İlâhî Sözün Gücü
– Varlık ve Bilgi Kaynağı Olarak Kur’ân –
Müellif: Tahsin GÖRGÜN
Külliyat Yayınları, İstanbul – 2013
(İlk Baskı; Gelenek Yayınları, İstanbul – 2003)
Sivas’ta, 1961 yılında dünyaya gelen Tahsin Görgün, Sivas İmam-Hatip Lisesi’ndeki eğitimini tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde yüksek öğrenimine devam etmiş ve “Elmalılı Hamdi Yazır’ın Görüşleri ve İlim Felsefesi” başlıklı bir bitirme tezi ile 1984 yılında mezun olmuştur. (Çok sonraları özel bir sohbette, mealen “Elmalılı Tefsiri’ni bir defa dikkatle baştan sonra okuyarak tetkik etmenin bir ilahiyat fakültesi lisans eğitimine denk bir bilgi ve birikim kazandırabileceğini” söylemiştir) TDV burslu öğrencisi olarak lisans üzeri eğitimi için Almanya’ya gitmiş, fıkıh usulü ve felsefe alanındaki “Sprache, Handlung und Norm (Dil, Davranış ve Hüküm)” başlıklı doktora tezini Berlin Freie Universitesi’nde 1995 yılında tamamlamıştır. 1995 yılından itibaren TDV İslam Araştırmaları Merkezi’nde araştırmacı olarak çalışmalarına devam etmiş; çeşitli dönemlerde Almanya ve Avusturya’da misafir araştırmacı olarak bulunan Görgün, 2004’te doçent, 2010 yılında profesör ünvanı almıştır. 2011 yılında kurulan 29 Mayıs Üniversitesi Felsefe Bölümündeki görevine kadar İsam’da araştırmacı ve yönetici olarak görev almış, bu tarihten itibaren üniversitedeki görevine devam etmiştir.
İlk olarak 2003 yılında Gelenek Yayınları tarafından okuyucu ile buluşturulan “İlâhî Sözün Gücü” kitabı “Varlık ve Bilgi Kaynağı Olarak Kur’ân” alt başlığı ile muhtevasına dair sınırları çizmektedir. Giriş ve 8 bölümden oluşan kitap Tahsin Görgün’ün çeşitli ilmi toplantılarda da sunduğu çalışmalarıın özgün bir kompozisyonundan teşekkül etmiştir. Bölüm başlıkları sırasıyla şöyledir: “İnşa-Haber Ayırımı ve Kur’ân’ın Anlaşılması”, “Dil, Kavrayış ve Davranış”, “Kur’ân Kıssalarının Mahiyeti Üzerine”, “Kur’ân ve Tarih”, “Kur’ân ve Fıkıh”, “İslâm Kültür Birliği ve Sünnet”, “Dinin Yeniden Yorumlanması” ve “Klasik Anlama Yöntemleri”. Bu sekiz bölüm sonunda “Epilog” başlığı ile Tahsin Görgün ile Kur’ân üzerine yapılmış bir söyleşiye yer verilmiş.
İlk üç bölüm hacim olarak kitabın önemli bir kısmına tekabül etmesi yanında, Görgün’ün temel iddia ve tezlerini ortaya koyduğu bölümler olması açısından da önem taşıyor. Modern zamanlarda pek çok yönden ‘söz konusu’ olan Kurân-ı Kerim’in, bu söz konusu olma ile ‘dile gelmediği’; bilakis ‘dile düşerek’ nesneleştiğine dikkatimizi çekiyor yazar. “Bir mü’min Kur’ân’ın, onun kendisinin Müslüman olarak varoluşunu önceleyen bir varlık kaynağı olduğunu fark etmesiyle anlamaya başlar.” diyerek, bir varlık kaynağı olma imkanı yönünde zihinlerimizi uyarıyor, ayrıca bunun imkan ve usulü konusundaki görüşlerini de İslam düşüncesinin klasik döneminden üç alimin üç eserinden; İbn Haldun – Mukaddime (Pîrîzâde Mehmet Sâib Efendi tercümesi ile), Teftazanî – el-Mutavvel, Kadı Abdülcebbar – Şerhu Usuli’l-Hamse, iktibas ettiği bölümler üzerinden temellendirmeye çalışıyor. Dildeki inşa-haber ayırımının tanımı ve batı düşüncesindeki iz düşümlerine değindikten sonra, Kur’ân-ı Kerim söz konusu olduğunda, doğrudan inşa anlamı taşıyan ifadeler yanında ilk bakışta haber sınıfına giren ayetlerin de aslında inşa başlığı altında anlaşılması gerekliliğine ve bunun önemine değiniyor. Ardından, en çok “haber” sınıfına giriyormuş gibi görünen kısımlardan olan Kur’ân kıssaları üzerinden bu konuyu çeşitli pasajlar seçip bu çerçevede ele alarak örneklendiriyor. Takip eden bölümlerde tarih, fıkıh ve sünnetin mahiyeti ve Kur’ân’la kaçınılmaz ilişkisi üzerinden bu inşaî misyondaki rollerine değiniliyor.
Detayları hakkında sayfalarca yazılıp tartışılabilecek yoğun bir metin olan kitabın muhataplarının İslam düşüncesi ve islami ilimler alanında en azından temel düzeyde bir altyapı sahibi olmaları kitaba nüfuz etmelerini kolaylaştıracaktır. Tahsin Görgün çalışmalarında sık karşılaştığımız batı düşüncesi ile mukayeseli okumalar ve değerlendirmeler burada da sıkça karşımıza çıkarken, modern dönemde batı dünyası kaynaklı yakşalım ve soru(n)lara da cevaplar üretilmiş. Özellikle son iki bölümde ele alınan konularla irtibatlı olarak Tahsin Hoca’nın “Anlam ve Yorum–Dini Metinlerin Anlaşılması ve Yorumlanması” başlıklı kitabını da okumak faydalı olacaktır.
“İlahî Sözün Gücü” 2003 yılındaki ilk baskısı sonrası 2013 yılındaki 2. baskıya kadar uzun süre piyasada bulunmayan bir kitaptı (2013 yılındaki baskı kapak tasarımı açısından maalesef ilk baskıyı mumla aratacak düzeyde başarısız). Bu satırları yazdığım günlerde yine tükenmiş görünüyor; umarım bu kez daha hızlı bir şekilde yeni baskısı yapılabilir. 2003 yılındaki ilk baskı sonrası bir daha basılmayan “Anlam ve Yorum – Dini Metinlerin Anlaşılması ve Yorumlanması” isimli kitap nihayet geçtiğimiz ay (Kasım 2016) itibariyle Külliyat Yayınları tarafından yeniden basılarak okuyucuya sunulmuş. Ümidimiz, Tahsin Görgün Hoca’nın yıllardır üzerinde çalıştığı bilinen daha pek çok projesinin de gün ışığına çıkması yönünde.
Tadımlık:
* Son yüzyılda gerçekleşen ve gittikçe yaygınlaşma emaresi gösteren olgu, Kur’ân’ın dile gelmesi olmayıp, dile “düşürülmesi” ve bu yolla da onunla irtibatın en iyi ihtimalle lafzî ve lisanî bir noktada tutularak, “nesneleştirilmesi” ve “tüketilmesi” olarak tebarüz etmektedir. Çünkü aynî olarak gerçekleşmeyeni “söz konusu” etmek, onu “dile düşürmek”tir. (s. 29)
* Bugün muhtelif şekillerde ve muhtelif mekanlarda yaşanılan en önemli sıkıntı, İslam’ı tebliğcisinden tefrik ederek Kur’ân’ı, Hz. Peygamber’i ve bütün bir Medeniyeti yok sayarak yorumlamaya çalışma noktasında ortaya çıkmaktadır. (s. 35)
* Dinî ifadeler, varlığın sebebi olarak, medlullerini kendileri oluşturan ifadelerdir ve bunlar bu halleri ile insanın varoluşunun mahiyetini teşkil eden ahlakîlik ile aynıdırlar ve bundan dolayı da varoluşu öncelerler. Varoluşu önceleyenin varoluş sonrası ile sağlamasını yapmaya çalışmak, onun mahiyetini henüz anlamamış olmak anlamına gelmektedir. (s. 56)
Kitap açıkçası bana pek bilmediğim bir şey katmadı. Anlattığını derinlemesine işlememesi kitabın eksilerinden. Her yönüyle çöküşü görmek ve göstermek adına Daryush Shayegan gibi prototip alıntı ile meselenin vuzuha kavuşturulması beklenemezdi. Kitap bu yönden bende ‘okunanın nasıl yorumlanacağına yönelik bir tür’ nevinden göründü. Yazarın dili kıvrak ve temiz. Alıntı yapılan yeni kişileri tanımak güzeldi. Beğendiğim konulardan birkaçı emir kavramını gramatik yönden ilahi kelamla ilişkilendirmesi, liberalist yaklaşıma karşı savunusu, kıssa ve misal arasını ayırıp ayetlere değinisi, tarihselcilere verdiği cevaplar idi. Yine de dediğim gibi bunlar karşılaşmadığım düşünceler değildi. Hocayı tanımak adına bu başlangıç için teşekkürler:
-(Tarihselcilerin sebeb-i nüzulü (kanun görerek) merkeze almalarına dair) … Bunlardan birincisi Kur’ân’da bulunan âyetlerin büyük bir kısmının herhangi bir sebebe binâen vahyedilmiş olmamasının göz ardı edilmesidir. İkincisi bugün geçerli olanın, olması gereken olduğu konusunda, hiç kimsenin herhangi bir delile dayanmadığıdır. s. 82.
– Günümüzde Türkiye’de bazı zevatın zaman zaman dile getirmeye çalıştığı, ‘kul’luktan kurtulup ‘vatandaş’ olunması talebi, sadece bu istiğna (Allah’a karşı özgürlük-ahlaki otonomluk) arzusunun Türkçe ifadesinden ibarettir. s.130.
– Yunus’un tespit ettiği sıkıntılı durum zaman içerisinde aşılmış ve bunun neticesinde dünya tarihinin gördüğü en görkemli medeniyet olan Osmanlı medeniyeti olan Osmanlı medeniyeti, böyle bir kriz halini müteakiben gerçekleşebilmiştir. Bunun nasıl tahakkuk ettiğini tespit etmek, bugün benzer sıkıntılardan nasıl kurtulunacağı konusunda sadece bize değil, bütün insanlığa yok gösterecektir. Mevlânâ’nın eserlerinden yapılan tercümelerin Amerika’da en çok satan eserler arasında olması, tesadüfi değildir. (Bu son cümlenin diğerleriyle alakası bulunmuyor. İçerdiği anlam bir öncekileri dışlıyor. Ayrıca bu bir ispat değil, boşluğa atan bir inanç cümlesidir. ) s. 176.
Türkiye’deki modern dönem ilahiyat çalışmalarında İslam düşüncesinin temel alanlardaki klasiklerini bilerek söz söylemek gerçekten bir meziyettir. Tahsin Görgün hoca bu açıdan ilahiyat tecrübemizde farklı bir yerde duruyor. Kitabın yayınını üstlenen Külliyat Yayınları’nın editörü Yusuf Kaplan’ın Görgün hakkındaki abartılı ifadelerini bir yana koyabiliriz; ancak yine de müellifin hakkını teslim etmeliyiz. İslam düşünce geleneğini görmezden gelen çoğu ilahiyatçının aksine Görgün, kendi ifadesiyle “büyük kıta”nın (s.52) keşfine kendisini adamış ve bu kıtanın hakkını savunan müdafilerden olmuştur. Görgün gibi büyük kıtanın müdafaasını yapan diğer çağdaş müelliflerin İslam düşünce tarihinin parametrelerini ortaya koyan hacimce küçük olsa dahi kıymetçe büyük telif eserleri henüz ortaya koymamış olmaları bence en büyük eksiklik. Şahsen bu eserin telif olduğunu zannederken çeşitli yazıların bir araya getirilmesiyle oluşturulan bir eser olduğunu gördüğümde sukût-ı hayale uğradım. Çünkü kitap, telif bir eser olmamanın handikaplarına fazlasıyla sahip. Her şeyden önce kitapta sıkça karşımıza çıkan meseleyi dört başı mamur bir şekilde ele almama durumu, yazar tarafından sürekli “bir tebliğin sınırları içerisinde ele alınamayacak kadar büyük bir konu” mazereti ile açıklanmaya çalışılmaktadır. Oysa elimizde mevcut olan kitap yaklaşık 250 sayfalık bir hacme sahip. Görgün’den beklenen, kitapta ele aldığı temel tartışma konularından en azından bir tanesini telif bir çalışma ile irdelemesidir. Konuları derinlemesine incelemeden, klasik literatürümüzün önde gelen birkaç ismine atıfta bulunarak ele alınması, bir hocamızın “uçuk inşacılar” tabirini hatırlattı malesef. Kendi adıma Tahsin hocadan daha doyurucu çalışmalar bekliyorum.
İdeal durumun yakalanamamış olması bir tarafa kitap, mevcut haliyle de başarılı bir terkip sayılmayabilir. Çünkü kitabın, kıssalar hakkındaki bölümünü hariç tutarsak, tekrarlarla malul olduğunu düşünüyorum. Örneğin inşa-haber ayrımı elbette çok önemli bir konu; ancak bu konuyu farklı sempozyumlarda sunulan giriş mahiyetindeki birkaç yazıyı bir araya getirerek ele alırsanız okuyucu için doyurucu malumat vermiş olmazsınız. Hakezâ kitap-sünnet-icma-kıyas dörtlüsünün kaynak olma hüviyetini aynı bağlamlarla tekrar ederek açıklamış sayılmazsınız. Bu nedenle açıkçası kitabı başarılı bulmadım. Çünkü Tahsin hocanın çok daha iyisini ortaya koyabileceğine dair bir beklentim var.
Ayrıntılarda söylenecek çok şey olsa da yorumu fazla uzatmadan inşa-haber tartışmasıyla ilgili bir şey söylemek istiyorum. Tahsin hocanın bu ayrımı kullanmaktaki amacı inşaî ifadelerin, itaat edip etmeme seçenekleri ile karşılanabileceğinden hareket ederek, tarihselci ya da hermenötikçilerin bu ifadeleri, doğrulanabilir ya da yanlışlanabilir kategorisinde olan haberî cümleler gibi algılamaları, dolayısıyla temel bir metodolojik hata yaptıklarını dile getirmektir. Bu ayrım yazarın söylediği gibi önemli sonuçlar doğursa da muarızların iddia ettikleri şeyden farklı bir durumla onları itham etmenin yanlışlığı içerisinde olduğunu düşünüyorum. Çünkü kanaatimce tarihselci-hermenötikçi yaklaşımlarım kendilerine sorun olarak aldıkları şey, Kuranî ifadelerin doğrulanabilir veya yanlışlanabilir şeyler olması değil; itaat edilecek şeyin ne olduğudur. Yani Görgün’ün eleştirdiği yaklaşımın bence bizatihi itaat ile bir sorunu yok, neye itaat edileceğiyle alakalı farklı bir yaklaşımı var. Bu nedenle esas tartışılması gereken şeyin, yorumun hangi ilkelere bağlı olarak yapılabileceği olduğunu düşünüyorum. Nihayetinde Görgün’ün, itaat edilmemekle itham ettiği şey de ilahî metnin kendi anladığı şekliyle yorumudur. Kuran’ın anlaşılmasında yadsınamayacak derecede etkili olan yorumun, başka bir deyişle insanî faktörün metodolojisi üzerinde daha fazla durmamız gerekiyor. Yazarın, bu faktörün farkında olduğunu gösteren şu ifadesine rağmen, itaat edip etmeme seçenekleri üzerinden konuyu ele alması garibime gitti gerçekten: “Kuran-ı Kerim, doğrudan değil dolaylı olarak, yani ona ittiba eden insanlar üzerinden gidişata müdahil olmaktadır.” (s.126)
Tüm eksiklerine rağmen kitabın, farklı bir gözle meseleyi ele almak açısından okunup tartışılması gerektiğini düşünüyorum.