Rabbimizin teklif edip de yerlerin, göklerin ve dağların bile almadığı sorumluluğu, insan üstlenmiş ve insanın yeryüzündeki varlığı Âdem ve Havva’yla başlamıştır.
Âdem’e cümle isimler öğretilmiş. Havva kendisine can yoldaşı verilmiş, ilk öncelerde cennette beraberlerken, sözlerine sadık kalamadıklarından, ayrılığa düşmüşler. Cennetten çıkarılıp yeryüzünün farklı bölgelerinde yaşamaya başlamışlar. ,Pişman olup tövbe etmeleri sonucunda Allah dualarını kabul edip onları buluşturmuş Arafat’ta.Hicranı da vuslatı da yaşamışlar ve ömürleri tamam olduğunda göçmüşler yeryüzünden ebediyete.İnsanlık da Âdem’le var olmuş ve çok günler geçirmiş. İnsanlar bölük bölük ayrılmış, zaman olmuş insan olduklarını da üslendikleri sorumluluğu da unutmuşlar. Rabbimin dediği gibi kimileri meleklerden daha üstün derecelere vâkıf olurken, kimileri de hayvanlardan daha aşağı bir seviyeye inmiş yaptığı amelleriyle…
İnsanı insan yapan,insanca yaşamasını sağlayan İslam la güzelleşen ilmi ve ahlakıdır.. Bunu bilir cümle alem…Yirmi birinci yüzyılın içinde bulunan dünyanın yirmili yaşlarında bir ferdiyim. Nasıl dünya döndükçe türlü türlü hallere şahit oluyorsa insan da yaşadığı müddetçe türlü türlü hallere şahit oluyor. İnsan kimi zaman hayret nazarıyla bakarken yaşananlara, kimi zamansa kendinden ve çevresinde olup bitenlerden habersiz yaşıyor; gönül gözü kapalıysa ibret bile almıyor şahit olduklarından. İman duyguları zayıf, vicdanları körelmiş, merhamet duygusu olmayan insanlardan söz etmek istiyorum. Kısa bir zaman öncesi duyduklarım, insanlıktan nasibini almamış olanların halleri, ruhumu karartıyor… Bizzat şahit olmamakla birlikte, ekranlarda izlediğim, kitaplarda okuduğum olayların içinde buluyorum çoğu zaman kendimi memleketimden çok uzak bu diyarlarda.
Bir kadın düşünün, bir gün öncesi evinin erkekleriyle tartışan diğer tarafın erkeğinin evine, kendi eşinden habersiz, yanına birkaç kadın daha alıp baskına giden; gittiği evin camlarını taşlayıp, indiren… Bu dört çocuk annesi karnında dört aylık bebek taşıyan kadın selim bir akılla düşünemedi güya baskına gitti kavgalılarına… Gittiği evin erkeği ne yapıyor; kapısına gelen kadınlarla konuşma gereği duymuyor hemen silahına sarılıyor ve kadınlara ateş açıyor. Dört aylık bebeğiyle beraber kadın ölüyor, yanındakiler yaralanıyor. Olayların fitili ateşlendi bir kere; ölen kadının akrabası bir adam, olay nedeniyle hastanede bulunan kadını öldüren tarafın akrabalarını silahla tarıyor. Hastane güvenliği ve polis olaylara müdahale etmek de zorlanıyor. Çok fazla yaralanan oluyor. Olay mahallesi günlerce polis ve askerlerce kontrol altında tutuluyor.
Yaralılar, hapse atılanlar ve kara toprağa girenler… Sönen ocaklar… Annelerine, ne olduğunu anlamaya çalışan gözü yaşlı masum çocuklar… Bu kan davasıdır, burada bitmez, daha çok canlar gider diyenler…
İslam’ın güzelliğinden, merhametten, insanlıktan nasipsiz kalmış cahil insanlar… Cahilliğin belli bir toprağı ve kültürü yoktur; ancak bu topraklarda basit bir nedenden akrabasına veya bir komşusuna silah çekip öldürmek geleneğe dönüşmüş nerdeyse
Merhamet duygusu… Doğuştan var mıdır insanda yoksa sonradan mı kazanılır? İnsan fıtratında vardır; ancak insan öğrendikleri ve yaşadıklarıyla merhamet duygusunu artırabilir de tamamen merhametten uzaklaşabilirde… Çocuklara denmez mi büyürlerken merhameti öğrensin diye kardeşlerine güzel davran; canını acıtma… Hayvanlarla tanışırken çocuklar, onları sakın taşlama, canlarını yakmadan sev… Karıncaları, böcekleri öldürme sakın; onların da anneleri var, çocukları var… Hele de doğadaki hayvanların beslenmesi için yiyecek dağıtıcı vakıf kuran, koca orduyu karınca sürüsü geçene kadar köprü önünde bekleten ecdadımızı düşündüğümüzde merhamet duygusunun güzel örneklerle ve eğitimle öğretilebilir olduğunu anlıyoruz… Kan davaları süren, evlerinde öldürme yeminleri edilen, anne baba sevgisinden mahrum bırakılıp acılarla, nefretle büyüyen nesillerden merhamet duygusu gelişmiş mutlu bir gelecek nasıl umut edilebilir…
söyleyeceğinizi çok dolanmadan söyleseniz seçtiğiniz konudan enfes bir yazı çıkardı, evet gün geçtikçe anneler merhametsizleşiyor çocuklar kedilere verdikleri acıdan pişmanlık çekmiyor ve dahi kedilerin orda olduğunu göremeyecek kadar bencilce yetişiyorlar, ademi karıştırmadan merhametin ta kendisi nerededir acaba… teşekkürler.
Günden güne değerlerimizi kaybediyor ve en önemlisi de kaybettiğimizin farkına da varmıyoruz.Değerler değerlidir ve değerler eğitimle ayakta tutulabilir düşüncesindeyim.
Merhametin ta kendisi nerdedir demişsiniz Abdullah Hocam, merhamet cümle yaratılanlara sevgi nazarıyla bakabilenlerin kalplerinde olabilir mi? Yazım “enfes”olmasa da yorum yazmaya değer bulduğunuz için ben teşekkür ederim.:)