Hz. Peygamber Döneminde Bayram


Yazar: Fatih Muhammed Çakmak

Ramazan orucu, Hz. Peygamber (sav)’in Medine’ye hicretinin 18. ayı olan Şaban’ın başlarında, “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.”[1] ayeti ile teşri kılınmıştır. Ramazan, içerisinde bolluk ve rahmetin bulunduğu bir aydır. Bilindiği üzere Kur’an-ı Kerim bu ay içerisindeki Kadir Gecesi’nde nazil olmaya başlamıştır. Her anı rahmet olan bu ayın bitmesiyle başlayan Şevval ayının ilk üç günü ‘Bayram’ olarak belirlenmiştir.

Bilindiği üzere Arap toplumunda başta Ukaz panayırı olmak üzere çeşitli etkinliklerle canlı bir kültür hayatı vardı. Ne var ki bu yaşam, kabileciliğe bağlı olarak gelişen üstünlük yarışlarının, hemen her türden hurafelerin ve sapkınlıkların yaşandığı bir eğlence anlayışına dayalıydı. Toplum ve birey düzeyinde meşru ölçüler çerçevesinde eğlenmenin bir ihtiyaç olduğuna inanan Hz. Peygamber, Medine’ye hicret ettikten sonra, şehir halkının yılda iki bayram kutladıklarını gördü. “Allah sizin için o iki günü daha hayırlı iki günle, Kurban ve Ramazan Bayramları ile değiştirmiştir” buyurdu.[2]  Böylece cahilî anlayışı kaldırarak Müslümanların bayram ve eğlence anlayışının mahiyeti hususunda temel ölçüleri belirledi. Hz. Peygamber bayram günlerinin tam bir coşku ile yaşanması için yoğun bir çaba harcamıştır. Şimdi bu çabalara dönük örnekleri zikredeceğiz.

Bayram Namazı

Hz. Peygamber döneminde bayramlarda ilk yapılan bayram namazı kılmaktı. Bayram, musallâ (namazgâh) adı verilen geniş bir alanda kadınların ve genç kızların da katıldıkları bayram namazı ile başlardı. Burada Hz. Peygamber’in bu uygulama ile Ashabı, ümmet ortak paydasında buluşturduğunu görmekteyiz. Aynı zamanda genç-yaşlı, kadın-erkek ayırmaksızın sahabeyi kardeşlik, birlik ve bütünlük içerisinde kılınan namazla toplumsal birlikteliğe hazırladığı anlaşılmaktadır.

Namaza Gidiş ve Namazdan Dönüş

Nebi, bayram namazına giderken bir yoldan gider, namazdan dönerken ise farklı bir yoldan dönerdi.[3] Bu uygulama günümüzde bayram günlerinin önemli bir sünneti olarak değerlendirilmekte ve tatbik edilmeye devam etmektedir. Hz. Peygamber’in böyle yaparak bayram coşkusunu daha çok kişiye ulaştırmak suretiyle muhabbet ve kardeşliği paylaşmayı murad ettiğini söyleyebiliriz.

Namaz Tekbirleri

Rasulullah, Ramazan ve Kurban Bayramlarının namazlarında, birinci rekâtta kıraatten önce üç tekbir; ikinci rekâtta ise kıraatten sonra yine üç tekbir ziyade getirirdi.[4] Bu tekbirleri, bayramların Allah’a şükür vesilesi olarak kabul edilmesi, sağlık ve esenlik içerisinde bayrama kavuşmanın sevinci olarak yorumlayabiliriz.

Küslerin Barışması

Hz. Peygamber, Kur’an’da zikredilen “Müminler ancak kardeştirler”[5] esasıyla kardeşin kardeşe üç günden fazla küs durmasını yasaklamış ve bilhassa bayram günlerinde küslerin barışmalarını telkin etmiştir. Hz. Peygamber’in bu uygulamasını toplumun temel dinamiklerini ayakta tutmaya dönük bayramı da bayram yapan en önemli adımlardan biri olarak değerlendirebiliriz.

Çeşitli Eğlencelerin Tertip Edilmesi

Nebi, bayramların kalabalıkla ve büyük bir coşku içerisinde kutlanmasını arzu ederdi. İslam’ın genel prensibi olan Tevhid akidesine zarar vermeyen ve harama götürmeyen yerel kültür unsurlarına bayram eğlencelerinde yer verilmesine izin verirdi. Bu kabilden Hz. Aişe’nin anlatımıyla gelen nakil ilgi çekicidir. Hz. Aişe anlatıyor: “Bir bayram günüydü. Habeşliler, mescitte kılıç-kalkan oyunu oynuyorlardı. Ben mi Rasulullah’tan talep etmiştim yoksa o kendiliğinden mi “Seyretmek ister misin?” diye sordular, bilemiyorum. Ben “Tabii” dedim. Kalktı, beni geri tarafına aldı, yanağım yanağının üstünde olduğu halde durduk. “Ey Erfideoğulları göreyim sizi (oynayın)” diyordu. Ben usanıncaya kadar böyle devam ettik. Usandığımı fark edince “Yeter mi?” buyurdular. Ben: “Evet” dedim. “İstersen gidebilirsin” dediler.”[6] Her hususta olduğu gibi yine burada da İslam’ın orta yolu tutma, aşırılıklardan sakınma temel ilkesinin bayramlarda da bizzat Hz. Peygamber tarafından ortaya konduğunu görmekteyiz.

Gusletme, Güzel Koku ve Misvak Kullanımı

Hz. Peygamber, bayram günleri ve yine müminler için bayram günü olan Cuma günlerinde -bugünlerin Allah tarafından müminlere bayram kılındığını ifade ettikten sonra- gusletmeyi, güzel koku sürünmeyi ve misvak kullanımını kendisi tatbik ettiği gibi Ashabına da tavsiye etmiştir.[7] Bu itibarla kardeşlik ve muhabbet bağlarının güçlendiği önemli günler için bizzat Hz. Peygamber’in örnekliğinde belirli bir hazırlık ve temizlik uygulamasının hayata geçirildiği anlaşılmaktadır.

Tatlı İkramı

Hz. Peygamber’in Ramazan Bayramlarında namazgâha çıkmadan önce hurma yeme âdeti bir sünnet telakki edilmiş; bu anlayış, daha sonraları bayramlarda tatlı ikram etme geleneği olarak İslam toplumlarında yaygınlık kazanmıştır.[8]

Tebrikleşme

Günümüz İslam toplumlarında da bayram günleri halen yaygın bir şekilde devam eden tebrikleşmenin ilk izlerini yine Hz. Peygamber ve ashabında görüyoruz. İlk Müslümanların, Hz. Peygamber’in “Allah’ım! Muhammed’den, Muhammed ailesinden ve Muhammed ümmetinden kabul et!” demesine karşılık olarak “Allah bizden ve sizden kabul etsin” duasıyla tebrikleştikleri rivayet edilmektedir.[9] Böylelikle ikram ve tebrikleşme ile gönüllerde muhabbet bağlarını yerleştirecek, müminler arasında yakınlığı tesis edecek ve çeşitli yönlerine ek olarak bayramı psikolojik yönü itibariyle tamamlayacak bir uygulamanın daha hayat bulduğu hatıra gelmektedir.

Netice itibariyle Hz. Peygamber, anın kıymetini bilmek bakımından sevinci ve bereketi hissedilmesi gereken en önemli gün olan bayram günlerini hakkıyla ifa etme hususunda, ilahi ölçüler temelinde, asırlardır süregelen bayram coşkusunun en güzel örnekliğini ortaya koymuştur. Bu örneklik, bugün yedi kıtada müminler için en önemli referans olduğu gibi yeryüzünde kardeşlik ve muhabbeti sağlamada takip edilen en sağlam uygulamalar bütünü olarak varlığını devam ettirmektedir.

[1] Bakara 2/183.

[2]Nesâî, Salâtü’l-‘Îdeyn, 1556;  İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, DİB Yayınları, Ankara, 2005, s. 322.

[3] Ebu Davud, Salat, 254.

[4] Hanefî mezhebinin uygulaması esas alınmıştır. Zeki Soyak, İslam Ahkâmı, İlkadım Yayınları, 3. baskı, Ankara 2008s. 148,

[5] Hucurât, 49/10.

[6] Nesai, İydeyn 36.

[7] İbn Mace, İkametu’s-Salat 83.

[8] Sarıçam, age, s. 323.

[9] Sarıçam, a.g.e., s. 323.

Submit a comment

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s