Birinci Mecliste Muhalefet: İkinci Grup


9789754703719_default, Ahmet Demirel, İletişim Yayınları, İstanbul 2011.

Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyasi Tarih Anabilim Dalında öğretim üyesi olan Prof. Dr. Ahmet Demirel, Türkiye’nin yakın siyasi tarihi hakkındaki çalışmaları ile tanınmaktadır. Tanıtıma konu olan araştırması, 1993 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nde doktora olarak kabul edilmiştir. Birinci Mecliste Muhalefet, her şeyden önce örnek bir doktora çalışması olarak dikkat çekmektedir. Yazar, Türkiye’nin yakın siyasi tarihindeki laik-dindar çatışmasının sahte gerçeklerinden biri olan “muhaliflerin mürteci olması” yaklaşımını Birinci Meclis özelinde çürütmektedir. Kitapta, ayrıntıları ile gördüğümüz üzere, gerçekte Birinci Meclis’teki muhalefetin ana karakteri, kişi tahakkümüne karşı çıkarak milletin temsilcisi olan meclisin her alanda üstünlüğünü ve hâkimiyetini savunmaktır. Kitabın konusunu kısaca aktaracak olursak, Türkiye’nin İstiklâl Mücadelesi’nin en önemli temsilcisi; Ankara’daki Birinci Meclis, yegâne amacının vatan topraklarını işgalden kurtarmak olması nedeniyle çalışmalarının başlangıcında herhangi bir gruplaşmaya sahne olmamıştır. Sonrasında bizzat Mustafa Kemal’in talimatı ile Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu teşkil edilmiştir (Mayıs 1921). Bu grubun dışında kalan isimler, uzun bir süre koordine olmamış halde muhalefeti temsil etmiş, nihayet Temmuz 1922’de İkinci Müdafaa-i Hukuk Grubu adıyla ikinci bir meclis grubunu kurmuştur. Resmi tarih, Birinci Grup’un laik, devrimci ve demokrat vekillerden; İkinci Grup’un ise dinci, muhafazakâr ve gerici vekillerden oluştuğunu söyleyegelmiştir. Hâlbuki Demirel’in mevzu bahis çalışması, yukarıda dile getirdiğimiz gibi, gerçeğin böyle olmadığını göstermektedir.

Ahmet Demirel’in çalışmasının, inkılap tarihinin muhalif bir gözden okunması bakımından da çok önemli olduğunu düşünüyorum. İnkılap tarihi, maalesef eğitim sistemimizde hep aynı tekrarlar üzerinden ele alınmaktadır. Oysa günümüz Türkiye’sindeki pek çok tartışmanın, Osmanlı’nın yıkılış ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş dönemlerinden itibaren gündemde olduğu aşikardır. Bu tartışmaları farklı gözlerden okumadıkça hakikate ulaşmak da zannediyorum mümkün değil.

Kanaatimizce kitap, tarihsel açıdan iyi ve kötü yönleriyle Atatürk’ün anlaşılmasına da hizmet etmektedir. İyi yönü derken, Milli Mücadele’nin merkezileşmesi ve bir başkomutan olarak bu mücadeleye askeri bakımdan liderlik etmesini kastediyorum. Birinci Meclis oturumlarında Mustafa Kemal’in bu noktadaki başarıları muhalifler tarafından dahi takdir edilmiştir. Kötü yönü ise Atatürk’ün muhalifleri tarafından eleştirilmesine yol açan baskıcı uygulamalarıdır. Her ne kadar Birinci Meclis döneminde bu uygulamalar, muhalefetin karşı duruşu sebebiyle ortaya çıkma fırsatını pek bulamasa da, sonraki dönemlerde muhalefetin tasfiye edilmesi ile Türkiye Cumhuriyeti bir tek adam rejimine dönüşmüştür.

Son olarak bu kitabın, hem İstiklal Mücadelesi’ndeki etkisini anlamak, hem kurucu meclis özelliklerini görmek, hem de örnek bir idare sistemini ortaya koymak bakımından Birinci Meclis’in kıymetini takdir etmeyi sağladığından okunması gerektiğini düşünüyorum. Kitabı okuduğumda, tüm zorluklarına rağmen Birinci Meclis’teki o düzeyi bugün dahi yakalayamadığımızı görüyorum.

Tadımlık:

“Türkiye’de birçok muhalif hareketin başına geldiği gibi, İkinci Grup da “irtica” damgası vurularak kolay yoldan mahkum edilmiştir.” s.20

“Aradaki asıl ayrımın, Mustafa Kemal Paşa’nın otoritesine kayıtsız şartsız bağlı olup, adım adım oluşturulmaya başlayan otoriter siyasal çerçevenin savunucusu olanlarla, Mustafa Kemal Paşa’nın olağanüstü yetkilerle donanıp, sivrilmesine ve rejimin otoriter bir yapıya doğru yönelmesine karşı çıkanlar arasında olduğu kabul edildiğinde gruplaşmalar daha doğru anlaşılmakta, ayrımı kesin çizgilerle ayrışmış sınıfsal tabanlara dayandırarak açıklamaya çalışmanın yersizliği ortaya çıkmaktadır.” s.28

“İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Sir John de Robeck, Sivas Kongresi’nin hemen ertesinde İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a gönderdiği 17 Eylül 1919 tarihli telgrafında, “gelen bilgilere göre, Anadolu’da bağımsız bir cumhuriyet kurulmasına doğru gidilmektedir” demektedir. Meclis’in açılmasından sonra yapılan anayasal düzenlemelerin mantıki sonucu, Meclis’i sözde açıklanan gayesi olan saltanat ve hilafeti kurtararak muhafaza etmek yerine, onu ortadan kaldırarak bir cumhuriyet kurulmasını gerektiriyordu.” s.154

“Artık tartışılan, kurulduğu açıkça belli olan yeni Türkiye’nin rejiminin temel taşlarının nasıl olması gerektiğiydi ve temel çatışmanın ekseninin bir yanında yürütmenin üstünlüğüne dayanan bürokratik seçkinci anlayış, diğer yanında ise yasamanın üstünlüğüne dayanan demokratik anlayış yer almaktaydı.” s.232

“(Hüseyin Avni Ulaş’ın konuşmasından bir parça:) Bugün bütün devletlerdeki idare şekli iki türlüdür. Birinde yasama ve yürütme güçleri birleştirilerek kullanılır, ötekisinde güçler ayrılarak kullanılır. Güçleri birleştirmenin sonu diktatörlüktür. Güçlerin ayrılığı ise meşrutiyettir.” s.237

“(Hüseyin Avni Ulaş’ın konuşmasından bir parça:) Vali olmak, hükümete geçmek Büyük Millet Meclisi üyeliğinden büyük değildir. Mebusluk vekillikten daha büyüktür. Vali olmak tenezzüldür.” s.246

 

 

One comment

  • Ahmet Demirel’in bu ve devamındaki çalışmaları yakın tarihimizi anlamak için gerçekten çok önemli. 1. Meclisteki 2. grup, M. Akif merhumun, memleket menfaati söz konusu olunca Abdullah Cevdet ile dahi aynı masaya oturabilmesini akla getiriyor. Farklı meşrep ve ideolojilerden insanların vatan için kritik bir dönemde nasıl ana esaslar, prensipler çerçevesinde biraraya gelebildiğini görmek hem ümit verici. Ayrıca, tüm badirelere rağmen, kurucu vasıftaki bu meclisteki vekillerin ana esaslara yönelik konulardaki altyapı ve birikimleri de bugünlerle mukayese ettiğimizde imrendiriyor gerçekten. Modern dönemde ağızlarda adeta sakız olan “bireysel hak ve özgürlükler”, “demokrasi”, “çoğulculuk” vb konularda idrak ve sorumluluk düzeyinin çok daha yüksek olduğunu görüyoruz. Yakın zamanlarda atlattığımız 15 temmuz badiresi sonrasında dahi, kişisel menfaatlerden uzak böyle temel değerlere bağlı oluşumlar görememek üzücü. Kitapta üzerine uzun uzun konuşulabilecek çokça bilgi ve değerlendirme mevcut, onları buraya tek tek aktarmanın imkanı yok elbette. Merak edenleri kitaba yönlendirmekle iktifa edelim.

Submit a comment

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s