Koruluğun bilmediğin kambur ağaçları, kıvrık boğumlu iri dalları hevesini daraltıyor. Gündüzü kapatıyor. Santim santim yürüyen ve küfü her köşeyi dolaşan ıslak, kaygan izlek ve neden yaptığını bilmediğin yolculuğun nerede bitecek. Nerede başladı ki tamamen bitirebilesin. Yollar kaderini avucuna aldı, yoksa kader mi yolları… Sapaklar nerelere uzanıyor, meraklısın. Beyninin çeperine toslayan, kafanı zonklatan sorular… Bıktın, ne çabuk. Nedenin ne önemi var. Zorundasın, zamanı yürümek, içinde yüzmek, üzerinde süzülmek… Ve sükût, apansız!.. Sessizlik, ıssızlığı uyandırıyor, korkuyu çıkarıyor ortaya. Yokluk kuşanıyor, karşında var oluyor. Kafandaki sesler meğer ne nimetmiş. Eski düşmanların geri gelsin istiyorsun. Yenisi amansız. Tedirginsin ve kızgın.
Sonsuzca, delişmen, tere batmış yelleri ısıran duvar, sana neleri yankılıyor. Karar ver, karar senin. Karar senin mi? Yılıştın hemen. Taze çuhalara sarılı etten gövdenin buharı tütecek belki, belki ruhunun kenarından kaçan gözü fark edecekler, belki kalaylanmamış tencere tirşeye çalacak, belki yanan odunlar közde kül tutacak, kürkünü sarınan kadının mavi gözleri sıçrayacak karyolaya, sesin boğuk, gündüz çok mu bağırdın. Terin soğuyor, yerinden doğrul. Kalk! Yürümenin sevinci ve hafifliği ayaklarına biriksin, dolsun. Zehir mi seni bu hale soktu, tıslayan bir şüphe mi aktı bedeninden içeri. Neden, neden yapıyorsun bu yolculuğu? Bir yolcunun veremeyeceği cevaplardır tüm bunlar, biliyorsun. Tanıyorsun onu sesinden, bir mekana sığışmayan sesinin buğusundan. O istek seni davet eder, sen gidersin. Terk edemezsin onu, güne çıkar, olgunlaşır, baş kaldırır. Zamanı gelmeden arzunun cevabı verilmelidir. Çünkü kabullenirsin, sahiplenirsin onu, arzun senindir, sana ait…
Halim şu ana kadar okuduğum en güzel yazındır bu. İmgelerinin gücünden ve kurgudan çok etkilendim, bizi alıp o atmosfere sokuverdin. Bence düz yazılarının şiirlerine göre gücü işte bu atmosferi daha rahat oluşturabiliyor olman. Tebrik ederim, eline sağlık.
Yasin bu en iyi yazımdır diyemem; fakat ritmi ilginç, şaşırtıcı. yorumun için teşekkürler
valla ben halimin her yazısından aynı güzel tadı alıyorum 🙂
üstatta bu durum meleke halini aldı bence 🙂
ama bir de eleştiri yapayım kardeşim izin verirsen. bu söyleyeceğim durum ilk yazılarından bu yana bazen gördüğüm bir husus. betimlemelerin yoğunluğundan ötürü, bazen anlamada karmaşa meydana gelebiliyor. betimlemeleri aynı cümlelerde bir araya getirmekten çok ayrı ayrı ve daha hafif tonlarda verebilirsen bence çok daha güzel olacak. hemen yazıdan bir örnek vereyim: “santim santim” diye başlayan üçüncü cümlende virgülden önceki “ıslak” kelimesinin cümledeki yeri pek anlaşılamıyor. “yolculuğun” kelimesi gibi özne olarak mı kullandın bu kelimeyi yoksa kendisinden sonra gelen “izlek” kelimesine sıfat mı?
ardı ardına gelen betimlemeler ve virgüller yazının anlaşılmasını bazen zorlaştırıyor bence. daha sade kurgulayabilirsin cümleleri…
Hadi benim de sayende bildiğim hatalarım var bu yazı ve diğerlerinde. Beni sabrederek okuduğun için teşekkürler. Gelgelelim kazın ayağı öyle değil faslına 🙂 ıslak kelimesinin burada özne olabilmesi için ıslaklık şeklinde zikredilmesi gerek zannımca üstadım. Evet bu biraz ham bir yazı aynı zamanda yani hafif tonlar eklenebilirdi. Bir öncekiyle karşılaştırılınca diğeri daha anlaşılır ve ihtiyatlı.
Kazın ayağı da öyle değilmiş 🙂
“Kaziye-i anha öyle değil” imiş doğrusu.
Kendimce bir yineDergi okuyucu olmuş olsam da ilk defa bir yazıya yorum yapma isteği hissettim içimde. Yanlış anlaşılmasın kelamlar, amacım diğer yazılara olumsuz bir atıfta bulunmak değil sadece yazının güzelliğinin içimde uyandırdığı hissiyatını anlatabilmek.
Konu güzel, üslup kıvamında ..Velhasılı , kaleminize sağlık…
İlk yorumunuzu yazdığınız için teşekkürler.