Cam güzeli


Özlenecek yaşamaklara ve yaşayanlara…

Evlerinin salonu küçücüktü; olsun ev kendilerinindi ya, birkaç açelya bir kaçta menekşe vardı mevsimine denk, masanın üzerinde güneşe paralel çiçek açmışlardı. Salon, giriş kapısı açılır açılmaz tam karşı kapıya denk geliyordu, odanın büyükçe bir penceresi vardı denize bakan, şanslarına kurada salonu denize bakan taraftaki dairelerden çıkmıştı. Hayat budur ya, şehirden uzak çıplak bir tepenin üzerinde yükselen binalardan ev almak o zaman için pek akıl kârı da değildi, şimdi şehir o tarafa doğru genişlemiş dairelerin fiyatları birken iki olmuş, nar ağaçları olan bahçelerden narlar sökülmüş arsa olarak satılmaya başlamıştı mütahitlere.

Eskiden köy olan bu civar sitenin aşağısındaki incecik deresi, üzerinde hayrattır yazan çeşmesi, çeşmenin kenarına zincirle bağlanmış tasıyla, ordan geçen keçi, inek, öküz susuzluğunu gidersin diye yalaklarıyla ne kadar güzeldi ilk geldikleri zamanlarda. Tüm apartman sakinleri birer çeşme başı tutup pazarlarını öyle değerlendirirdi, piknik yaparak. Çocuklar için o ağaçlar, o meyveler, hepsi birer oyuncaktı sanki, sitenin güvenliklerinden kaçabilirlerse eğer. Aileler nolur nolmaz deyip sıkıca tembihliyorlardı kapılardaki görevlileri, “sitenin içinde de var oyun sahaları, kaydıraklar var orda onunla oynasınlar ya”. Çocuklarsa bisikletleri alıp her biri bir taraftan çıkmaya çalışınca güvenlikler hangisini yakalayacaklarını bilemeden çoktan yukarıdaki köylerin yolunu buluyorlardı. Kızılcıklar çiçek açmadan, ahlata daha dalma vakti gelmeden, nar ağaçları meyvelerini daha büyütmeden, evden getirdikleri domates, biber bir de ateş yakabilecek bir çakmak kaçırdılarsa derenin kenarında patlıcan közlerler, çocuklar için doyum olmayan vakitler olur o saatler, bir de ömür boyu unutamazlar.

Zeynep annesinin karnından ilk haberi versin ben geliyorum diye, ben de kaçacağım bisikletimle beni bekleyin desin; baba kız kısmı hanım hanımcık olur yok kaçmaz öyle benim kızım desin anneye. Anne karnını tutsun baharı yazı geçsin anılarla…

Sonra sitenin üzerine ilk kar düşer, deniz kararır ve korkutur artık, çocukların eski sesleri de neşeleri de pek kalmaz, dondurucu soğuk, dışarısı buz keser, belki bir kar yağdığı zaman tipi yoksa ısınır hava biraz. Annenin karnı büyür, Zeynep büyür…

-Salonda pencerenin karşısındaki kanepede otururlar…

Baba, anneyi göğsüne koyar,

-Adı Zeynep olsun mu, hem de senin kadar güzel olsun mu?

Anne:

-Olsun, ama iki ismi olsun biri sen olsun biri ben, der…

Submit a comment

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s