Türkiye saat kulesi rönesansına giriyor mu? Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek’in, birkaç hafta önce olan AK Parti Genel Merkezi’ndeki konuşmasında Ankara’yı dünyanın saat kulesi başkenti yapmayı hedeflemesi Türkiye’nin saat kulesi tarihini aklıma getirdi.
Gökçek’e göre, “Minimum 50 tane hatta 100 tane,” saat kulesi yapılacak. Öyleyse1961’de Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı romanını yayımlayan Ahmet Hamdi Tanpınar yalnız romancı değil, hem de kahin olduğunu söyleyebilir miyiz? O unutulmaz romanda başkahraman Hayri İrdal kendi hayatını anlatıp zamanın devletleşmesini tasvir eder. Ankara’nın saat kuleleri “ayar istasyonları” gibi mi olacak? Orhan Pamuk, 1985’te yayınlanan Beyaz Kale adlı eserinde de saat kulelerinden bahseder. Bilim adamı olan Hoca Paşa’yla konuşurken, saat kuleleri inşa edilirse, “herkesin aynı kusursuz anda kılacağı namazın” gücünden bahseder. İsmet Özel, meşhur Üç Mesele kitabında, son Osmanlı döneminde Anadolu’daki inşa edilen saat kulelerini eleştirir, çünkü Bab-ı Ali’nin batılılaşma ve laikleşme politikalarının simgesi olarak İslamiyet karşıtı olduklarına inanır.
Özel’den yaklaşık 400 yıl önce İstanbul’da Kutsal Roma İmparatorluğu’nun Ogier Ghiselin de Busbecq adlı büyükelçisi Hristiyanlık perspektifinden gelmesine rağmen aynı fikirdeymiş. 1560’ta yazdığı mektuplarından birinde saat kuleleri İslamiyet karşıtı olduğundan Osmanlı İmparatorluğu’nda hiç saat kulesinin bulunmadığını ifade etti. Hem Özel hem de Busbecq’e göre saat kuleleri İslamiyet ile uyumsuzdur.
Bu yazarların dördü de zamanın taşıdığı siyasal anlamı yorumluyordu, fakat Cumhuriyet ve geç Osmanlı döneminde Edirne’den Erzurum’a kadar yapılan saat kulelerinin kendileri çok kompleks ve ilginç hikayeleri anlatırlar.
1798’de Anadolu’nun ilk saat kulesi Safranbolu’da yapılmış. 1827 ve 1830’da, Balıkesir ve Burdur’da da saat kuleleri yapılmış. 1848’de İstanbul’un ilk saat kulesinin inşasından Birinci Dünya Savaşı’na kadar Anadolu’da 44 saat kulesi daha inşa edilmiş. Araştırmacıların bazıları saat kulelerinin çoğunun, 1899–1900’de 2. Abdülhamid’in 25 yıl önce tahta gelmesini onurlandırmak için her vilayette saat kulelerinin inşasını çağıran İrade-i Seniyye ile sayısının arttığını belirtir. Buna karşın, Almanyalı tarihçi Klaus Kreiser’e göre sadece yedi tane saat kulesi o yıldönümünü kutlamak için kurulmuştur. Saat kulelerinin çoğu gerçekten yerli projelermiş. Genellikle valiler, kaymakamlar, belediye başkanları ve yüksek sınıf mesupları saat kulelerinin inşasını başlatmış. Örneğin, Çorum ve Maden’deki saat kulelerinin masrafları yerliler tarafından ödenmiş. 1897’de dikilen Yozgat saat kulesi Belediye Başkanı Ahmet Tevfikizade tarafindan başlatılmış.
Her ne kadar Anadolu’daki saat kulelerinin merkezleşme süreciyle bir bağlantısı olmasa da, Batılılaşmanın bir parçası olduğunu söylemek de düşük ihtimaldir. O halde, saat kulelerinin İslamiyet ile ilişkileri neymiş? Saat kuleleri genel anlamda İslam’la uyumluydu. Örneğin, Niğde, Çorum, Vezirköprü, Ladik, Gümüşacıköy, Bileçik ve Bayburt’taki saat kulelerinin mimarlığı geleneksel minare mimarlığına çok benziyor. Yani, hepsinin şerefesi var. Zira, saat kuleleri, onlara yakın minarelerden daha kısa boylu inşa edilmiş (fakat Cumhuriyet kurulduktan sonra 1933’de yenilenen Burdur saat kulesi yanındaki Ulu Camii’nin minaresinden daha uzun boylu yapılmış). Erzurum Kalesi’nin içindeki saat kulesinin iki tane işlevi vardı. Hem saat kulesi hem de minare olarak kullanılmış.
Muğla, Dolmabahçe, Tokat ve Kayseri’de dikilen saat kulelerin içinde muvakkithaneler vardı. Saat kulelerinin birçoğunun yüzlerinin alaturka saati göstermesi de İslamiyet karşıtı olmaları tezine karşı çıkar. Aslında kamusal saatler modern muvakkithaneler gibiydi. Ayrıca, diğer saat kulelerinin taşıdığı yazıtların iftar ve namazdan bahsetmesi dinsel işlevini belirtir. Günümüzdeki gelişmeler de bu tezi destekler. İslam’ın en kutsal şehri olan Mekke’de geçen sene tamamlanan Abraj Al-Bait Kuleleri dünyanın en uzun boylu saat kulesidir.
Cumhuriyet kurulduktan sonra saat kulelerinin toplumda oynadığı rol değişmeye başlar. 26 Aralık 1925’te onaylanan “Günün 24 Saate Taksimine Dair” kanun yerli şafak ve gün batısına ait olan alaturka saat sistemini en sonunda saf dışı bıraktı. 1930 yıllarda yeni inşa edilen saat kuleleri yeni hiyerarşiyi göstermeye başladı. Yeni başkentte yapılan saat kuleleri—mesela Ankara’nın Sergi Evi ve Tren İstayonu—yerli saat kulelerine karşıtı resmi modernleşme ve devletleşmeyi temsil etti. Saat kuleleri ya yerli ya da bölgesel simgelerin olmasının yanında artık devlet simgeleri halini alıyordu.
Son Osmanlı döneminde yapılan saat kulelerinin halesinde modernleşme ve batılılaşma kesinikle aynı süreç değildir. Kolombiya Üniversitesi’nde görevli Japon tarihi uzmanı Profesör Carole Gluck bu süreci “harmanlanmış modernite” olarak adlandırır, çünkü modernleşme saf bir süreç değil. Bu ifadeye bir güzel örnek, 807 yılında 5. Abbasi Halifesi Harun Reşid’in, Kutsal Roma İmparatorluğu’nun kurucusu olan Şarlman’ın sarayına gönderdiği su saatidir. Bu saatin güzelliği ve teknik anlamda kalitesi o zamana kadar Avrupa’da hiç görülmemiştir.
“Bir kısımı tarihi saat kuleleri olarak ortaya çıkacak,” diyerek Osmanlı son döneminde yapılan kuleleri işaret eden Melih Gökçek’in sayesinde, saat kuleleri tekrar gündeme geldi. Ancak Türk ve Osmanlı İmparatorluğu tarihine baktığımız zaman, belli ki bu yeni bir kitap değil, sadece aynı kitabın bir sonraki bölümüdür.
Sean Singer İndiana Üniversitesi’nin Merkezi Avrasya Çalışmaları Bölümü’nde yüksek lisans öğrencisi.
çok ayrıntı olan durumlar bazen toplumdaki değişimleri çok iyi ifade edebiliyor, saat kuleleri gerçekten şehirlere bir anlamda katıyor, bir tavsiye saat kuleleriyle olmasa da eski mekanik saatlerle alakalı hugo filmi izlenebilir
Çok başarılı buldum yazınızı. Diliniz çok açık ve anlaşılır. Farklı açılardan bakabilmeniz ve tarafsız olması bu yazı için önemliydi ve bunu başarabilmişsiniz. Başarılarınızın devamını dilerim.
kultur ve medeniyet sanildigi kadar soyut bir zemin uzerinde degildir. Yazinizda bunu gormus olmak sevindirici. Dil ve aktarim da ayriyeten guzel. Ellerinize saglik.
sean, kardeşim. güzel bir çalışma. tebirkler.
türkiye’de son dönemde yapılan tarihi yeniden canlandırma projeleri gerçekten çok sevindirici. eksiği ve gediğine rağmen bu tür çalışmaların medeniyetimizin ihya(inşa?)sı yolunda kaybolan özgüvenimizi yerine getirmekte faydalı olacağını düşünüyorum. yazınız için teşekkürler. konuyu biraz daha tafsilatlı olarak ele alacağınız bir devam yazısının da ilgi çekici olacağını düşünüyorum.
Her zaman oldugu gibi derin bir okuma surecinin yansimalari var Sean’in yazisinda. Duru bir Turkce kullaniyor olmasi, yaziyi daha da cekici kilmis. Tebrikler!