Bangsamoro Özgürlük Mücadelesi ve Marawi Krizi


Bugün “Filipinler” olarak bildiğimiz ve bir adalar topluluğundan oluşan, aynı zamanda dünyanın en yoğun katolik nüfusuna sahip bölgeleri arasında kabul edilen coğrafyaya İslam, Malay adaları üzerinden 14. yüzyılda ulaşmıştır. İslamlaşma ağırlıklı olarak bugün Güney Filipinler olarak bilinen alanda temerküz etse de kuzeyde bugün başkent Manila’nın bulunduğu alana kadar ulaşmıştır. Mindanao adası ve çevrede çeşitli sultanlıklar kurulmuş ve bunlar varlıklarını 19. yüzyıla kadar devam ettirmişlerdir. 16. yüzyılda bölgede işgale başlayıp kısa sürede Manila merkezli bir sömürge sistemi kuran İspanyollar Mindanao adasının kuzey kesimlerine nüfuz edebilseler de adanın orta ve güney bölgelerine hiçbir zaman tam olarak hakim olamamış, müslüman toplumda ciddi bir dirençle karşılaşmışlardır. İspanyollara karşı savaşlarda bugün hala hıristiyan çoğunluğun da saygıyla kabul ettiği pek çok müslüman kahraman figür başı çekmiştir. 20. yüzyıla gelindiğinde İspanyolların yerini alan Amerikalılara karşı müslüman bölge yine aynı direnci göstermiş ve Amerika’nın ülkeye bağımsızlık garantisi verdiği 1913 yılına kadar Mindanao adasında ve çevresinde hakimiyet sağlayamamıştır. Neredeyse müslüman oldukları dönemden itibaren hep bir baskı, savaş veya işgal tehdidi ile karşı karşıya olan ada müslümanları Filipinler Devleti’nin kurulduğu 20. yüzyılda da tam anlamıyla rahat yüzü görememişlerdir. Tüm Asya–Pasifik’te hala tamiri tam olarak mümkün olmayan ve derin izler bırakan 2. Dünya savaşı ve Japon işgallerinden de nasibini alan bölge ancak 1945 yılında işgalden kurtulabilecektir. Sonraki dönemde Manila merkezli yönetimin; katolik–milliyetçi bir bakış açısının hakim olduğu, hem ekonomik hem temel insan hak ve hürriyetleri bakımından ayrımcılığın had safhaya ulaşmasına sebep olan politika ve uygulamaları; adaya neredeyse mevcut nüfusun yarısı kadar hıristiyan iç göç aktarılması ile başlayan demografik dönüştürme çabaları sebebiyle müslüman toplum özerklik ve bağımsızlık için mücadeleye başlamıştır. İşte bizim “Moro Mücadelesi” olarak duyageldiğimiz süreç bu döneme tekabül eder.

Bölgeye “Bangsamoro” isminin verilmesi sömürge sürecine dayanır. Malay kökenli “Bangsa” kelimesi ile İspanyolların Mağrib kökenli müslümanlara verdikleri “Moro(s)” kelimesini Mindanao müslümanları için de kullanmaları sonucu “Moro(lu)ların Ülkesi” anlamına gelen Bangsamoro tamlaması kullanılmış. Sebebi bir ayrıştırma çabası olan bu isimlendirme, tıpkı Viet-nam örneğinde olduğu gibi, zamanla müslüman toplumca benimsenmiş ve sahiplenilmiş. Uzun süren silahlı mücadele dönemi sonrası ikibinli yıllarda Malezya, Endonezya, Libya gibi ülkelerin uluslarası gözlemci olduğu barış süreci başlar. Devam eden pek çok soruna rağmen 2011 yılında Tokyo’da dönemin Filipinler devlet başkanı Corazon Aquino ile MILF (Moro Islamic Liberation Front / Moro İslami Kurtuluş/Özgürlük Cephesi) lideri el-Hac Murad İbrahim arasında yüzyüze bir görüşme gerçekleştirilir ve 2016 yılında tamamlanması planlanan bir sürecin temeli atılır. Buna göre süreç sonucunda ARMM (Autonomous Region in Muslim Mindanao / Moro Müslüman Özerk Bölgesi) kuruluşu tamamlanacaktır. Önemli adımlardan biri de MİLF’in devlet başkanına BBL (Bangsamoro Basic Law/Bangsamoro Temel Kanun) taslağını sunması olacaktı. Ancak bölgedeki farklı silahlı müslüman unsurların çeşitli eylemleri, Filipinler’in seçim sürecine girmesi ve 2016 yılında işbaşına gelen –Mindanao adası kökenli– başkan Duterte’nin öncelikle uyuşturucu çeteleri ile mücadeleye girişmesi sonucu planlanan takvim sarkmıştı. İşte bu genel çerçeve içerisinde, özerklik süreci için yeni engeller çıkmadan adımların devam edebilmesi umuluyordu. Tam da başkan Duterte’nin Rusya ziyareti başlamışken haber ajanslarına Marawi’de Daiş bağlantılı silahlı unsurlar ile Filipinler ordusu arasında çatışmaların başladığına dair haberler düştü. Duterte, ziyareti yarıda keserek hemen ülkesine dönerken bölgede sıkıyönetim ilan edildi. Marawi, Mindanao adasının orta ve dağlık kesiminde, bir göl kıyısında kurulmuş, bölgenin kalbi ve müstakbel başkenti konumunda bir şehir. Özerklik çalışmalarının merkezi. Bir rivayete göre Daiş bağlantılı silahlı güçlerin şehri ele geçirdiklerini ilan etmeleri üzerine ordu operasyon başlatmış; yerel şahitlerin başka bir rivayetine göreyse bölgedeki Daiş bağlantılı unsurlara dair istihbarat sonrası ordunun operasyona gelmesi sonucu Ebu Sayyaf grubu ve Maute kardeşler grubu bağlantılı olan, Daiş’e bağlılıklarını ilan etmiş silahlı gruplar şehri ele geçirdiklerini duyurarak çatışmaya başlamışlar. Belki birkaç gün sürecek küçük bir operasyon olarak başlayan olaylar beklendiği kadar kolay sonuçlanmadı. Daiş bağlantılı gruplar adına savaşanların sayılarının 500’ü aştığı belirtildi ve ciddi bir mühimmata sahip oldukları anlaşıldı.

Resmi rakamlara göre nüfusu 200.000 üzerinde olduğu bilinen Marawi şehrinden, olayların başlaması ile siviller hızlı bir şekilde çevre bölgelere kaçmaya başladılar. En fazla birkaç günlüğüne evlerini terk ettiklerini düşünürken süreç uzadı, operasyon bir tür savaşa dönüştü, şehre hava bombardımanları başladı. Evlerinden olan yaklaşık 230.000 Marawili şehrin kuzeyinde İligan şehrine kadar olan bölgede varsa yakınlarının, akrabalarının evlerine; yoksa derme-çatma durumdaki geçici konaklama merkezlerine sığındı. Bu çatışmadan kaçamayıp iki ateş altında kalan yahut hava bombardımanları sebebiyle hayatını kaybeden sivillerin sayısı tam olarak bilinmiyor, pek gündeme de getirilmiyor. Hala kendisinden haber alınamayan pek çok kayıp Marawili var.

Marawi krizi 75 günü doldurmasına rağmen maalesef çatışmanın ve operasyonun tam olarak ne zaman sona ereceği öngörülemiyor. Çatışma sona erse bile sivillerin şehre dönüşüne hemen izin verilemeyeceği belirtiliyor. Bölgede sıkı yönetim en az yıl sonuna kadar devam edecek. Olaydan doğrudan etkilenen yaklaşık 250.000 Marawili için yaşam her geçen gün daha da zorlaşırken olayın dolaylı olarak 400.000’den fazla insanın hayatını etkilediği düşünülüyor. Bir evde 8-10 aile bir arada yaşamaya çalışırken, geçici konaklama merkezi olarak okullar, spor sahaları, boş arsalar vb. hiç de uygun olmayan yerlerde onbinlerce insan çok sağlıksız şartlarda kalıyorlar. Bölgede yağmur sezonu olması, durumu daha da zorlaştırıyor. Büyük çoğunluğu oluşturan, yakınları yanında kalan Marawililer hemen hiç yardım alamazken, geçici konaklama merkezlerine resmi kanallarca yardım ulaştırılmaya çalışılıyor. Ancak çok düşük kaliteli ve yetersiz olan bu paketler ihtiyaçları karşılayamıyor. Bu olumsuz şartlar, sağlıksız ortamlar ve yetersiz beslenme sebebiyle yaşlı, kadın, bebek ve çocuklarda pek çok rahatsızlık baş göstermeye başladı. Maalesef tüm bu ihtiyaçlara karşı henüz uluslarası düzeyde bir çalışma bulunmuyor, Türkiye’den Cansuyu Derneği ve TİKA dışında hemen hemen alanda çalışan hiçbir kurum olmadı ve ilk günlerde basında az da olsa yer bulan konu çoktan unutuldu.

Açıkçası bu çatışmanın tüm müslümanlara mal edilmesi ve özerklik sürecinin sekteye uğraması ihtimali gelişmeleri takip edenleri korkutan bir ihtimaldi. Ancak çatışma devam ederken başkan Duterte’nin uluslarası katılımlı bir törende MİLF heyetinin Bangsamoro Temel Kanun Taslağı’nı kabul etmesi ve bu törende “Mindano’da Özerk Müslüman Bölge”nin gerekliliğine inancı ve bu konuda çalışmaların bürokrasiye takılmadan hızla devam etmesi için elinden geleni yapacağını beyan etmesi, hatta bu konuşmada özerk bölge için “Bangsamoro Country / Bangsamoro Ülkesi” tabirini kullanması (bunun bir dil sürçmesi mi olduğu yoksa ileriye yönelik bir niyetin işareti mi olduğu çokça tartışıldı) çok anlamlı bir adım oldu. Marawi krizi çözülse dahi, bölgede ekonomik sıkıntılar, işsizlik, eğitim imkanlarının yetersizliği ve barış sürecinin uzayarak muallak kalması sebebiyle silahlı örgütlere meyleden gençlerin sayısının artması ihtimali yakın gelecekte başka sorun ve çatışmalara sebep olabilecekti. Özerklik sürecinin hızlanması bu anlamda tüm sorunlara rağmen bir bayram havası ile karşılandı.

Bölgede böyle bir silahlı oluşumun fark edilemeden nasıl neşvü nema bulup bu boyutta bir harekete ulaşabildiği önemli bir soru işareti. Filipin güvenlik güçleri ve istihbarat birimlerinin zaafiyeti eleştirilirken bir yandan da kasıtlı bir şekilde görmezden gelindiği başka bir iddia olarak dile getiriliyor. Ancak bunda bölgenin coğrafi şartlarının etkisini de görmezden gelmemek gerek. Zaten Moro özgürlük mücadelesi de bu şartların yardımı ile bu kadar uzun süre gerilla savaşına devam edebilmişti. Benzer bir soruyu, özerklik çalışmalarına devam eden MİLF’den dostlarımıza sorduğumuzda ise “bazı şeyler görüp duyuyorduk ama ne bu boyutta bir silanlanma tahmin edebilmiştik ve ne de neredeyse tamamı müslüman olan bir şehre böylesine saldırabileceklerine ihtimal vermiştik” cevabını aldık. Daiş’e bağlılıklarını bildirerek bölgede emirlik ilan eden grupların finansını Endonezyalı bir iş adamının yaptığı ve harekete liderlik ettiği iddia edilse de, Filipinler’i arka bahçesi gibi gören ve halen ülkede üsleri bulunan ABD’nin Duterte’nin ABD karşıtı söylemleri ve Rusya ve Çin gibi rakip güçlerle yakınlaşmasından rahatsız olduğu; özerk bir müslüman bölgeyi zaten istemediği biliniyor. Dolayısıyla olayların ardında ABD’yi görenlerin sayısı da hiç az değil.

Mağrib’den Ortadoğu’ya,  Yemen’den Afganistan’a İslam dünyasını yakıp kavuran, kendisi gibi düşünmeyene/inanmayına hayat hakkı tanımayan tekfir hastalığının sonuçları ümmetin Asya-Pasifik’teki uç noktalarına kadar ulaşmış bulunuyor. Suriye’de olduğu gibi, Marawi’de de Malezya’dan Kafkasya’ya çeşitli ülkelerden yabancı savaşçıların varlığı rapor ediliyor. Bunlar sözde İslam adına, özerklik sürecinin son adımına yaklaşmış yerel müslüman toplumu, hem de kendilerine katılmayı kabul etmeyen 250.000 kadar insanı yurtlarından ederek ateşe atıyorlar ve cihad ettiklerini sanıyorlar. Bugün Marawi şehrinin en az üçte ikisi yerle bir olmuş durumda. Öncelikle yerlerinden olan yüzbinlerce insanın acil ihtiyaçları için ardından da Marawi şehrinin yeniden inşası ve özerk bölgenin temellerinin atılması için yardım bekliyorlar. Evet Türkiye kendi içinde ve yakın çevresindeki sorunlarla boğuşmaktan yoruldu, ancak bizden coğrafi olarak binlerce kilometre uzakta olan bu bölgede hem şehrin hem de bu şehirleri yaşanılır kılacak nesillerin inşası için bizlere düşen görevleri görmezden gelmeyip elimizi uzatmamız gerekiyor.

 

 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

2 comments

  • Gittiğin ve bizi bilgilendirdiğin için teşekkürler. Zira sen diyene kadar benim böyle bir gelişmeden haberim olmamıştı. Medyada karartma var sanırım. Bir de resimlerden sana ait olan var mı?

Submit a comment

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s