Gökyüzünün düzeni içine batan ve ahengini çalkalayan çam, köknar, ardıç, meşe, yaban eriği; yolu içkin hissizliğiyle kaplayan petrolün son artığı: katran, karamele bandırılmış gofretin buhuruna yakın, yapış yapış… Üzeri saçılan çakıllarla örtülü stabilize yoldan ayrıldığında fırından yeni çıkmış kekin yumuşak ve bezdirici reyhâsı genzinden aşağı kayıyor. Yutkun, adem elman yukarı çıksın. Desenli bir taşın altına saklanmış kertenkele kuyruğunu güvenli sığınağına çekiyor. Ağaçlar dörtbir tarafta bir canlının yuvası veya döşeği, çamlardan kırılıp düşmüş ölü dallar, uzun burgulu kuru kökler, yazın sıcağından susuz kalan dallardaki iğne yapraklar… her beklenti bir anda gerçekleşseydi onları kavramak zorlaşırdı. Aynı depremler gibi… Meşelerin ya tohumluk meyveleri dibini ahşap rengiyle tarhlandırmış ya da bir sincabın sivri ön dişlerinde kemirilmiş; yerlerde kırıntıları kalmış, ardıçların altını keneler bürümüş, kaynaşıyor. Köknarları göremiyorsun sadece koyu nane-limon kokusunun tadını hissediyorsun, yaban eriklerinin baskın kokusu kendini duyuruyor, dişlerin ve çenen kamaşıyor. Bedenindeki ürperti cılızlaşıyor. Çünkü açlık, bitkinliği çağırıyor, duyularının keskinliğini ortadan kaldırıyor, orada sadece belli belirsiz bir baş dönmesi hakim: açlık kaynaklı esriklik…
Kürdan kalınlığında akan su kaynağının yanında dinlenmelisin, mendilini açıp elmanı tartımlı adımlarla ısırmalısın ya da çakını yuvarlak keskinlikle dalamalısın yaban elmanın yanağına, dolunay gibi kesmelisin. Ekşi tatlı bir mayhoşluk mideni burmalı, ardıç ağacının altında uzanmamalısın, keneler doyumsuz iştahla emmemeli hayat suyunu. Soğuk suyu alaca elmanın üstüne yudumladıktan sonra hayıflanacaksın. Öncesinde mi daha açtın acaba! Yola sert sarı erikleri çiğnemeye uğraşarak devam ediyorsun. Önüne boz tavşan çıkıyor, taşla vuramayacağın kadar hızlı koşuyor. O kadar da keskin nişancı değilsin zaten. Elinden çıkan taş iki zayıf dalı kırdı. Bir tıpırtı o kadar.
gördüğü herşeyi, tüm detayına kadar, en ufak bir ayrıntısını bile atlamadan, tüm diğer şeylerle ilişkisi ve ayrıklığıyla birlikte gören bir göz ve eşyanın her bir teki için onu özel kılan şeyi farkeden bir farkındalık vermiş üstadım sana Allah. Sen gördüğünü ve farkında olduğunu bizimle paylaşmışsın çok mu?
helal olsun. tebrik ettim, gurur duydum.
Sağol Ömer Faruk bu dediklerini reddedmem ukalalık olurdu 🙂
halim bayılıyorum sana 🙂
ömer faruğun dediklerini diyecektim. o dediği için sadece tasdik ediyorum. kalp ile tasdik, dil ile ikrar… 🙂