“Tanrıyı kavramanın en iyi yolu pek çok sevmektir. Bir dostu sev, karını sev, bir şeyi, canın ne istiyorsa onu sev, bildiğinden daha fazlasını bilmenin doğru yoluna girmişsin demektir.” Vincent Van Gogh, Theo’ya Mektuplar, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2001, s.45.
Ne güzel de söylemiş Van Gogh…
Tanrıya, en mükemmele, O’nsuz olmaz diyeceğimiz yegane varlığa inanmanın yolu sevgiden geçer.
Van Gogh’un dediği gibi mutlak anlamda sevgiden bahsediyorum. Kimi ya da neyi sevmek olursa olsun… Yeter ki sevmek olsun… Sevmek ve boyun eğmek… Kendinden başlamak üzere her şeyi feda etmek… Onun uğruna feda etmek…
Tanrıya inanmak demenin de O’nu sevmek olduğunu düşünüyorum.
Her şeyin kökeninde inanmak, inanmanın kökeninde de sevmek var.
Zannediyorum insan önce, inandığından ötürü sever; ama sonra sevdiğinin farkına vardıkça sevdiğinden ötürü inanmaya başlar. Önce inanç, sevginin kaynağı iken; artık sevgi inancın kaynağı olmaya başlar. Çünkü gerçekten seviyorsa bir kişi, her şeyin önüne geçer o sevgi. Sevginin insana yaptıramayacağı hiçbir şey yoktur. O şeylerin başında da inanmak gelir.
Sevdiğin varlığa inanmak…
Sevgilim… Sana inanıyorum…
Ne bahtiyar bir insanım ki yukarıda okuduklarımı Hadi hocadan dinleme imkanı bulabildim. ” Çünkü gerçekten seviyorsa bir kişi, her şeyin önüne geçer o sevgi. Sevginin insana yaptıramayacağı hiçbir şey yoktur. O şeylerin başında da inanmak gelir.” Giriş, gelişme ve hatta sonuç burada gizli.
Kalemine, sevgine kuvvet üstad.
Tereciye tere satmak gibi olacak; ama daha çok hatırlamak, hatırlatmak kabilinden olsun, Fethi Gemuhluoğlu’nun sevdirmesine gidelim:
“Akıl kutsaldır, beyler. Din-i mübin, akıl sahiplerine teklif edilir.
Fakat akıl, akılsızlara gereklidir. Aklı olanlar, aşkı seçsinler ve aklı terk etsinler. Akıl mâlik oldukları halde…
Asıl saltanat, asıl saltanat-ı ilahiyye mâlik/sahip olduğu şeyi terk etmektedir.”
| Fethi GEMUHLUOĞLU, Dostluk Üzerine
İnanmanın sevgiyle ne alakası avr anlamadım?
İnanmak korkudan, ihtiyaçtan doğan bir şeydir.