Yazının ilk kısmı için tıklayınız.
Bugün Ürdün’ün yaklaşık % 65’i Filistin asıllı. Hepsi Yahudi zulmünden kaçıp en yakın yere, Ürdün’e yerleşmişler. Filistin’den ilk göç hareketi, 1948 savaşı sonrasında başlamış ve sonrasında da devam etmiş. Yaşlı olanlar hala, bir Filistin davası şuuru ve bir gün yuvaya dönme özlemi içinde yaşıyor. Ancak, yeni neslin bir tümü bu dava şuuruna sahip değil. Bu sebeple, üniversite bünyesinde kurulan komiteler ve vakıflar büyük bir gayretle Filistin’in ve halkının özgürlüğü için, Kudüs için, gençleri bilinçlendirmeye ve çeşitli etkinliklerle bu şuuru her zaman dinç tutmaya çalışıyor.
Ülkede önemli görevlere Ürdünlüler getirilmiş. Ürdünlüler ve Filistinliler arasında herhangi bir kutuplaşma söz konusu değil. Lakin futbolda aynı durum geçerli değil. Ürdün’ün yerli halkının oluşturduğu Bedevi takımı Faysali ile Filistinliler’in kulübü Vahdet’in taraftarları arasında uzun yıllara dayanan bir husumet bulunuyor. Söz konusu futbol olunca, “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir.” hadis-i şerifi de bir anda unutuluveriyor. Ürdün’de de, diğer arap toplumlarında olduğu gibi futbol, insanlar için önemli bir yere sahip. Bir kahvehanenin önünde, bir arabanın camında veya daha birçok yerde görebileceğiniz yabancı takımların bayrakları bunu kanıtlar nitelikte.
Halk çok sıcakkanlı ve cömert. Bizim Türk olduğumuzu anladıklarında hemen tebessümle sohbet etmeye başlıyorlar. Türkiye gibi Müslüman bir ülkenin iyi bir durumda olmasından gurur duyduklarını söylüyorlar. Arap dünyasında son zamanlarda epey meşhur olan Türk dizileri bize sordukları konulardan bir tanesi. Erkekler, oradaki adı Murat olan Polat Alemdar için eyvallah şeklinde bir kafa selamı ile birlikte, “Murat’a selam söyle!” diyerek sesleniyorlar bizi gördüklerinde. Bayanlar ise Muhammed adıyla meşhur olan Kıvanç Tatlıtuğ’u merak ediyorlar. Ayrıca Türkler’in dizilerdeki gibi bir yaşama ve ortama sahip olup olmadıklarını soruyorlar. Görülüyor ki bu diziler, bizim için kötü bir şöhret ve büyük bir tezat oluşturuyor.
İşler biraz yavaş işliyor Ürdün’de. Özellikle devlet dairelerinde. Bizim 10 yıl önceki durumumuz diyebiliriz. Hatta bazen sigara keyfi yapmak isteyen görevliyi bir süre bekleyebilirsiniz. Son derece sabırlı ve sebatkar olmanız gerekiyor eğer mühim bir işiniz varsa.
Devlet dairelerinde, lokantalarda, dükkanlarda, arabalarda, yani hemen hemen her yerde Kral Abdullah’ın resmi var. İnsanlar, Kral’a saygı duyuyorlar ve eleştirmekten çekiniyorlar. Biraz sevgi, biraz saygı ve biraz da korku var içlerinde ona karşı. Bulunduğu bölge itibariyle Ürdün, İslam tarihi açısından da önemli bir konumda. İslâm Devleti’nin kuruluşundan sonra Müslümanlarla Rumlar arasında yapılan ilk savaş olan ve adını o bölgeden alan Mute savaşı burada gerçekleşmiş. Muaz b. Cebel ve Ebu Ubeyde Amr b. Cerrah gibi bir çok sahabinin kabri de burada bulunuyor.
Elbette bahsetmeden ve de tavsiye etmeden geçemeyeceğim harika lezzetler var. Felafil, Humus ve naneli çay, kahvaltının ve hatta her öğünün muhteşem üçlüsü. Ürdün’e has bir tat olan Mensef de biraz farklı gelse de oldukça güzel. Ayrıca Safranlı Pilav ve çeşitli baharatlarla pişirilmiş tavuk da bu güzel lezzetlerin arasında yer alıyor. Son olarak, aslen Filistinli olan Künefe ile soframız tamam olur.
İşler biraz yavaş işliyor dedik ama trafik bunun tam tersi şekilde işliyor. Sürücüler, özellikle dolmuşçular, tam bir çılgın gibi araba kullanıyorlar. Dolmuşların haricinde taksiler de oldukça yaygın orada. Petrol fiyatları uygun olduğundan ulaşım çok ucuz ve galiba tek ucuz olan şey bu Ürdün’de. Bir taksiye bindiğimizde, taksicinin Türk olduğumuzu anlaması, bir de trafiğin yoğun olması, koyu bir sohbetin başlangıcı demek oluyor.
Bir gün öğlen vakitlerinde taksiye bindim. Yolda ilerlerken Lübnanlı sevilen şarkıcı Feyruz’un bir şarkısı çalmaya başladı ve taksici müziğin sesini artırdı. Ben de hafif bir tebessümle içimden mırıldanarak şarkıyı dinlemeye başladım. Taksici aynadan bana bakarak anlatmaya başladı. Sabah erken saatlerde yolculuk edersen Kuran’ı Kerim dinlersin, ardından biraz sohbet ve dua. Öğlene doğru ise Feyruz gelir. Bundan sonra onun vakitleridir.
Sanırım ben ilk olarak İbrahim Paşalı’nın satırlarında tanışmıştım Feyruz’la. Ve o anda takside Feyruz süsleyince manzarayı, hemen o satırları anımsadım.
Bana kalsaydı şu anda Kudüs – Beyrut hattında bir taksi dolmuşta, Her an bir bombayla ölebileceğim ihtimalinin verdiği dikkatle Ve yoğun duygularla Feyruz dinlemeyi, Sevgilimin – helâlimin ellerini bir kutsal kitap gibi tutmayı tercih ederdim. Ama buradayım ne yazık ki!..
Feyruz’a, anılara ve de rüzgara selam ile…
https://www.youtube.com/watch?v=uEXkWCtymeY