler arasındaki rekabetin başlangıç noktasını oluşturması. İnsan, yaşadığı ilişkiler yumağını sırtında taşıyan bir varlık. Ne kadar istese de bu yaşanmışlıklardan tamamen kendini sıyırması mümkün olmuyor. Hele mekân birlikteliği ile birlikte bu rekabeti körükleyecek bir ortak nokta varsa bu rekabetin artarak devam etmemesi mümkün değil. Bu anlamda Kiddi ve Gummi’nin keçilerini yarıştırdıkları bir platformda karşı karşıya gelmeleri, birbirlerine olan hasmane inatçılıklarını devam ettirmelerine neden oluyor. Buradaki ilişki bana, kardeşler arası olumsuz rekabet olması açısından Habil ile Kabil’in hikâyesini de hatırlattı.
Kardeşlerin inatçılıkları hakkında söyleyebileceğimiz bir başka şey de şu olabilir. İnat, aslında insandaki benlik ve kibir duygusu ile ilişkilidir. İnat ettiğin şeyde aslında kendi gururunu ön plana alıp başkasınınkini ikinci plana attığın muhakkaktır. Filmde keçilerin hastalıktan sonra itlaf edilmesi aşamasında ideal davranışlar (hastalığı haber vermesi, ahırının temizliğini yapması vs.) sergilediğini düşündüğümüz küçük kardeş Gummi’nin aslında kurnazlığının arkasına gizlenerek abisi ile olan rekabetini sürdürdüğünü yani inatçılığına devam ettiğini söyleyebiliriz. Bu davranışıyla Gummi aslında içten içe abisinin çiftliği yönetmeye kendisi kadar layık olmadığını kendisine kanıtlayıp gururlanıp kibirlenmektedir. Zor durumda kaldığında abisine yardım etmesinin ardında bu kibrin kırıntıları vardır. Filmde bunun en çok belli olduğu yer, abisinin sakladığı keçileri keşfetmesidir. Abisinin kendisini dövmesine, evini kurşunlamasına affedici yaklaştığını düşündüğümüz karakter aslında kendisini abisinden üstün gördüğü bir sırrı saklamak için alttan almaktadır. Bu sır ortadan kalkınca daha önce abisi ile orta yolu bulmaya çalışan karakter, birden abisini dışlayan hatta ona karşı silah kullanmayı düşünen bir yapıya bürünmüştür. Çünkü kendisini ona karşı üstün gördüğü bilgi ifşa olmuştur. Tersinden bakacak olursak abi Kiddi ise kardeşinin kendisine karşı merhametli davranmasının sırrını bu olayla çözmüş ve alttan almaya başlamıştır.
Filmin asıl vurgusu olan inat ile ilgili bunları söyledikten sonra diğer teknik konular hakkında şunları öne çıkarabiliriz. Filmin çekildiği mekân ve hava şartları insanı gerçekten İzlanda’nın karlı dağlarına bir yolculuğa çıkarıyor. Bu anlamda filmi kış mevsiminde izlemiş olmayı isterdim. Çünkü filmleri çekildikleri hava koşullarında izlemiş olmak filmin etkileyiciliğini artıran unsurlardan birisidir.
Filmin oyuncularının özellikle çiftçi rolüne bürünebilmeleri açısından başarılı bulduğumuzu söyleyebiliriz. Küçük kardeş Gummi’nin film boyunca dirseği yırtılmış bir mintanla dolaşmış olması, ayak tırnaklarını kocaman bir makasla kesmesi gibi ayrıntılar köyde yaşayanlar açısından tanıdık anlatımlar olacaktır. Yine aklımızda kalan güzel enstantanelerden biri arada haberci olarak kullanılan köpeği çağırırken Gummi’nin çıkardığı havlama sesinin başarısıydı.
Bu filmle birlikte Rus yazar Gogol’ün İvan İvanoviç ile İvan Nikiforoviç’in Öyküsü kitabını hatırlamanın güzel olacağını düşünüyorum. Hacim açısından küçük olan (70 sf.) kitap, bir köyde komşu ve uzun süre dost olarak yaşayan iki Rus soylusunun aralarındaki rekabete odaklanmaktadır. Basit bir kavga yüzünden araları bozulan komşular kendilerini barıştırmaya çalışan arkadaşlarını da dinlemeyip mahkemelik olurlar ve sonu gelmeyen dava süreçleri yaşanır. Konusuyla Kemal Sunal’ın meşhur Davacı filmini de hatırlatan öykü, satır aralarında Hrutar filmine de ilham olabilecek anlatımlar barındırmaktadır. İnsanın hayatında yaşadığı bir olayı paranteze alarak tüm yaşamını inatla bu çerçevede şekillendirmesi bu ortak noktalardan bir tanesidir. Açacak olursak kitapta Nikiforoviç’in İvanoviçe’e ‘kaz’ demesi sonucunda başlayıp, bu hakareti (!) hayatlarının en önemli olayı saymaları ile filmde babanın çiftliği Gummi’ye vererek Kiddi’ye haksızlık yapması onlara hayatlarının geri kalanını üzerine inşa edecekleri bir rekabet alanı oluşturmaktadır. Aslında insanlar arası her türlü ciddi ilişkide yapılan bazı davranışların diğerlerine göre daha fazla anlam içerdiği olaylar vardır. İşte insanın ‘o an’ geldiğinde sergilediği davranışın diğer anlarda sergilediği davranışlara göre daha fazla anlamı bulunmaktadır. Her ne kadar karakter ve olay örgüsü farklı olsa da kitabı inatçılık çerçevesinde filmle birlikte düşünme hoş olabilir.
Filmin son bölümünde de etkileyici ve üzerine konuşulması gereken olaylar olmakla birlikte her ayrıntıyı yorumlamanın izleyen açısından bir sınırlama getireceğini düşünerek sonlandırıyorum.
Teşekkürler. Yine bilmediğim yerlere kapı açan bir konu 🙂