Zamanın dehrinde Zargoryuun nam bir gezegen varmış. Bunu bazı şahıslar Zargorian olarak telaffuz etmeyi daha evla addederlermiş. Cahil kalmış halkın bir kısmı da Sargoryun diyormuş. Adamların üzerinde bulundukları gezegenin isminden bihaber olmaları hava yerine ne soludukları hakkında açıklayıcı olacaktır. Yine de tahmin edemezsiniz.
Belki telaffuz farklılığındandır, belki… Yoldan çevirdiğin adama sorarsan bu cevabı alırsın. Her şeyin bir tarihi vardır, kökensiz bir şeyden bahsetmemek gerek… gerek.
Zargoryun gezegeni bilmem kaç milyon senede ısınmış, soğumuş, ısınmış, soğumuş, ısınmış… genleşmiş, daralmış, genleşmiş, daralmış genleşmiş…bilmem kaç milyon senede üzerindeki virüsler bakteri olmaya ve birleşmeye karar vermişler, bilmem kaç milyon senede bilmem kaç milyon araform görmüşler geçirmişler, bilmem kaç milyon senede ayağa kalkmayı akıl edebilmişler, bilmem kaç milyon sene sonra patates soyacağını (tabii ki başka bir şey soymak için; yetenekli alet), arabayı, telefonu, buz dolabını, elektrikli süpürgeyi, ışın kılıcını, akıl okuyan, beyni kızartan aletleri edevatları bulmuşlar. Sonra da üretmişler, bilmem kaç milyon çocukları olmuş, önce öldürmeyi öğrenmişler, sonra yaşatmaya çalışmışlar, bilmem…
Bir zamanlar bunlar aralarında çok iyi anlaşırlarmış gibisinden hikayeler uydurmuşlar, fakir insanlar roman (bazıları novella demeyi tercih eder) denen tabletlerin harcına katılmaya yarıyormuş, sinemalarda ve gerçek hayatta figüran olanlar başkarakter olabiliyormuş mesela. Bir zaman sonra daha fazla insan öldürmüşler, savaşlar başlıyor, çocuklar doğuyor, anneler ölüyor, babalar ölüyor. Bu arada kütleleri artıyor, icat ettikleri şeylere sığamaz hale geliyorlarmış, başka bir arada kilo veriyorlar un ufak oluyorlarmış. Yani o kadar düzensiz ve kararsızlarmış. İcat ettikleri şeylere bir süre sonra yabancılaşıyorlarmış, onlara kullanılmış mendil muamelesi yapıyorlarmış. Önce en küçüğünü üretmişler sonra büyükte büyük, genişte geniş… Nüfus son olarak altı milyona dayanmış, ölüm oranlarını artırmalılarmış, çünkü büyükte büyük, genişte geniş sokaklar, caddeler; kısacası topraklar elde etmek gerekiyormuş. Ondan dolayıdır ki bazıları bazılarına bu küp şeklindeki gezegenin (onlar Zargoryuun’u küre şeklinde sanıyorlarmış, zira göz yerine kullandıkları duyargalar oval şekildeymiş ve her şeyi oval görüyorlarmış. Belki de yuvarlak şeylere ilgi duyduklarındandır, belki…) artık bu yükü kaldıramadığını iddia ederek önce kimin uzaya çıkacağına (atılacağına) karar vermek için tartışmaya girişmişler. Bu gezegene bu kadar yükü eklemenin ne anlamı varmış. Gezegen şişmanlıyor ve yörüngesini tamamlaması lazım gelen süreyi yetiştiremez oluyormuş. Neden ki acaba? “Sana ne, git kendi gezegeninde yaşa, sen bu dünyadan değilsin,” diyorlarmış. Bizi ancak biz anlarız diyorlarmış. Gerisini hesap edin.
Önce dedim bir ara, çünkü bu gezegen siz bir yudum su içerken genzinize takılan damla yüzünden (damla takılır mı?) öksürük mü hıçkırık mı anlaşılamayan sesler çıkardığınız arada yok olacak. Doğuşu ve büyümesi bu kadar uzun süren küp gezegenin sizin de malum olduğunuz sonu neden böyle olmuş.
Haberim yok, bunların birini dahi bilmem, hatta uyduruyorum da; ama farkında olduğum bir şey varsa a sene kadar ömürleri var bu mendebur gezegenlilerin, yani bu yazıyı okuduğunuz saniyeleri a milyon ile çarpın o kadar sene sonra (bazıları x milyon demeyi tercih eder) yok olacakları kesindir.
Ben sana daha ne diyeyim halim. 🙂