Gençlik yıllarından itibaren Kur’an ilimlerinde uzunca bir vakit mesai harcayıp, 5. cilde kadar yayınladığı Kuran tedkikleri serisi yanında Türkçe Kur’an, mealler ve siyasi tarih konularında doyurucu eserler verdikten sonra, yitiğinin peşinde klasik ilim musannefatının pek çok bahsi ile hemhal olan Cündioğlu, bu yolculuğu eserleri yoluyla okuyucusu (talebeleri mi demeliydik?) ile paylaşmaya devam etmektedir. “Hangi kitabı okunmalı?” yahut “Hangi kitabı ile başlanmalı?” gibi sorulara Cündioğlu sözkonusu olduğunda genel-geçer cevaplar vermek pek mümkün değil; öncelik muhataba göre oldukça değişiklik gösterebilir. Biz Cündioğlu’ndan bu eseri okumaya karar verdiğimizde nispeten yeni yayınlanmış olması ve pekçok arkadaşın “okunacaklar” listesinde olması etkili olmuştu.
Ölümün Dört Rengi, elbette en çok da ölümden bahsediyor; ama eskilerin mevt-i tabiî tabir ettikleri ölüm değil de, mevt-i ihtiyârî ya da mevt-i iradî dedikleri, Efendimiz a.s.’ın “Ölmeden önce ölünüz” buyruğunun manasına işaret eden ölümden.. Hakikatin siyahından; ölümün kırmızı, beyaz, yeşil ve siyah çeşitlerinden. İffetin rengi maviden, Hızırın rengi yeşilden. Hasılı, ölüm ve hüzün ilginizi çekiyorsa bu esere bigâne kalmamanız ilginizi çekmiyorsa yine ölümün dört rengi’ne bigâne kalmamanız yararınıza olacaktır.
Tadımlık:
“Hiçbirşey göründüğü gibi değildir. Çünkü şey, sade görünenden ibaret değildir.” (Kapı yayınyaları, İstanbul, Ekim 2010, s. 14)
“Varlık karşısında davranmayan, yani bütün muammaları açıklıyor olmakla övünen her iddia sahte, her iddiacı sahtekârdır.” (s. 36)
“Her insan gerçekte kendi mağarasından memnundur. Herkes kozasını bizzat kendisi örer. O hâlde niçin insanoğlu mağaranın birinden çıkıp diğerine girmeli?” (s. 69)
“Gerçek kimsenin işine gelmez! Gafletin sevimliliği de buradan gelir.” (s. 69)
Kitapta bir “Kirli Beyaz” yazısı var, ben o kire bir 29 Ekim’de İstanbul’da tanık oldum. Boğaz Köprüsü’nün sözümona harika aydınlatmasına Cumhuriyet kutlamalarının havai fişek laikliği karışıyordu; vapur seferlerinin geçici olarak durdurulması da cabası. Tam tekmil bir renk anlamsızlığıydı seyretmeye mecbur bırakıldığım. Şehre İstanbul’u işgal etmek için giren ordunun komutanı Fransız General Franchet d’Esperey’in atının rengi: İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu tür “renkli” gereksizlikler yapacağı vakit, o atın rengini hatırına getirmeli; kirli beyazı.