Şakir Kocabaş, İslam’da Bilginin Temelleri: Emr Kitabı, Küre Yayınları, İstanbul 2015.
Şakir Kocabaş, yapay zeka alanında doktora yapmış ve uzun yıllar İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak çalışmış bir kişi. Kur’ân’da geçen kavramlar hakkında oldukça önemli çalışmaları bulunmaktadır. Bunlardan biri İslam’da Bilginin Temelleri: Emr Kitabı adlı çalışmasıdır. Kocabaş, yaptığı bu çalışmaların bir tefsir değil, gramer çalışması olduğunu belirtmektedir. Gramer kelimesinden kastı ise bir kavramın anlam çerçevelerinin belirlenmesidir. Emr kavramını ele alacak olursak yazar, Kur’ân’da bu kavramın geçtiği bütün ayetleri göz önünde bulundurmakta ve kavramın cümle içinde kullanıldığı fiil, özne, nesne gibi farklı konumlardan hareket ederek kavramın hangi anlamlarda kullanılabileceğini tespit etmektedir. Yazar tefsir kavramını, “tek bir anlamın belirlenmesi” olarak anladığından kendi çalışmasının bir tefsir değil “kavramın anlamlılık çerçevesini tespit” anlamına gelen gramer olduğunu ifade etmektedir. Bu açıdan yazarın Kur’ân kavramları hakkındaki çalışmalarının ciddi bir boşluğu doldurduğunu düşünmekteyiz. Özellikle tefsir alanında çalışma yapanların Kocabaş’ın bu kitaplarından habersiz olmaması gerekir. İslam’da Bilginin Temelleri kitabında yazar emr, kadr, izn, sahhara, sultan, akl ve ruh kavramlarının gramerlerini ele almakta ve “neden bilgi sahibi olunmalıdır” “bilginin konusu nedir” “insan bilgisinin sınırları nelerdir” gibi temel sorulara cevap aramaktadır.
Tadımlık:
“Denilebilir ki İslam medeniyetinin gerilemesi ve sonunda etkinlik açısından ortadan kaybolmasının temelinde Kur’ân’da verilmiş bu kavramsal yapının yaşayan dile yansımasında zaman içinde değiştirme, basitleştirme ve ihmaller yoluyla bozulması yatmaktadır.” (s.12)
“Bilgi çeşitli soyutlama düzeylerinde gerçekliğin ifadesidir. Gerçekliği de “var olan olgular” şeklinde tanımlayabiliriz. Burada “olgu”yu da “kaza edilmiş ve halen geçerli olan emrler” diye tanımlayabiliriz.” (s.16)
“Öyle anlaşılıyor ki emr, sadece herhangi bir uzay-zaman alanının düzenini değil, maddenin de bizzat kendisini meydana getiren bir yönerge veya yönergeler kümesidir.” (s.30)
“Ümmet kavramı için nicelik değil nitelik, yani onu meydana getiren elemanların sayısından çok, sahip oldukları özellikler önemlidir.” (s.55)
“Göklerde ve yerdeki cisimlerin ve fiziksel kuvvetlerin etkin bir şekilde kullanılabilmesi, tek tek kişilerin düşünmesiyle değil, bir ulus (=kavm) olarak insanların akletmeleri ve düşünmeleriyle gerçekleşecektir.” (s.92)
Öncelikle Hadi, seni burada görmek rahatlatıyor insanı, onu demek isterim. Yazılarının devamını dilerim.
Kitabın kurgusunda bence emir kavramını anlamak yazarın ne şekilde bir gramer geliştirdiği hakkında bize fikir veriyor. İnsana aslında bir iddianın ne kadar ayrıntılı işlenebileceğinin de bir kanıtı. Şakir Kocabaş bu açıdan aydınlık bir zihin. Kitabın gramatik yönden yaptığı çalışmaları ayrıcı çevirilerde çok önemli buluyorum. Farklı farklı kelimeleri tek bir çevri kelimesiyle karşılamaya kalkmak, anlam dünyasında çölleşmeye ve anlatımı yavanlaştırmaya başlıyor. Emr ve izn kavram-larına fizik-metafizik ya da fenomen-numen göndermelerini ise anlamlı buldum. Ona göre emr, Allah’ın ilk yaratması ya da adetullah iken izn Allah’ın kendi kurgu-suna müdahele etmesi yani mücizesi. Hz. Süleyman’ın tahtını getiren adamın in-ançlı olmasına rağmen ‘bi-izni’llâh’ dememesi ve sihri ya da nazarı ikinci emr izn ile açıklaması metafizik kurgunun semantik açıdan sağlam olduğunu gösterir deliller-den. Yine böylece Aristo’nun kozmoloji kurgusundan hareketle yaptığı Tanrının kainata müdahale etmemesinin aksine, faal bir yaratıcı İlah olduğu emr ve izn kavramıyla uyuşuyor. Bu meyanda emr kavramında/fizik alem İslam coğrafyasının geri kalmasını 12. yy’dan sonra birinci emre pek itibar etmemesine, bir nevi yüzünü yeryüzüne diktiği görüşüne sahip. Eğer gökyüzüne bakıp ondan ilham alabilseydik, bugün hikaye gibi anılan sudur nazariyesi/kurgusu hakkında yeni kanıtlar/argümanlar ortaya atabilecek idik; yani yedi tabaka nedir, bugün teleskopla baktığında pek anlamlı durmuyor, bunun neye raci olduğunu belirleyebilecek ve yorumlayabilecek idik. Oysa günlük meşgale/günü kurtarmak gözümüzü yeryüzüne dikerek hayatımızı tükettiğimizden atalet doğuyor ve yeryüzü dar geliyor. Mülk 4’te , ‘ Sonra gözünü tekrar tekrar döndür (bak). Göz (aradığı bozukluğu bulamamaktan) âciz ve bitkin halde sana dönecektir.’ Ayeti bize gökyüzünde bir sistem olduğunu ve ufkumuzu geniş tutmamız gerektiğini söylüyor. Bu konuda kitaptan şunu alıntılamak istiyorum:
…
Allah’ın göklerde ve yerde ne varsa sizin kullanımınıza verdiğini (=sahhara lekum) görmüyor musunuz? 31/20
Bu ayetlerden anlaşıldığı gibi, göklerde ve yerdeki cisimler birincil emr ile durum ve özelliklerini devam ettiriyorlar. Gene bu ayetlerden anlaşılıyor ki, Allah insana onun fiziksel boyutlarının çok ötesinde bazı potansiyel güçler vermiştir. Öyle ki bu ayetlerde, denizler ve nehirlerin, hatta güneş ve ayın ve hatta ‘göklerde ve yerde ne varsa’ hepsinin insanların kullanım veya denetimine verildiği belirtilmektedir. Bu, günümüzün yüksek teknoloji ve uzay çağında bile inanılması güç gelen bir olaydır. s. 40-41.
Müslümanlar 12. yy’dan bu yana birincil emri giderek ihmal ettiği; onun yapısını, dağılımını ve etkilerini öğrenmekten adeta kaçındığı için, sonunda bu emri fiziksel özellik ve kuvvet kavramları düzeyinde de olsa araştırıp öğrenen ve uygulayanlar-ın teknolojik, kültürel ve siyasi bağımlıları durumuna düştü. s. 79.
Son olarak güzel ve ufuk açıcı bu kitabı önerdiğin ve burada değerlendirdiğin için teşekkür ederim. Güzel ve verimli bir tartışmaydı zira.
ben teşekkür ederim halimcim.
müslümanların gerilediği tezine çoğu zaman ihtiyatla yaklaşsam da şakir kocabaş’ın yaklaşımı bu tezin, yere en çok ayak basan varyantlarından. birincil emr’in keşfe ve insan tasarrufuna açık bir alan olması, insanın Allah’ın halifesi olarak yeryüzündeki düzeni sağlama görevini kolaylaştıran bir durum. biz -şakir kocabaş’ın deyimi ile- hicri dördüncü yüzyıldan bu yana birincil emr’e ilişkin araştırmaları ihmal ettiğimizden halifelik görevimizi layıkı ile yerine getiremiyoruz. idarecilik koltuğu da boş durmayacağından “batı” bu koltuğu dolduruyor şimdilik. örneğin hala hiçbir müslüman ülkenin uzay istasyonu yok. bildiğim kadarıyla amerika, rusya ve çin başı çekiyor bu konuda. ve adamlar o ölçüde dünyaya da hakimler.
kocabaş’ın işaret ettiği ufuk çok önemli. ihmal ettiğimiz birincil emr alanında bir an önce harekete geçmeliyiz.
Şakir Kocabaş, kitabında temel olarak kavramların bizim için ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalışmış. Kendine müslüman diyen bizlerin, bizimle konuşan Yaradan’ın sözlerini anlamak için O’nun bizimle, paylaştığı kavramları anlaması gerekir.
Kocabaş, kavramların yaşadığı değişim ve dönüşümün nelere yol açtığını güzel bir örnekle açıklıyor. İlk defa 11. yüzyılda kullanılan İlmü’d Din ifadesi Kelam ilmi içinde kullanıldığı halde günümüzde din ve dünya ilimleri ayrımının bir parçası olarak olarak kullanılmaktadır. Bu ayrımın nelere mal olduğuna güzel örnekler vermişsiniz.
Kavramlarda yaşanan bozulma, değişim, daralma bu kadar önemli iken Kur’an kavramlarına gereken önemin verilmesi bizim için kaçınılmaz bir zorunluluk. Kocabaş’ın giriştiği çalışma deryada bir damla da olsa benzer çalışmaların yapılmasına öncülük edeceği için çok değerli görünüyor.