Yüzüklerin Efendisi


yüzük kitapJ. R. R. Tolkien, Yüzüklerin Efendisi, Çev: Çiğdem Erkal İpek (Metin), Bülent Somay (Şiirler), Metis Yayınları, İstanbul 2016.

Yüzüklerin Efendisi, Oxford Üniversitesinde İngiliz Dili ve Edebiyatı Profesörü olan John Ronald Reuel Tolkien tarafından yazıldı ve kitap geniş kitlelere ulaştı. Tolkien’in yazmış olduğu kitap hakkında konuşabilmek için öncelikle iki konuya temas etmemiz gerekir: Birincisi Tolkien’in hayatı, ikincisi ise kitabın da dâhil olduğu tür olan fantastik edebiyat.

Tolkien’in hayatı hakkında ayrıntılı bilgiler farklı kaynaklardan edinilebilir. Ben daha çok kitaplarına esin kaynağı olabilecek noktalar üzerinde durmak isterim. Yazar küçük yaşta babasını kaybediyor ve kitaplarındaki doğa anlatımına esin kaynağı olabilecek bir İngiliz köyü Sarehole’de büyüyor. Küçük yaşta dil yeteneği dikkati çekiyor ve Oxford’da İngiliz Dil ve Edebiyatı bölümünden mezun oluyor. Üniversiteden sonra askere gittiğinde 2. Dünya savaşının çalkantılı günlerinde iki arkadaşını savaşta kaybedip kendi de yaralanıyor ve askerden dönüyor. Bundan sonra profesörlük günlerine kadar Oxford’da, İngilizcenin tabi olduğu Anglo-Sakson dil grubunun etkilendiği diller konusunda çalışmalar yapıyor. Bu çalışmaların Yüzüklerin Efendisi için oluşturulan dillerde faydalı olduğu kendini çokça belli ediyor.

Hayatını hayali bir dünya oluşturmaya adayan Tolkien’in köşe taşı bir eser vererek dâhil olduğu fantastik edebiyat, kökenleri çok eskilere dayanan bir yazın türüdür. Tanımı konusunda çeşitli tartışmalar bulunsa da yapılan tanımlarda ortak olan kavram; yunanca kökene sahip ‘hayal’dir (phantastike). Hayal ürünü kitap yazmanın tarihine gittiğimizde M.S II. Yüzyılda Latince kaleme alınmış MetamorphosesAltın Eşek (Asinus Auerus), bu türün ilk örneklerinden olarak karşımıza çıkıyor. Bu türün köşe taşlarına İlyada, Odessa (Homeros), La Divinia Commedia (Dante), Beowolf, Binbir Gece Masalları’nı koyabiliriz. Ayrıca masal, destan, hikâye gibi türlerin de bu türü etkilediğini söylemek mümkün. Bunlarla birlikte fantastik edebiyatı günümüzdeki popüler haline getiren kitap Yüzüklerin Efendisi’dir. Bu kitap tür olarak yakın ilişkide olduğu Conan, Alice Harikalar Diyarında, Peter Pan gibi hayal ürünü eserlerden, dünya yaratma yönüyle ayrılmış, fantastik edebiyatın tam olarak tezahürü olarak kabul görmüştür. Bu edebiyat türünün olmazsa olmazları insanların yanında Elfler, Cüceler, Goblinler, Orklar, Warglar, Troller, Ejderhalar, Entler gibi varlıkların olmasıdır. Bu türü diğerlerinden ayıran en önemli nokta fiziksel kuralları yaşadığımız dünya olsa da bu kuralların çeşitli vesilelerle esnetilebildiği bir dünya yaratmış olmasıdır.

Tolkien dünya yaratma işini çok ciddiye almış ve adeta tek başına bir edebiyat türünün sınırlarını belirlemiştir. Bu kitaptan sonra Ursula Leguin’in Yerdeniz Hikâyeleri, J. K. Rowling’in Harry Potter serisi, George R. R. Martin’in Taht Oyunları kitapları günümüzde popüler olsa da hiçbiri Tolkien’in hayal ettiği evren çerçevesine yaklaşamamıştır.

Tolkien’in sınırlarını belirlediği fantastik edebiyat kılıç ve büyü hikâyelerini (Conan), vampir masallarını (dracula), hayalet öykülerinin karakterlerini ve anlatım biçimini içermiş fakat bunların üstüne çıkmıştır. Günümüzde yaygınlaşan bilim kurgu kitapları ise fantastik edebiyattan gerçek olması imkân dâhilinde olan hikâyeler anlattığı için ayrılıyor gözükmektedir.

Yüzüklerin Efendisi’ne geçmeden önce hikâyenin geçtiği Orta Dünya’nın tarihini anlatan Silmarillion hakkında da bir şeyler söylemek gerekir. Tolkien’in yarattığı Orta Dünya tarihi 4 çağ ve yaklaşık olarak 9500 yıldan oluşuyor. Orta Dünya yokken bu dünyayı oluşturacak Tanrı (Eru) bizim kültürümüzde melek diyebileceğimiz valar’ları yaratıyor ve onların müzik yapmalarını istiyor. Valarların yaptığı müzikler de Tolkien’n kafasında oluşturduğu dünyayı meydana getiriyor. Valarlardan bir tanesinin (Melkor) uyumsuz müzikler yaparak diğerlerine üstün olmaya çalışması ile bu varlığın üstünlük iddiasına karşı çıkan iyi valarlar (liderleri Manwe) arasında başlayan mücadele; sonu Yüzüklerin Efendisi’ne kadar uzanan bir savaşın başlangıcı oluyor. Silmarillion okunduğunda Yüzüklerin Efendisi’nde geçen karakterlerin nasıl ince düşünülerek oluşturulduğu rahatlıkla görülebilir.  Bu manada Silmarillion’u adeta bir yaratılış destanı olarak görmek yanlış olmayacaktır.

Yüzüklerin Efendisi kitabının ve daha geniş çerçeveden baktığımızda fantastik edebiyatın bir insana ya da özelde bir ilahiyatçıya ne katabileceği konusunda kafamda bazı soru işaretleri vardı. Yaptığım son okumada bu soruya daha net cevaplar bulduğumu düşünüyorum. Bu minvalde kitapta oluşturulan yaratıkların temsil ettiği değerler insana insanı anlatma konusunda ufuk açıcı görünüyor. Açmam gerekirse kitapta cücelerin tamahkârlığı, elflerin âliliği, İnsanların iradesinin zayıflığı, hobbitlerin güzel şeylere olan tutkuları; aslında bu fantastik canlıların insana ait olan duyguların cisimleşmiş halleri olarak aktarıldığını görüyoruz. Ayrıca iyi ile kötünün doğasını bu kadar iyi şekilde ele almış olması da bu kitabı sadece hayal dünyasını geliştiren bir kitap olmaktan kurtarıyor. Kitabın genelini göz önüne aldığımızda başarılı bulduğumuz noktalardan birisi de doğayı başarılı şekilde anlatması. Örneğin kitabın kahramanları Fırtınabaşı’ndan hemen önce sislerin içinde kaybolduğunda siz de onlarla birlikte rahatlıkla kaybolabiliyor, bataklıklardaki boğucu havayı teneffüs edebiliyorsunuz.

Bu kitabın bir felsefe ve düşünce kitabı olmadığı ortadadır. Karakterler arasındaki günlük konuşmaların uzun olması ya da insanın doğası, iyilik-kötülük gibi derin konular hakkında işin özüne inen uzun diyalogların olmaması kitap için bir eksiklik. Böyle bir misyon sadece Gandalf’ın birkaç diyaloğu ile sınırlı kalmamış olsaydı kitap, değerini daha da artıracaktı. Yazarın bunu başarabileceğini bahsi geçen kısa diyaloglarda görebiliyoruz.

Yüzüklerin Efendisi, özellikle filmleri çekildikten sonra; zihnimizde ucu hayal dünyamıza açık olarak bulunan Orta Dünya evreni, somutlaştı ve oyuncaktan elbiseye para edebilecek her şeyi üretildi ve kullanıldı. Yazarı hayatta olsaydı kitabın bu noktaya evrilerek popüler kültür malzemesi olmasına karşı çıkacağını tahmin ediyoruz.

Çekilen filmlerinin kitapların önemli bir kısmını yansıttığı ve Peter Jackson’un Orta Dünya hayranı olmasından kaynaklanan bir zenginliği olduğu ortada. Özellikle müziklerindeki başarı filmlerin değerini artıran unsurlardan biridir. Fakat Yüzüklerin Efendisi’ni kutsal bir kitap seviyesine çıkaranlar için bunların yeterli olmadığı muhakkak. Kitap-film ilişkisinde beni rahatsız eden tek şey okuyucuları yazarın Orta Dünya tarihini anlattığı Silmarillion’a yönlendirecek bir öğe içermemesi ve bunu en kolay yapabileceği Tom Bombadil karakterini anlatmamış olmasıydı. Çünkü bu evrenin alfabesi Silmarillion’da yazıyordu. Extended Cut ile birlikte 12 saate yaklaşan filmde bahsi geçen kitaba hiçbir atıf yapılmaması bence bir eksiklik olarak kalacaktır.

Yüzüklerin Efendisi kitabı hakkında vurgulayacağımız son konu ise muazzam şekilde yapılan çevirisidir. Kitapta geçen “çıkın çıkmazı” “birendibadesi” “ayrık vadi” “kaymak pürüzü” gibi Türkçede hem olan hem de olmayan kavramlar kitabın çevirisini edebi yönden güçlü kılmış gözükmektedir. Bununla birlikte kitabı özellikle de şiirleri için İngilizce aslından okumak ayrı bir tat bırakacaktır diye tahmin edebiliriz.

 

Submit a comment

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s