Çalkanan orman, kaşınan hava/Mantarlı döşlerde köpüren şarap,/Güneşin yıkıldığı bağ bozumunda/Sızıyor sarılık, sıtmalı lâmbalardan /Patlıyor karanlıkta hayalet alkışlar, /Nöbetli haykırışla doluyor gölcük, /Sesler sıçrıyor, kentin art yakasına /Sokakların ağzından kuşbaşı çığlık/Yığılıyor sayıklayan yaş yastıklara/İştahlar kabarıyor yılgın geceler/Esefler boşanıyor duvar aşağı/Mayışan sütunları yalıyor tutku. Ve öfke!/Katranla ovulmuş kumsala dönük/Sarmaş dolaş geçmişin esaretinde,/Gemiler kaybolmuş… Fenerler sönük.
Damarlarda dolaşan çarpıntı, ayak uçlarını gıdıklayan tüy, sinirleri katılaştıran katelizör, akla kısadevre yaptıran açlık, siyah beyaz fotoğraftan görünen dünya, vücuda ilişmiş şiddet: Şehvet
Şehveti güdüler arasında diğerlerine nazaran açlığa, şiddet içeren güç istemine benzetebilir, böylelikle güdüyü daha fazla insanileştirebiliriz/insana bağlı kılabiliriz. Şehveti; özne ve nesne arasında –yoksunluk duyulan şeyin yerine getirilmesi açısından- başka bir ilişkinin olmadığından, etki kaybolunca nesnenin değerinin kalmadığından, öznenin kendisini anlamsız bir boşluğa bıraktığından hareketle; açlığa benzetebiliriz. Açlık ve şehvet… İkisinin de istekleri kesindir, nesneye bir avcı gibi yaklaşır ve ondan istediğini almadan uzaklaşmaz. Şehvetin kontrol edilemez başlangıcı, üstünlük sanılan anın: gücün, şiddetle yerinde olmasındandır. Bu meyanda, vücudun yemek ihtiyacının taşması ile şiddetin veya şehvetin doğması paralel mevzulardır.
Philip Roth romanında yaşlı bir profesörün yeni mezun olan öğrencisi ile zaman zaman duygusal zaman zaman ten düşkünlüğüne saplı ilişkisini anlatmış. Kepesh’in anlatımından hareketle günümüz Amerika’sında cinsel özgürlükler alanında geziniyoruz. Kahramanın yaşamındaki, altmışlarda başlayan özgürlük rüzgarının yarattığı, değişimleri öğreniyoruz. Kepesh’in düzenli ama bir o kadar darmadağın hayatına giriyoruz: profesör özgürlüğü için ailesini ve sekiz yaşında erkek çocuğunu terk etmiş, altmışlarında (kendi tabiriyle) bir antipüritendir. “Her sene son sınıflar için bir mezuniyet partisi verirdim, hiç şaşmaz biri beni seçerdi ” diyor kahramanımız. Şehvetin özelliklerinden bir tanesi de kaba bir tavırdır. Profesörün ağzından sarkan kelimelere sayfalar arasında rastlamak mümkün.
Bencillik şehvetin objeyi görmek istediği mevkiye koyması demek olduğundan, objeyle ne zaman işinin biteceğini tahmin etmeye çalışmaktır. Kepesh hep yeni ilişkiler peşindedir, bir beklenti doğurmak istemez. Çünkü arzusu paylaşmak değil istediğini elde etmek ve bir başkasına geçmektir. Gelgelelim yıllardır sürdürdüğü bu çocuk oyunu Consuela’da sona erer, sebebi objeyle şehvetten öte bir bağın kurulmasıdır. Onu ilk gördüğünde “güzelliğinin farkında olan fakat bu güzelliği nasıl kullanacağını bilmeyen bir kızdı” diye bize tanıtır. Arkadaşına onunla bir yemeğe çıktığını söyler, neden böyle davrandın sorusuna, “bu kız farklı, onunla flört etmem gerekiyor çünkü o bu zamana ait değil, bir romantik” cevabını verir. Yaşamdaki farklılıklar kırılmaları beraberinde getirecektir. Kepesh belki de yetmişlerde bulamadığı aşkını bulmuştur, obje kusursuzdur, çünkü üstündür. Kepesh yaşlıdır, Consuela genç. Yaşlılık ve bir şeyleri zamanından önce yitireceğini zannetmek insanı yaralar. Artık ulaşılmaz üzerinden kurulu aşk dürtüsünden hareketle kıskançlık devreye girecektir. Kıskançlık, genellikle altı yedi ay süren mevsimlik ilişkiler uzamında Kepesh’in Consuela’yla bağını koparmasını engeller. Kıskançlık akılda objeyi hırsla sahiplenmedir. Objeye sahip olunmadığı düşüncesi, nesnenin üstün olması, özneyi rahatsız edecektir.
Durum Kepesh için böyle iken Consuela aralarındaki ilişkiye bir sanat eseri gözüyle bakıyor, sanat tarihçisinin bu esere gereken ihtimamı verebileceğini zannediyor. Belki de kendisini sanat objesi olarak gördüğünden bir sanatkarın ellerine onu emanet etmek istiyor. Hayatıyla nerelere varmak istediğinden habersiz… Kendi güzelliğine ölümsüz bir değer biçerek şöhretin gölgesi altında onu canlı tutmaya çalışıyor.
Yazar kendi neslinin tutkularını tüm açıklığıyla ortaya koymakta kararlı. Kitabın arka kapağında Henri Miller’in izinden gittiği söyleniyor. Henri Miller’in özellikle pembe bir çarmıha geriliş üçlemesi bu kitaba örnek olacak nitelikte, fakat daha kara, daha kusurlu, bana daha yakın. İnsanın sadece etinin değeri olduğu düşüncesi şehvetle iyice yoğrulmuş. Benim ilk defa Ang Lee’nin başyapıtı Dikkat Şehvet’te rastladığım ten bağlılığının aşka dönüşmesi bu eserde de ana tema olarak işleniyor. Kepesh’in kendisini baba Karamazof’a benzetmesi ise lafı ağzımdan aldın dedirtiyor. Gabriel Garcia Marquez’in Benim Hüzünlü Orospularım’da da rastladığımız yaşlı adam ve genç kadın aşkı burada şehvet düşkünlüğü ve hayal kırıklığı şekline bürünmüş. Marquez’de gerçekçiliğini sorguladığımız aşk burada ilişki şeklinde ayaklarını yere emin basıyor. Kızın aşkı ve yaşlı adamdan beklentileri bariz ve net. Roth’un diğer bir kitabı “İnsan Lekesi”’inde de yaşlı bir profesörle genç kadının ilişkisini anlatması acaba yazılanlar otobiyografik mi sorusunu akla getiriyor .
Kitabın sonuna doğru romantiklik ve estetik algıdaki o sonsuzluk beklentisi karşılanıyor. Kepesh diğer sevgilisine söylüyor, “hep çocuk gibi davranıp yaşlanmayacağız zannettik ve oyunlar oynadık”. Burada iki kişi arasındaki ilişkinin sadece cinsellikle kurulmasından doğan boşluğun izleklerini görmek mümkün. Acı çeken yaşlı çocuk, ölen hayvanın bir vasfı olsa gerek.
Filmin artıları yaşlı bilge rollerinde zorlanmayan Ben Kingsley’in ve Penelope Cruz’un yanı sıra yönetmenin kendi sanatkar çabası. Romanda çok az karşılaştığımız şair, ana karakterin ayrılmaz bütünü halini almış. Sanat tarihçisi, şair yoluyla kendi davranışlarını sorguluyor. Kitaptaki (ilkel diye niteleyebileceğimiz) tarih dersleri ufak dokunuşlarla katlanılır kılınmış. Bu tarihi arka plan derslerinin özellikle Kepesh’in katıldığı ya da yönettiği programlarda anlatılması, film içinde yeni pencereler açmak nevinden olmuş.
Yönetmen sonsuzluk duygusunu ve romantizmi daha fazla ön planda tutuyor. Bize karakterin yenilgisini tüm açıklığıyla sunuyor.
Filmin en sevdiğim sahnesi Kepesh’le Consuela’nın deniz kenarında birbirlerine tutundukları hayal.