Avuçlarımda Biriken Sırlar


Tanrının bana insanlığı daha hızlı ilerletmem için, yetinmeyip iki adet verdiği ellerimin, bilindik huylarının yanı sıra, sazic bir tabiatı vardır. Ben yine de, tanrının muradı yerine gelsin diye, onu beynimin elçisi belleyip, beş duyumu ıslah etmeye çalışırdım onunla. Daha güzel görür, daha etkili konuşur, daha anlamlı dokunurdum. En eşref icatların altına ellerimin imzasını atar, gelişmişliğimin bohem çevrelerce kabulüne, sanatımla tanıklık ederdim. Necip Fazıl’ın sol eline aldığı tavır ile, Nazım Hikmet’in sol eline duyduğu zaafı ayıplar, tarafsız bir uğraşı ile geçim kaygımı yatıştırmaya çalışırdım.

Öte yandan, alıkoyamazdım ellerimi tüm sırlarımı onun yüzünden açık etmekten. Maharetlerim yastık altında yaşar, kusurlarım, korkularım, kırıklarım çarşaf çarşaf ilan olunurdu. Mahalle kadınları, korkularımı okurdu ellerimden. Ellerim; ki falım yazılıdır orda. Yazgının iki dünya arasında tercih yaptıran küstah cesaretine diş geçiremeyeceğimin haberini veren, bana korkak ellerimdi. Sonra, ahali huylarımı öğrendi ellerimden. Ben merdümgiriz. Yani ellerinin titremesinden tanınan. Bir banknotların çokluğu, bir de tütünün yokluğu titretirdi ellerimi. Sökük yerlerimi dikmeyi bilmediğim için onunla üstünü örter, gizlemeye çalışırdım tüm açıklarımı. Silemediğim her şeyi karalayan, bükemediğim tüm bilekleri kanatan, nasırlarıma, işçilerinkine benzemeyen bahaneler bulduran, bana hain ellerimdi. Kaldıysa eğer beynimin en güzel uzantısının, yaşamın sırlarına tamah eden bir huyu, onunla rahmeti kuşanabilirdi. Rahmet ki, şairin dizelerinden saldırırdı: “Geceleri tutardım Allah’ın ellerinden, Allah’ın Elleri koynumda sabahlardı…” Ve her sabah aç martıları memnun etmeden sahili terk etmeyi günah saydıran, tanrının rızası vaadiyle, son ekmek parasını takas ettiren, boyunlarının büküklüğünden yetimliğini tanımladığı çocukların saçlarına umudu vadeden, umudunu çalan baskınların intikamını ise, başının sadakası olarak onların topraklarına vicdan tohumu olarak ektiren, bana merhametli ellerimdi.

Rahmet, cesaretli bir bilinç verirdi ellerime. Onunla, insanı ‘alet yapan hayvan’ olarak tanımlayan Aristo’ya hak verir, en çok saat tamircilerine özenirdim. Bütün saat tamircileri, asabi bir anlaşmayla, tüm zamanı, tüm dünyayı, iflâh olmaz şubatların bin yıllık ihanetine geri götürsün isterdim. Götürsün de, bileklerimde bıraktıkları hatıranın izlerini göstereyim onlara. Bu şubat öfkesinin, elleri eldivenlerinden kara rütbeli müsebbiplerini, korkusuzca pankartlara yazdıran, bana cesur ellerimdi. Cesaretinden ışıldardı ellerim. Bir mucizeyi andırır, sütü utandıran beyazlığıyla aşka burun kıvırır, el değmemişliğinin kibirli övgüsüyle avunurdu. Ellerim Musa’nın dinindendi. Gün ışığına tamah etmeyen, çünkü beyazlığından bir şey kaybetmesin diye onu hep koynunda saklayan, makinelere dokunmayı kirlenmek sayan, el elden üstündür hiyerarşisinde kendi yeteneğini, beyninin uzantısı olmasından alan ve onu geçmesi için ancak bir işçinin nasırlarına boyun eğen, güzelliğiyle diğer bütün elleri açık ara küstüren, bana Yed-i Beyza’yı andıran ellerimdi…

 

Resim: Alfred Hair, Peach Cloud Morning

3 comments

Submit a comment

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s