İrfan Aycan, Saltanata Giden Yolda Muaviye Bin Ebî Süfyan, Ankara Okulu, Ankara 2001.
Ehl-i sünnet geleneği, günümüzde kimileri (özellikle ilahiyat çevreleri) tarafından abartılı şekilde kötülenirken diğer bazı kimseler (bilhassa cemaatler) bu geleneği hatasız addederek kutsamaktadır. Her iki tavrın da yanlış olduğu izahtan vareste olduğundan bu nokta üzerinde pek durmadan değerlendirmesini yapmak istediğimiz kitabın içeriğine gelmek istiyorum. İrfan Aycan’ın, mevzu bahis kitabı yukarıda ifade ettiğimiz yol ayrımının en önemli duraklarından birini ele almaktadır: Sahabe döneminde yaşanan iç karışıklıklar. Bilindiği gibi ehl-i sünnet geleneği, sahabenin hiçbir şekilde eleştirilmemesi gerektiğini düşündüğünden bu dönemde yaşanan fitnenin mümkün olduğunca üstü örtülü kalmasını istemektedir. Öte yandan İslâm dünyasının güncel hali pür-melâlinin tek bir sebebe indirgenebileceği kolaycılığına kaçan çevreler ise sahabe dönemi fitnesinin taraflarını günah keçisi haline getirmektedirler. Her şeyden önce bilmeliyiz ki bizler bu fitnenin ortaya çıktığı zamanda yaşamadığımızdan “şöyle olmalıydı, böyle yapmalıydılar” gibi değerlendirmelerimiz “sorumluluk almadan ahkâm kesmeye” benzemektedir. Bu nedenle fitnenin, tarihsel açıdan olabildiğince objektif şekilde analizini yapan çalışmalar ferdî olarak bilinçlenmemizde oldukça önemlidir. Yapmamız gereken “ahkâm kesmek” değil, tarafların hatalarını ve savâblarını görebilmektir. İrfan Aycan, Muaviye’yi analiz ettiği çalışmasında bize bu imkânı sunmaktadır. Kitapta ne karalama ne de karartma ile karşılaşıyoruz. Arap toplumunun, kabile içi ilişkilere önem veren karakterini göz önünde bulundurarak Muaviye’nin iktadara gelme ve iktidarını muhkem kılma sürecini okuyabiliyoruz. Kitap, sahabe dönemine ilişkin kutsamalardan ötürü beşer olmaktan çıkarttığımız insanların beşerî yönlerini bariz şekilde ortaya koymaktadır. Hz. Osman ve Hz. Ali dâhil olmak üzere o dönemki davranışlarını okuduğumuz sahabîlerin hayretimizi mucip tavırları bize çok şey öğretmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki günümüzde bu döneme ilişkin yapılan çalışmalar da tarihsel açıdan bir okuma denemesidir. Bu nedenle hakkında ne kadar farklı çalışma incelenirse o kadar iyi sonuç alınabileceğini söyleyebiliriz. Bu meyanda İrfan Aycan’ın kitabının yanı sıra okunabilecek diğer bazı kitapların da ismini anmak isterim: Murat Akarsu, Kabile Bürokrasisi ve Hz. Osman; İbrahim Sarıçam, Emevi-Haşimi İlişkileri; Adem Apak, İslâm Siyaset Geleneğinde Amr b. el-As; Ahmet Akbulut, Sahabe Dönemi İktidar Kavgası.
Tadımlık:
“Hz. Peygamber (s.a.v.), Huneyn Savaşı’nda elde edilen ganimeti, Mekke’nin önde gelenlerinden olup, kalplerinin İslâm’a ısınması istenen kimseler arasında paylaştırmıştır. Kendilerine pay verilenler arasında Ebû Süfyan ile oğulları Muaviye ve Yezid de olup, her birine yüz’er deve verilmiştir.” (s.34)
“Muaviye devletin bir valisi, maaşlı bir memuru olmasına rağmen daha valiliğinin ilk yıllarından itibaren Şam’da şaşaalı bir hayat sürdü, adeta bir kral gibi yaşamaya başladı.” (s.64)
“Hz. Osman, tarihî rivayetlerde akrabalarına aşırı bağlılığı ile tanınan bir kimsedir. Nitekim o halife seçildikten kısa bir süre sonra, yakın akrabası olan Şam valisi Muaviye hariç, Hz. Ömer’in tayin ettiği bütün valileri değiştirmiştir.” (s.71)
“Hz. Osman’a daha önce sempatiyle bakan ve halife seçilmesinde müspet tesiri olan Abdurrahman b. Avf dahi onun icraatından memnun değildir.” (s.73)
“Medineli Müslümanlar, şikayetlerini yazılı olarak Ammar b. Yasir vasıtasıyla halifeye ulaştırdılar. Fakat Ammar’ın da sonu pek iç açıcı olmadı, bayıltılıncaya kadar dövülüp kapının önüne bırakıldı.” (s.74)
“Selefi Hz. Ömer’den her yönüyle bütünlük arz eden bir toplum devralan Hz. Osman, idaresinin sonlarına doğru kendisine bağlı bir cemaatten ve yardımcılardan bahsederken, fiilen bölünmüşlüğü kabul ediyordu.” (s.82)
Reblogged this on tabletkitabesi.