Memlüklerin Son Asrında Hadis – Kahire 1392-1517
Müellif: Halit ÖZKAN
Klasik Yayınları,
2. Basım, İstanbul – Kasım 2014
İslam tarihinde, coğrafyanın merkezi kabul edebileceğimiz Orta Doğu’da hâkim “Memlükler” dönemi moğol saldırıları önünde bir set oluşturması, siyasi birliğin sağlanması, askeri ve ekonomik faaliyetler ve başarılar ile öne çıkan bir dönemdir. Genelde islamî ilimler tarihi özelde hadis ilmi tarihi açısından düşünüldüğünde ise bu asırlar “genişleme” veya daha isabetli bir ifade ile “zirve” dönemler olarak isimlendirilebilir. Zengîler ve Eyyûbîler dönemlerinde önemli gelişim gösteren kurumsallaşma faaliyetleri bu dönemde artmış; bugün hadis ilmi denince aklımıza gelen pek çok önemli isim bu asırlarda yaşamış ve her biri alanında birer klasik olan eserlerini telif etmişlerdir.
Halen İstanbul Şehir Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, Hadis bölümünde öğretim üyeliğine devam eden Halit Özkan’ın doçentlik çalışması olan eser, m. 1392 ile Memlüklerin Osmanlı’ya karşı mağlup olduğu 1517 yılı arasındaki parlak dönemi ele almaktadır. Hem Memlüklerin idari merkezi hem de ilmi faaliyetlerin en önemli merkezlerinden biri olan Kahire şehri ve ilgili tarihler ile sınırları çizilen çalışma giriş ve sonuç bölümleri dışında yedi ana bölümden oluşmaktadır. Yöntem, bölümler ve muhteveları ile temel kaynakların zikredildiği Giriş’ten sonra dönemin siyasi ve sosyal durumunu tasvir eden Tarihî Arkaplan bölümü gelmektedir. Bu bölümde Memlükler siyasi tarihi kadar dönemin ilmî ve kültürel açıdan iki önemli merkezi Kahire ve Dımaşk hakkında da kısaca bilgi verilmektedir.
Hadis Eğitim Kurumları ve Ders Mekanları isimli ikinci bölümde hadis eğitimi gerçekleşen medrese, darülhadis, cami, hankah, zaviye, ribat ve kütüphane gibi kurumsal kabul edilebilecek mekanların her biri ayrı bir başlık altında incelenirken hadis eğitimi açısından önemli olanları müstakil bir başlık olarak kronolojik sırayla incelenmektedir. Hadis eğitiminin daha çok darülhadislerde temerküz ettiği Dımaşk’ın aksine Kahire’de az sayıda darülhadis yanında temel olarak medreselerde bu faaliyetlerin devam ettirildiği dikkati çekmektedir. Bu kurumsal yapılar yanında ulema evleri gibi daha bireysel ve bağımsız aynı zamanda geleneksel şekilde de bu eğitim faaliyetlerinin sürdüğü görülmektedir. Bu kurumlarda görev yapan muhaddisler ve onların kadroları ise üçüncü bölümde Muhaddisler ve Mansıplar başlığı altında ele alınmıştır. Eğitimin sürdürülmesi için ihdas edilen kadrolar, bunlara ne şekilde sahip olunabildiği incelenirken, mansıpların zaman zaman nasıl istismar edildiği, maddi kazanç veya şöhret için ehliyetli olmayan kişilerin eline nasıl geçebildiği gözler önüne serilmiştir. Osmanlı’nın son döneminde medrese ve tekke kültürü eleştirilirken çokça işaret edilen “beşik ulemâlığı”nın köklerini bu dönemde de görmek dikkate değerdir. Bu kurumsallaşma ve mansıplar ile dördüncü bölümde Muhaddis Aileleri ve Önemli İsimler ele alınmıştır. Aileden tevârüs eden ilmi miras ve akrabalık ilişkilerinin de ilgi çektiği dönemde Irâkî Ailesi, İbn Mülakkin Ailesi, İbn Hacer Ailesi ile Kasım b. Kutluboğa, Sehâvî, Suyûtî ve Kastallânî gibi önemli isimler ve ilişkileri ele alınmıştır. Kurumlar, mansıplar ve muhaddisler incendikten sonra beşinci bölümde Hadis Dersleri ele alınmıştır. Özkan bu bölümde ilkokula tekabül edecek mekteplerden yüksek öğretime tekabül edebilecek medrese ve özel halkalara kadar takip edilen sistemli ve sistemsiz dersleri ve eserleri tespit etmeye çalışmaktadır. Vakfıye gibi konuyla ilgili temel kaynaklarda bu müfredatlara ilişkin bilgi bulunmaması ve ilgili döneme dair vesikaların henüz uzmanlarınca yeterli oranda çalışılmamış olması sebebiyle yeterli malzemenin bulunmadığı belirtilmiştir. Ancak ulaşılan verilerle dahi hem kurumsal bir şekilde hem çeşitli dönem ve mekanlara özel yahut halka açık olan çok ve çeşitli dersler ve takip edilen kimi eserler tespit edilebilmiştir.
Rıhleler başlıklı altıncı bölümde geleneksel rıhleler yanında devlet adamlarının destek ve teşvikleriyle yapılan rıhleler ile işgal ve savaşlar sonucu zorunlu göçler şeklinde gerçekleşen rıhleler özellikle ele alınmıştır. Hadis tarihinde kurumsal eğitimin yaygınlaşmasıyla rıhlelerin sona erdiğine dair teze katılmayan müellif, kurumsallaşmanın rıhleleri etkilese de sona erdirmediğini savunmaktadır.
Hadisle İlgili Tartışma Konularından Örnekler başlıklı son bölümde ise ilgili asırlarda muhaddislerin gündemini meşgul eden tartışma konularından temsil gücü yüksek örnekler verilmeye çalışılmış. Burada İbn Arabî ve İbn Teymiyye gibi hala tartışma ve kamplaşma konusu olan isimler ve görüşleri yanında dönemin en önemli figürlerinden Celâleddîn Suyûtî’nin gündeme getirdiği “Hadiste Mutlak Müçtehitlik” konusu dikkati çekmektedir. Hadis kitaplarının sıhhat ve güvenilirliklerine yönelik tartışmalar yanında belki en ilginç konulardan biri de bölümün sonunda değinilen intihal tartışmalarıdır. Sonuç bölümü ile birlikte verilen üç ek bölümden sonuncusunda dönemde öne çıkan literatür 21 temel başlık altında en önemli örnekleri ile listelenmeye çalışılmıştır.
Halit Özkan’ın eseri, hadis tarihi kadar ilim ve sosyal-kültürel tarih çalışmalarımız açısından da önemlidir. Hadis tarihine ilişkin çalışmaların ya kuru bir kronolojik sıra ile ders kitabı şeklinde yahut ilk dönemlere yoğunlaştığı düşünülürse, daha geç ve aynı zamanda en verimli döneminin bu şekilde ele alınması oldukça önemlidir. Ayrıca eserin metodu ve tasnifi de alanda çokça ihtiyaç duyulan çalışmalar için bir model sunması bakımından kıymeti haizdir. Kahire gibi bir merkez ve bu kadar parlak bir dönemin seçilmesi müellife kaynaklar açısından ciddi imkanlar sunmuş, Özkan da temel tarih kitapları yanında tabakat ve biyografiler, vakfıyeler, modern çalışmalar ve pek çok ikincil eserin satıraralarından çıkararak sunduğu bilgiler ile bu imkanı oldukça iyi kullanmış görünmektedir. Alandaki ilk çalışmalardan olması bakımından eleştirilebilecek veya eksik bulunacak yönleri olabilir. Bunların bir kısmına sonuç kısmında temas eden müellif bu konuları yeni birer çalışma alanı olarak işaret etmektedir. Bizim burada kısaca temas edebileceğimiz bir nokta literatür olabilir. Kitaba ek olarak verilen liste dönemin ürünleri yansıtması bakımından temsil gücüne sahiptir ancak neden literatürün bu şekilde geliştiği ve bu başlıklarda ürünler verildiği konusu yeterince ele alınmamıştır.
İslam ilim tarihi, sosyal ve kültürel tarihi meraklılarının sıkılmadan okuyacaklarını düşündüğümüz kitap için Halit Özkan Hoca’ya teşekkür ederiz. Bu bağlamda okumalarını ilerletmek isteyenler için bazı çalışmalardan bahsetmemiz gerekirse:
* Ortaçağ’da Yüksek Öğretim – İslam Dünyası ve Hıristiyan Batı / George Makdisi – Klasik Yay.
* İslam’ın Klasik Çağında ve Hıristiyan Batı’da Beşeri Bilimler / George Makdisi – Klasik Yay.
* Ortaçağ Kahire’sinde Bilginin İntikali / Jonathan P. Berkey – Klasik Yay.
* Ortaçağ’da Bilgi ve Sosyal Pratik – Şam 1190-1350 / Michael Chamberlain – Klasik Yay.
* Hukuk, Toplum ve Kültür – Kuzey Afrika 1300-1500 / David S. Powers – Klasik Yay.
* Ortaçağda İslam ve Seyahat : Bir Alim Uğraşının Tarihi ve Antropolojisi / Houari Touati – YKY
* Celaleddin Suyuti Hayatı ve Eserleri / Elisabeth Certain – Gelenek Yay.
Klasik kaynaklarımıza dair okumalar için Halit Özkan’ın giriş bölümünde ve eserde dipnotlarda belirttiği kaynaklara müracaat edilebilir. Modern kaynaklar bakımından Chicago Üniversitesi’nde kurulan The School of Mamluk Studies biriminin çalışmaları gerçekten önemlidir. İlgili merkezin web sayfasına şu linkten http://mamluk.uchicago.edu/index.html , çıkarılan dergi ve içerdiği makalelere ise ücretsiz olarak şu linkten ulaşılabilir: http://mamluk.uchicago.edu/msr.html
Son olarak, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde düzenlenen Hadis Meclisi Toplantılarından 04.02.2014 tarihli ve Özkan’ın eserinin ele alındığı yedinci oturumun video kaydına şuradan ulaşılabilir: https://youtu.be/5zBD2HS34-8
Bu güzel ve mümtaz kitabı önerdiğin ve dahi muhtasar müfit tanıttığın için teşekkürler. Kitap akademik açıdan doyurucu, hadis ve klasik ilimlerle ilgilenmeyenler için başları sıkıcı. Öyle ki, bir yerden sonra isimlerin fazlalığından ve bunların çok azını bilmemden ötürü şahısları ya atladım yahut ismin yerine x kişisini koymuş kadar bulanık okudum. Bu beşinci kısıma gelene kadar devam etti. Bölümde anladığım şu oldu, yazar önceki bölümlerdeki şahıslarla ünsiyet kurmamızı sağlamış. Aklımda evvelki sayfalara atıf yaparak bu sınırlı sayfaların zevkini çıkardım. Benim açımdan baştaki Memlük tarihinin kısa tutulması çok isabetli olmuş. Orayı istediği kadar uzatırdı ve maksadından uzaklaşırdı. Dönemin ilginçlikleri kısa kısa verilmiş. Bu hacimde bir kitaptan yazar güzel bir başarı elde etmiş. Kitabı özellikle o döneme ilgi duyanların okuması, malum hicri 9. yüzyıl ağırlıklı bir anlatım söz konusu, (isimler ve bağlantıları açısından) derleyici toparlayıcı olacağı gibi; dönemi tanımayanların yüzyıla ilgisini artıracak nitelikte. Bir bahsi diğer kitabın döneme ait eğitim araçlarını, kurumlarını önümüze sermesidir. Mesela İbn Hacer’in imla dersleri yaklaşık 27 yıl sürmüş. Bu dersin zorluğu dikkate alınınca ilim-emek ilişkisine ve ilimde usulün, geleneğin sürekliliğine dair önem tebarüz ediyor. Saray derslerinde alimlerin kapışması, taltif almayı gözetmeleri, yer kapma yarışı, birbirlerini kıskanmaları, Herevi’nin hadis uydurması, vebanın kadınlara bağlanması ve kötü sonuçları ilginç ve doğrudan günümüzle ilişki kuracağımız hadiselerdi. Yazarın kabri ucunda kitabının okunması bu ilginçliğe zarif bir hoşluk katıyor. Kitap yazarın satır arası okumalarıyla genişliyor; yorum kabiliyetiyle zeka pırıltısını göze çarpıyor.
Hadislere ve ekabire atıfla yapılan saçmalıklara tartışmanın sonunda şu örneği verdik ve epeyce güldük.
-Hadis imlası bir muhaddis için büyük perstij sağlamasına rağmen hakikatte oldukça zor bir işti. Zira hem bir mecliste çok sayıda hadis yazdırılıyor hem de aralarında hadisle doğrudan ilgili olmayanların da bulunduğu büyük bir kalabalığa hitap edildği için muhtevaları ve sıhhat durumları açısından hadislerin sçeiminde dikkatli davranmak, üztelik yazdırılan hadisleri meclisteki herkesin anlayabileceği şekilde açıklamak gerekiyordu. Bu açıklamalarda imla edilen hadisin sıhhat açısından durumu, ali isnada sahip olup olmadığı, senedindeki incelikler, okunması veya anlaşılması zor kelimeler, hangi tariklerle geldiği hakkında bilgi veriliyordu. s. 128
halim’in de belirttiği gibi ilahiyat alanında ve özellikle islam düşünce geleneğine has disiplinlerde uzmanlaşma arayışında olmayanlar için kitap sıkıcı gelebilir, çünkü çok sayıda isme atıfta bulunuyor yazar. ancak bu alanın talipleri için kitap gerçekten doyurucu. akademik araştırmalara derinlik kazandıran “konunun sınırlandırılması” ameliyesi başarıyla gerçekleştirilmiş. özellikle seçilen dönemin biyografik kaynaklar açısından zengin oluşu yazarın belli ölçüde işini kolaylaştırmış. ama maharet zaten böyle bir konunun seçilebilmesinde. bu nedenle halit özkan’ı kutlamak gerekiyor. geleneğimizdeki tabirle tabakat kitapları kişisel serüvenleri yer yer sansürsüz şekilde aktarmalarından ötürü oldukça keyifli bir edebiyat türüdür. yazar da bu durumdan oldukça istifade etmiş ve dönemin kaynaklarını çok titiz şekilde inceleyerek meraklılarına sunmuş.
genel hatlarıyla dikkatimi çeken en önemli şey ilmî serüven açısından günümüz şartları ile dönemin şartlarının büyük benzerlikler içermesiydi. ilim adamları arasındaki kıyasıya rekabet, yurtdışına yapılan ilmî seyahatler (rıhleler), eğitim bürokrasisindeki haksız atamalar, derslerin yapılış tarzları, akademik kadro çeşitliliği vb. hususlar günümüzdeki muadilleri ile beraber değerlendirildiğinde oldukça yakın sonuçlar ortaya çıkıyor. bazı münferit hadiselerin bile günümüzdeki benzerleri ile beraber düşünülmesi hoş oluyor: örneğin ibn hacer’in, öğrencileri ile beraber yaptıkları kolektif bir çalışma sonucu ortaya çıkan muhalled eseri fethu’l-bari’nin tanıtım toplantısının yapılması, hem de büyük bir ziyafet eşliğinde ya da vahdet-i vücud geleneği ile sıkı bir irtibatı olan molla fenari’nin, bu düşünce akımı ile pek uyuşmayan mısır’a geldiğinde görüşlerini gizlemek zorunda kalışı ya da suyutî’nin müceddidlik iddiası gerçekten dikkate değer hususlar.
çalışmada eksik gördüğüm husus, dönemin hadis anlayışının yansıtılmasında hadis kaynaklarına görece daha az yer verilmesidir. dipnotlara genel olarak bakıldığında tabakat, rical ve tarih kitaplarından epey istifade edildiği, buna karşılık hadis eserlerinden bu ölçüde yararlanılamadığı izlenimi ortaya çıkıyor. dönemin güncel değerlendirmesi için hadis kaynakları belki yeterli malzemeyi vermeyebilir, ancak hiç değilse son bölümdeki hadis tartışmalarını biraz daha zenginleştirecek şekilde hadis kaynakları kullanılabilirdi. açıkçası kitabın içindekiler bölümünü incelerken son bölüm en çok dikkatimi çeken yerdi. hatta sondan başlamayı bile düşündüm bir ara. ancak büyük bir hevesle ve zevkle okuduğum kitabın son bölümünde özet bir sunumla karşılaştığımda biraz sukut-ı hayale uğradım. tabi bu durum, kitaptan aldığım büyük hazzı yok etmeye yetmezdi.
kitabı bilhassa tefsir, hadis, fıkıh gibi ilimlere meraklı olan okuyucularımıza şiddetle tavsiye ediyorum.
Kitabın içindekiler bölümüne göz atınca şöyle düşündüm. Eğer kitaba başından başlayıp bölümleri sıra ile okumaya çalışırsam akademik dilden dolayı kitabı bitiremem. Bundan dolayı başladığım 5. Bölümdeki “hadis dersleri” konunun göbeğinden meseleye dalmanızı sağlıyor. İlk dikkati çeken şey bazı akademik çalışmalarda rastladığımız “bu konu burada anlatılamayacak kadar geniş” ifadesiyle geçiştirme tarzının bu kitapta yer almaması. Yani anlatılmak istenen mesele birincil kaynaklardan sağlam bir kurgu ile bize aktarılmış. Konunun ayrıntıları verilerek “bu mesele daha geniş anlatılsa daha iyi olurdu” serzenişini hakkını elimizden almış. Bu bölümden sonra iki bölümde de hadis kültürünü hoşa giden bir anlatımla “rıhleler”, “hadisle ilgili tartışma konularından örnekler” okumaya devam ediyoruz. Bu bölümler size dönemin yönetici, alim, muhaddis tipolojilerini hiçbir sansüre yer vermeden bize aktarmış. Bu bölümlerde İmla derslerinin yapılış tarzı, dönemin ilim noktasında ne noktaya ulaşıldığını bize yansıtıyor. Ehliyet’in sadece yönetim alanında değil, ilim alanında da ne kadar önemli olduğunun güzel örneklerini buluyoruz.
Bu bölümleri okuduktan sonra geriye dönüp hadis ilminin daha teknik kısımlarına(1,2,3. Bölümler) daldığınızda kitap daha okunur hale gelmiş oluyor. Teknik bölümler olarak adlandırabileceğimiz bu bölümlerde özellikle ailelerin maddi manevi olarak verdiği desteğin olumlu ve olumsuz taraflarını görebiliyoruz.
bütün bu yorumlardan sonra yazandan ve okumamıza vesile olanlardan Allah razı olsun diyerek bitirebiliriz.
s.170 ….İbnü’l-Acemi görüşünü açıklarken Sahih-i Müslim’deki bazı hadislerin sahih olmadığını i dolayısıyla söz konusu fetva için(hastalıkta namazın cem edilmesi) esas alınamayacağını söylemiş, ayrıca kendi görüşünün dayanağı olan Ebu Hanife’nin İbn Abbas’tan üstün olduğunu iddia etmiştir. Bu durum büyük tepkilere yol açınca sultanının onayıyla Salihiyye Medresesin’de birkaç gün tutuklu kalmış ve görevlerini yerine getirememiştir.