Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde görevli bir akademisyen olarak alanımda araştırmalar yapmak üzere yaklaşık bir aydır Ürdün’ün başkenti Amman’dayım. Bir ay gibi kısa bir süre içinde edindiğim izlenimleri yazmak, özellikle Milli Eğitim Bakanlığı’nın YLSY programı sayesinde eğitim amacıyla Türkiye’den gelip yıllardır burada olan arkadaşlarımızın tecrübelerine nazaran cüretkârlık addedilebilirse de benim gibi Ürdün’e gelmek isteyenlere belki faydası olur düşüncesiyle bunları paylaşmak istiyorum. Ürdün ve Amman hakkındaki genel izlenimlerimden sonra bilhassa eğitim alanındaki bazı detaylara değineceğim.
Genel Bakış
Öncelikle Ürdün’ün tarihi açısından dikkat çeken noktaya bakacak olursak, buraya gelişimden ötürü ülkenin tarihi hakkında bilgilenmek istemeseydim Osmanlı’ya isyanlarında Araplara liderlik eden dönemin Mekke Şerifi Hüseyin b. Ali’nin soyundan gelenlerin yönetimde olduğu tek ülkenin Ürdün olduğunu bilmiyor olacaktım. Ülkenin mevcut kralı II. Abdullah, Şerif Hüseyin’in torununun torunu oluyor. Şerif Hüseyin bütün Arapların kralı olmak için yola çıktıysa da oğullarından Abdullah’tan itibaren soyu, ancak Ürdün’de idarelerini sürdürebilmiş. Hatta Ürdün’ün, Şerif Hüseyin ile bu irtibatından dolayı ülkenin resmi adı: Ürdün Hâşimî Krallığı. Buradaki “Hâşimî” kelimesi, tahmin edileceği üzere Hz. Peygamber’in soyundan gelme durumuna işaret ediyor.
Ülkenin güncel manzarasında gözümüze çarpan ilk şey, “mütevazı halk kesimlerinin milli servetten yeteri kadar pay alamama” hali oluyor. Alıntıladığım bu ifadenin oldukça geniş bir anlam alanına delalet ettiğinin farkındayım; ama zannediyorum birçok tikel örnekte somutlaştırabileceğimiz gerçeğin en yalın ifadesi budur. Örneğin buraya geldiğinizde kiralamak için tutmak istediğiniz evlerin çoğunda kalorifer sisteminin olmadığı ve genellikle katalitik sobalarla ısınma ihtiyacının karşılandığını gördüğünüzde bu durumu başka türlü açıklayamıyorsunuz. Ya da su şebekesinin olmamasından naşi evlere tankerlerle taşınan suyu, mevcut su depolarından tabiri caizse teşehhüt miktarı kullanabildiğinizde hayat standartlarınızın neden bu kadar düşük olduğu sorusunu ancak böyle yanıtlayabiliyorsunuz. Bu örnekler çoğaltılabilir; ancak maksat buraya gelmek isteyenleri bir ön bilgilendirme olduğundan bunların yeterli olduğu kanaatindeyim.
Türkiye’den gelen bir kişi için hayat standartları açısından tatmin edici bir manzara bulunmasa da Ürdünlülerin yaşam tarzlarının, orta doğudaki diğer Arap ülkelerine kıyasla Türkiye’ye daha fazla benziyor oluşu adaptasyon sürecini kısaltmada etkili olabilir. Kıyafetler, insanların vakitlerini geçirdiği mekânlar, market zincirleri gibi günlük hayatın sair unsurları bizdekilere epey benziyor. Dolayısıyla memleketimizde alıştığımız standartların yokluğuna biraz tahammül gösterebilirsek Ürdün pekâlâ yaşanabilecek bir yer haline geliyor. Üstelik halkın Türkiye’den gelenlere olan ilgisini ve misafirperverliğini gördüğünüzde motivasyonunuz da artıyor.
Ürdün’deki hayat pahalılığı Türkiye’ye göre daha fazla kendisini hissettiriyor. Mobilyalı, temiz ve kullanışlı bir ev kiralamak istediğinizde 1+1 şeklindeki stüdyo dairelerin fiyatları en az 300 dinardan başlıyor ki bu, Türk lirası karşılığında yaklaşık 5,3 ile çarptığınızda 1600 lira ediyor. Tabi bu tarz evlerin kalorifer sistemi olmadığını akıldan çıkarmamak gerekir. Uzun dönem araç kiralama fiyatlarında ise, Türkiye’ye biraz daha benzer şekilde, en küçük sınıf araçlar için genelde aylık 400 dinar/2100 lira talep ediliyor. Araç kiralamamanız halinde toplu taşım araçlarında karşılaşacağınız fiyatlar; dolmuş için 35, otobüs için 40 kuruş (bu arada Ürdün’de 100 kuruş 1 dinara tekabül ediyor). Taksilerde ise iki tür araçla karşılaşıyorsunuz: Biri Türkiye’de alışkın olduğumuz normal taksiler, diğeri taksi-dolmuş diyebileceğimiz belli hatlarda işleyen araçlar. Normal taksilerde taksimetrenin (buranın terimiyle “addâd”) hemen hiç kullanılmıyor oluşu ciddi bir problem. Çünkü her seferinde hem gideceğiniz yer hem de ücret pazarlık konusu oluyor. Taksi-dolmuşlar ise 1,25 dinar karşılığında yolcu taşıyorlar. Mutfak ve temizlik masraflarına gelirsek, ürün bazında ciddi değişimler olsa da ortalama %20 düzeyinde Türkiye’den daha pahalı olduğunu söylemek mümkün. Masraflardan bu şekilde genel olarak bahsetmişken hem kiralama hem de satın alma için kullanabileceğiniz sosyal bir platformdan bahsetmek yerinde olur. Opensooq ya da Arapça tabirle es-sûku’l-meftûh, Türkiye’de mal sahibinden doğrudan alım yaptığımız platformlara oldukça benziyor. Yapacağınız alımlarda platformu kullanmak, kolaylıkla mukayese imkânı sunması ve sokak-sokak dolaşma külfetinden sizi kurtarması açısından oldukça kullanışlı. Bu platforma ek olarak daha global bir program olan Airbnb uygulaması da özellikle barınma olanaklarının araştırılması açısından ciddi faydalar sağlıyor.
Sosyal hayattaki bazı görüntülerden bahsetmeden genel bakışı tamamlarsam yazıyı eksik bırakmış olurum. Birçok ülkede olduğu gibi Ürdün’de de, daha iyi bir yaşam standardına kavuşmak için göç edenler sosyal hayat içerisinde hemen kendini belli ediyorlar. Aslında Ürdün’e iltica edenlerin çoğu, Filistin sorunundan ötürü bu topraklara göç etmek zorunda kalan Filistinliler olsa da onlardan daha düşük standartlar içinde yaşayanlar ise Mısır’dan göç edenler. Çarşı-pazar esnafının yanında çalışan yardımcılar ya da dükkânın başını bekleyenler, otobüs-dolmuş şoförleri ve muavinler, apartman görevlileri, sokak satıcıları genellikle Mısırlılardan oluşuyor. Bu manzara, ister istemez Mısır’daki sosyal durumun insanın aklında bir soru haline gelmesine neden oluyor.
Trafikteki korna bağımlılığının insanı epey rahatsız ettiğini söylemek zorundayım. Sıradan sürücüler de çok kullanıyor olmasına rağmen, bilhassa taksiciler ve dolmuş şoförleri o kadar çok kornaya müracaat ediyorlar ki neredeyse çıldıracak hale geliyorsunuz. Hatta şehrin bir yerinde yürüyerek keşif yaptığınızı düşünün, yanınızdan geçen taksi ve dolmuşların istisnasız tamamı sizin için kornaya basınca taciz edilmiş gibi hissediyorsunuz kendinizi.
Ürdünlüler, Kur’ân dinleme ya da dinletmeyi alışkanlık haline getirmişler. Otobüs, dolmuş, lokanta gibi umuma açık yerlerde sürekli Kur’ân dinletisiyle karşılaşmak şaşırtıyor insanı. Hatta namaz vakitlerinden önce bazı cami hoparlörlerinden yaklaşık 3-5 dakika boyunca Kur’ân dinletiliyor. Açıkçası bu dinletiler süresince olağan işlerini durdurup Kur’ân’ı dinlemeyenlerin vebalinin kim tarafından yükleneceği fıkhî bir problem olabilir.
Son olarak bir-iki sokak lezzetinden de bahsetmek isterim. Tıpkı Suriye’de olduğu gibi humus, felâfil ve şâvurmâ burada da sokak lezzetlerinin başını çekiyor. Ancak kesin olarak söylemeliyim ki burada, Vasatu’l-Beled dedikleri şehir merkezinde bulunan Hâşim Lokantası’nda yediğim humus ve felâfil Suriye’de yediklerimin çok çok ötesindeydi. Humus, Türkiye’de de kısmen bilinen ve fakat herkesin damak tadına hitap etmeyen bir meze olsa da Hâşim Lokantası’ndaki humusu “beğenmeyecek olamaz” dersem zannediyorum abartmış olmam. Şâvurmâ konusunda ise Suriye’nin daha başarılı olduğunu söyleyebilirim; ama insanların rağbeti açısından Ürdün’ün, Suriye’den aşağı kalır yanı yok. Öte yandan tatlı alışkanlıkları konusunda da Suriye ve Ürdün aynı sayılırlar. Her iki ülkede de bizim künefe’nin çok benzeri olan bir tatlı (Suriye’de nablûsî, burada künefe adıyla tüketiliyor), halk tarafından çok seviliyor ve dükkân önünde kuyruklar oluşuyor. İnsanlar plastik tabaklarda künefe’yi alıp bir köşeye çekildikten sonra ayakta sıcak sıcak yiyorlar.
Eğitim İmkânları
Bir ilahiyatçı olmam nedeniyle eğitim imkânlarından bahsedeceğim bu bölümün, İslamî araştırmalar yapanlara ve hususen İslam hukuku alanında uzmanlaşmak isteyenlere hitap edeceğini baştan söylemeliyim.
Amman’da ilahiyat alanında eğitim amacıyla öğrencilerin en çok rağbet ettiği iki üniversite Ürdün Üniversitesi (el-Câmiatu’l-Urduniyye) ve Uluslararası İslamî İlimler Üniversitesi (Câmiatu’l-Ulûmu’l-İslâmiyyeti’l-Âlemiyye). Ürdün Üniversitesi’nin Şeriat Fakültesi (Kulliyyetu’ş-Şerîa), muhtemelen daha köklü bir kurum olması ve daha fazla sayıda öğretim üyesi barındırması nedeniyle diğer üniversiteye nispetle Türkiye’den gelen öğrenciler ve araştırmacılar için merkezî bir konumda. Yanı sıra üniversite kampüsünün şehir merkezine yakınlığı ve Amman’a nispetle epey bir yeşilliğe sahip oluşu öğrencilerin rağbetinde etkili unsurlar olarak görülebilir. Muhteviyatı açısından epey zengin olan üniversite merkez kütüphanesinin, haftanın beş günü sabah sekizden gece on ikiye kadar; cumartesi günleri ise sabah dokuzdan akşam altıya kadar açık olması da çalışmak isteyen öğrenciler için büyük imkân sunuyor (Cuma günleri, üniversite kütüphanesi kapalı oluyor).
Türkiye’deki ilahiyat alanları içerisinde Temel İslam Bilimleri’nin, bunların arasından da bilhassa İslam hukukunun en çok tercih edilen alan olduğunu söylemek mümkün. Nitekim öğretim üyesi sayısı açısından da İslam hukuku bölümü başı çekiyor. İslam hukuku alanından biraz bahsedecek olursam, hem yüksek lisans hem de doktora düzeyindeki İslam hukuku programlarının dersler açısından oldukça detaylı olması öğrencilerin bilgi açısından fevkalade donanımlı yetişmesine olanak sağlıyor. Öyle ki Türkiye’deki lisansüstü programlarında özel bir ilgileri olmadığı sürece öğrencilerin karşılaşmayacakları konular, buradaki programda müstakil ders olarak eğitim sürecine dâhil ediliyor. İslam hukuku dışındaki alanlarda durumun ne derece buna benzer olduğu hakkında henüz pek fikrim olmadığından peşinen yargılarda bulunmak istemiyorum. Ancak İslam hukuku alanı için kesin olarak söyleyebilirim ki Ürdün Üniversitesi Şeriat Fakültesi lisansüstü eğitim için tavsiye edilebilecek bir programa sahip. Lisansüstü derslerinde öğrencilerden beklenen sorumluluklar da Türkiye’ye nispetle daha fazla görünüyor. Birçok derste en az iki imtihan, bir adet dönem araştırması ve bir adet sunum hocaların öğrencilerden beklentileri arasında bulunuyor.
Üniversite bünyesinde önde gelen öğretim üyeleri ve çalışma alanlarından da bahsetmek isterim. Zira hem öğrenciler hem de misafir öğretim üyeleri için bu bilgiler faydalı olabilir. Fıkıh usulü alanında Abdurrahman el-Kîlânî ve Abdulmuiz el-Hureyz; borçlar hukuku alanında Abbas el-Bâz; siyâset-i şeriyye alanında Abdullah el-Kîlânî isimli öğretim üyeleri; Uluslararası İslamî İlimler Üniversitesi’nde ise fıkıh usulü alanında Salâh Ebu’l-Hâc ve Velîd Şâvîş isimli öğretim üyeleri dikkat çekiyorlar.
Üniversiteler dışında gerek cami ders halkaları gerekse de özel enstitüler açısından Ürdün’de çok çeşitli bir ortamın olduğu söylenemez. İç savaştan önceki Şam’ı tecrübe etmiş bir kişi olarak oradaki cami ders halkalarını burada mumla aradığımızı söyleyebilirim. Ancak buna rağmen bilhassa Medârik Enstitüsü (Ma‘hedu’l-Medârik) ve buraya ders vermek için gelen hocalar, Türkiye’den ve diğer Müslüman ülkelerden gelen öğrencilerin teveccühüne mazhar olmuş. Bu hocalardan Ali el-Hânî ve Emced Reşîd’in adını anmakta fayda var. Ayrıca her ne kadar umumi ders yoğunluğunun eskiye göre azaldığı söylense de Eşarî kelâmı alanında öğrencilerin, ders halkalarından çokça faydalandığı Saîd Fûde’yi de burada muhakkak anmamız gerekir.
Ürdün’ün coğrafi yerini bilmeme rağmen Ürdün, Amman bana o kadar uzak geliyor. Kendimi rehabilite edebilir ve niyetlenirsem Ürdün’ü görmek güzel olabilir. Bilgilendirme ve paylaşımlar için teşekkürler. Bi de daha yeni olduğun için belki tanıyamamış olabilirsin. Kültür sanat ortamı benim daha fazla ilgimi çekebilir. Dinleyebileceğimiz kişi veya gruplar var mı mesela? Edebiyat alanında nasıllar? Var mıdır iyi yazarları şairleri? Bu konularda da fırsatın olursa bizi bilgilendirirsen çok memnun oluruz…
Hadi gözlemlerin ve güzel; ayrıca ayrıntılı aktarımın için teşekkürler. Anlaşılan eğitim ve yemek olmazsa Ürdün pek cazip bir yer değil.