İki camlı, bir kapılı, bacasından dumanlar tüten küçük bir ev çiziyorum. Yanına bir sürü ağaç yapıyorum, dalından elmalar sarkıyor. Kapının önünde sıra sıra çiçekler açıyor, her yer yemyeşil. Kapıdan yola kadar taş döşenmiş yol uzanıyor. Sıra sıra dağlar var gökyüzüne yakın bölgede. Dağlardan ince bir mavilik akıyor, gittikçe genişleyen bir nehre dönüşüyor. Nehirden karşıya geçmek için bir köprü yapıyorum. Karşı tarafı tamamen yeşile boyuyorum. Kağıdın sonuna yaklaşınca tam köşeye kocaman bir ağaç çiziyorum dalları gökyüzüne uzanan. Ve bir dalına salıncak iliştiriyorum. Salıncağın üstünde eteği savrulan bir kız çocuğu gökyüzüne bakıyor. Gökyüzü masmavi, güneş dağların ardından gülümseyerek parıldıyor, kuşlar uçuyor…
Bu resmi bir çok çocuk çizmiştir benim gibi. Resim yapmak deyince ilk akla gelen manzaraydı. Yaşamın olması gereken haliydi belki de temiz zihinlerimizden süzülen. Gerçek manzarayı çizmek de çok uzun sürmedi sonra. Bu resmin yerine apartmanlar çizdik dipdibe, daracık sokaklar araba doluydu ve gökyüzü gri oldu. Ağaç koyacak yer kalmadı, trafik lambaları renkliydi sadece ve çocuklar top oynamıyordu dışarıda.
Çocuktum, hiç dışarı çıkmadım. Apartman dairesindeydi evimiz, kapımızın hemen önünden arabalar geçiyordu. Annemin yüreği ağzına gelirdi birimize bir şey olacak diye. Toprağa hiç çıplak ayakla basmadım cam batar diye. Salıncaklı park çok uzaktaydı, gönlümce sallanamadım. Sokaklar hep yokuştu, bisiklet süremedim. Gökyüzü gözükmezdi, güneşi kapatıyordu hemen önümüzdeki bina. Evimiz sobalıydı, tek bir odaya sıkışmıştı çocukluğumuz..
Derken büyüdüm. Dünyanın bir başka yerinde hayat olduğunu duydum, geldim. Bir evimiz oldu iki cami, bir kapısı olan. Kapıyı açınca bahçeye çıkıyorum, dışarıdan direk eve giriyorum. Çocukluğumda çizdiğim resimde yaşıyorum şimdi. Tıpkı resimdeki gibi bir nehir uzanıyor evimizin önünden. Başımı kaldırınca sadece gökyüzünü görüyorum, nefes alıyorum.
Buna rağmen korkuyorum. Sessizlikten korkuyorum, börtü böcekten hayvandan korkuyorum. Doğadan o kadar uzaklaşmışım ki, doğayı tanımıyorum, yan komşumu tanımıyorum, tanımadığım şeylerden korkuyorum. Çocukluğum gitmiş elden, gençliğimin de gitmesinden korkuyorum…
Yiten çocukluğuma geri dönüyorum buralarda. Bisiklet sürüyorum, kedi kovalıyorum, şarkı söylüyorum. Korkularımı yenmek için uğraşıyorum.
Dünyanın bir başka köşesindeyim. Gökyüzüne yakınım, çocukluğuma yakınım, Rabb’e yakınım.
harika bir yazı zeynep, ellerine sağlık 🙂 iki dünya arasında ne kadar fark varmış…
cok anlamli ve yurekten bir yazi olmus. Bizim de hislerimizi dile getirmissin. Kalemine saglik.
Zeynepcim agzina,kalemine saglik.hislerimize tercuman olmussun.sanslisin zira omrunun sonuna kadar o resimdeki evde oturamayan milyonlarca insan var.simdi cocuklarimizin basinda ayni mahrumiyetler ve buna careler arayan,adina modern hayat denen yasam tarzinin olumsuz sonuclarini bertaraf etmeye calisan biz zavalli anne babalar…..
Tesekkur ediyorum abilerim:) Evet Hadi Abi, gercekten cok buyuk bir ucurum var iki yasam arasinda..Gelip gormenizi temenni ederiz..
inşallah Zeynep, öyle ümit ediyoruz 🙂