İvan Sergeyiç Turgenyev, Babalar ve Oğullar, Çev: Melih Cevdet Anday, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2008.
Rus edebiyatının önemli yazarlarından Turgenyev’in hayatını gözden geçirdiğimizde varlıklı bir ailede yetiştiğini, iyi bir eğitim aldığını, yaşadığı dönemin önemli batılı ve Rus yazarları ile arkadaş olduğunu görürüz.
Turgenyev yazdığı kitaplarda Rus insanını çok yakından anlatır. Kitaplarını okurken çok canlı anlatımı olan bir filmi izliyormuş hissine kapılabilirsiniz. Bir yandan Rus köylüsünü, aristokratını, öğrencisini, kadınını tanırken bir yandan da bütün coğrafyalarda duyguların, düşüncelerin, davranışların, kısaca insanın birbirine ne kadar benzediğinin farkına varırsınız. Sanırım klasik seviyesine yükselen kitaplar bu ortak düşünceyi en iyi aktaran kitaplar olarak tarihe geçmişlerdir.
Turgenyev’in Babalar ve Oğullar kitabı bir toprak ağasının oğlu olan Arkadiy’in üniversiteden mezun olduktan sonra dostu Bazarov ile birlikte, babasının sahip olduğu çiftliğe dönmesini anlatmaktadır. Hikâyede ön karakter olarak Arkadiy gözükse de Turgenyev’in ana karakteri bir nihilist olan Bazarov’dur.
Bazarov bulunduğu ortamlarda kendini her türlü inanç, değer ve bağlanmışlıktan azade görmekte ve her şeyi eleştirmektedir. Bazarov’un etrafındakilerle yaptığı tartışmaların bir kısmı günümüzde de geçerliliğini koruyan modernlik tartışmalarıdır. Rus modernleşmesinin bu anlamda Türk modernleşmesi ile olan benzerliklerini burada görebiliriz.
İyi bir kimyacıyı yirmi tane ozandan daha yararlı gören Bazarov, kültürün ve sanatın varlığına değer vermemektedir. Fakat hiçbir şeye değer vermeyip bilimle uğraşmasının çelişkisini yaptığı tartışmalarda kendi de açıklayamamaktadır. Turgenyev, bu çelişkileri ortaya koyarken dönemin entelektüel çevrelerinde olan tartışmaları yansıtmaktadır.
Bazarov karakterine biraz daha yakından bakacak olursak, onu diğer insanların gözünde farklı bir noktaya oturtan şeyin aslında bilgisi olduğunu görürüz. Bazarov’un tıp konusunda bilgili olması sosyal ve kültürel meselelerde yaptığı çözümlemelerin doğru olacağı manasına gelmiyor. Fakat karakter bu bilimsel bilgiye sahip olma durumunu diğer meselelerde bir üstünlük vesilesi olarak kullanıyor. Tam da burada Şakir Kocabaş’ın İfadelerin Gramatik Ayrımı kitabı aklımıza geliyor. Hoca bilimsel önermeler ile sosyal meselelerdeki önermelerin aynı tartışmada kullanılamayacağını kitabında çok anlaşılır şekilde ortaya koymuştu. Bazarov’un Pavel Petroviç (Arkadiy’nin amcası) ile olan tartışmalarına baktığımızda bu tür dalgalanmaların olduğunu görüyoruz. Örneğin; Bazarov’un bilimsel deneyler için topladığı sülükler hakkında Pavel Petroviç’in sorduğu ‘yiyecek misiniz, yoksa beslemek için mi?’ sorusu ve ardından girdikleri tartışmada Bazarov’un Alman bilim adamlarının tarafını tutarak Rusları aşağılaması bu dalgalanmaya güzel bir emsal teşkil edebilir. Turgenyev’in kitabında belirttiği gibi Bazarov’un bilgili ama umursamaz oluşu, onunla tartışanların soylu ruhuna dokunmaktadır. Daha sonra bu ikilinin yaşayacağı olayların temelinde bu tartışma yatar.
Turgenyev idealist, dik başlı, düzene karşı olarak resmettiği karakterleri aşk ateşi ile yakmayı seven bir yazar. Bu kitabında Bazarov; Ham Toprak isimli kitabında da ‘Markelov’ karakterleri bu tür bir sınavdan geçmektedir. Kendini her türlü duygu ve düşüncenin üstünde gören karakterlerin geçirdiği değişimler her iki kitapta da çok güzel ele alınmış. Ham Toprak kitabında yaşananlar özellikle Türkiye’deki sol düşüncenin yaşadıkları ile gösterdiği benzerlikler açısından oldukça dikkat çekici ve okunmaya değer görünüyor. Ayrıca misafir olduğu evdeki bir kadına âşık olma fenomeni hem Ham Toprak hem de Babalar ve Oğullar eserlerinde işleniyor. Bu fenomenin işlenmesinde kendi hayatında da benzer bir olayın etkisinin olduğuna dair yazılar okudum fakat bu konu bir bahs-i diğer.
Kitabımıza dönecek olursak; Bazarov’un aşk ile tanışması ve kendi köyüne dönüp ailesinin yanında kalmaya başlaması ile kitap yön değiştiriyor. İlk bölüm diyebileceğimiz misafirlikte yaşanan uzun tartışmalar yerini bir karakterin değişimine odaklanmaya bırakıyor. Bu kısımda daha çok çiftçi bir baba ile okumuş bir oğulun diyaloglarına şahit oluyoruz. Bu diyaloglarda aklımıza kitabın başında Bazarov’un, Arkadiy’nin babası hakkında vardığı yargılar geliyor. Arkadiy’nin babasını kendini geliştirmemiş, geri bir insan olarak gören Bazarov; kendi babası söz konusu olunca ‘yaşlı bir adam işte’ deyip işin içinden çıkıyor. Halbuki söz konusu başkasının babası olduğunda herkesin kendini geliştirmesi gerektiğini söyleyen, çello çalmakla ilerici olunmaz gibi yargılara varan Bazarov kendi babasına aynı sorumlulukları yüklememektedir. Bazarov’un ideal olan ile kendi durumu arasındaki açıklığı bir cümle ile geçiştirmesi, ideal olana bağlılığın seviyesini sorgulamamıza neden olmaktadır. Bazarov’un ailesini yokluğu ile terbiye etmiş olması ise yürek burkan bir ayrıntı olarak göze çarpıyor.
Yazara dair dikkat çekmek istediğim bir husus da Almanlara dair bilgisinin kitaplarına olan yansımasıdır. Zira Berlin Üniversitesi’nde dört yıl eğitim aldığını biliyoruz. Ayrıca Fransızca terim ve kavramların yoğunluğu dipnotlarda dikkat çekiyor. Çünkü o Fransız intelijansiyası ile dirsek temasındadır, Flaubert dostudur. Zaten o Dostoyevski’nin deyimiyle mükemmel bir Fransızca’ya sahiptir. Dostoyevski, onun Gogol ve Puşkin Fransızca çevirilerini ise başarısız bulur.
Son olarak Babalar ve Oğullar’ın; baba olmadan önce ve baba olduktan sonra okunduğunda okuyucuda farklı tesirler bıraktığını da belirtmek gerekir.
Tadımlık
-Gözün anatomisini incele hele,bak bakalım esrarlı bakış neredeymiş? Bütün bunlar romantik çürümeler, küflenmiş beğeniler. Gidip şu böceği incelesek saha iyi ederiz. (Bazarov) (sf.36)
‘Aç kaldığınız zaman, sanırım ki, ağzınıza bir parça ekmek atmak için mantık gerekmez’ (sf.54)
‘Bak solgun bir yaprak düştü ağaçtan, yere doğru sallana sallana iniyor, tıpkı uçan bir kelebeğe benziyor. Hüzünlü, ölü bir şeyin, öylesine neşeli, canlı bir yaratığa benzemesi tuhaf değil mi?’ (sf.144)
‘….Oğul bağımsız bir kişidir. Şahin gibidir o, istediği zaman uçar gider. Ama seninle ben bir ağaç kovuğunda biten mantarlar gibiyiz, burada yan yana dururuz, bir parmak bile kımıldamayız.’(sf.153)
‘Ölüm eski bir şakadır, ama herkese yeni görünür.’(sf.222)
Kitap hakkında değerlendirmelerinden en çok Bazarov’un babası hakkındaki kısmı hoşuma gitti. Bu ilk bakışta fark edilemeyen bir ayrıntı. Keza doktorluk üzerinden Şakir Kocabaş’a geçişin de anlamlı. Giderek daha iyi yazıyorsun. Bu bir hakikat. Eline sağlık.