Film Yazıları-VI Dogville-Manderlay


 

 

Ali Haydar Peçe

Danimarkalı yönetmen Lars Von Trier’in Amerika üçlemesi adı altında çektiği Dogville ve Manderlay;  kapitalizm, özgürlük, demokrasi, kavramlarına eleştirel şekilde yaklaştığı filmleridir. İki film de alışılmışın dışında bir mekân anlayışıyla, görünmez duvarlarla ayrılmış platformlarda çekilmiş.

Filmler, uzun diyaloglara, karakterlerin ilişkilerine dayandığı için bir kitabın kendi içinde bir meseleyi tartışmasını andırıyor ve sinemanın da kitap gibi düşünceleri anlatabilme ve tartışabilme gücünün olduğunu gösteriyor. Yönetmen Dogville’de daha çok kapitalist sistemin temel taşlarına Manderlay’da ise demokrasi, kölelik sistemine eleştiriler getiriyor.

Zor durumda olan Grace’in Dogville kasabasına yolu düştüğünde kasaba sakinleri, ona kol kanat gererler. Aralarında iyiliğe dayanarak başlayan bu ilişki zamanla bir çıkar ilişkisine dönüşür ve insan karakterinin zaafları üzerinden Grace’in yaşadıkları anlatılır. Kapitalist sistemin dayandığı temel taşlardan birisi, önce insanda aslında ihtiyaç olamayan bir ihtiyaç oluşturmak, sonra insanların elzem olmayan bu ihtiyacı karşılamak için türlü yollara başvurmalarını sağlamaktır. Film kapitalist sistemin işleyişinin uzun bir özetini vermiş. Aynı zamanda insan davranışlarının yönelebileceği sınırları çarpıcı şekilde aktarmış. Özellikle Grace’in boynuna zincirle asılan “demir tekerlek” muhteşem bir ironi’yi anlatmış. Kapitalist sistemin işaret fişeği acaba tekerleğin icat edilmesi miydi?

Dogville kasabasından ayrılan ve Manderlay kasabasına gelen Grace buradaki bir çiftlikte henüz kölelik sisteminin devam etmekte olduğunu öğrenir ve kendince bu sorunu çözmeye çalışır. Lars Von Trier Manderlay filminde Amerika’nın Afrika’dan getirtip köleleştirdiği toplumu, hangi oyunlarla cendereye soktuğunu özetliyor. İdeal olan ile gerçekler arasındaki savaşın seyircinin yüzünü bu kadar sert vurulduğu herhalde çok az film vardır.

Filmlerin müstehcenlik içeren kısımları olmasaydı, filmler kendinden hiçbir şey kaybetmezdi ve yönetmen anlatmak istediği şeyi anlatabilirdi. Yönetmenin kendince eleştirisini yaptığı modernizm ve Amerika’nın silahlarını seyirciye yöneltmesi anlamsız.

Bahsettiğimiz iki Film Amerika üçlemesinin ilk iki kısmını oluşturuyor, üçüncü film Washington için bekliyoruz.  Grace karakterini Dogville’de Nickole Kidman, Manderlay’da  ise Margaret Mulligan canlandırıyor. Oyunculuklar açısından Dogville bir adım önde iken,  düşünce aktarımının yoğunluğu açısından Manderlay  birkaç adım öne geçiyor.

Dogville’den;

“Kimsenin bir şeye ihtiyacı olmadığı, düşünülürse yapılacak o kadar çok iş var ki.”

“Hiç kimsenin, senin yüksek ahlaki değerlerine erişemeyeceğinden o kadar eminsin ki, herkesi bağışlıyorsun. Bundan daha kibir dolu bir davranış olamaz.”

Manderlay’dan

“Oylama, emsalsiz bir karar verme yöntemi olabilir…

…ama saatin kaç olduğuna halk oylaması ile karar vermek, pek de akıl kârı değildir”

“Biz köleler akşam yemeğini saat 7’de yerdik. İnsanlar özgürken akşam yemeğini saat kaçta yerler?”

http://www.imdb.com/title/tt0276919/

http://www.imdb.com/title/tt0342735/

3 comments

  • Bence bu yazı biraz aceleye getirilmiş. Sırf eleştiriyor olmak istemem bu yüzden isimler hakkındaki yanılgı önemli değil. önemli olan filmin ana gövdesi Amerika’nın iddiası; iyi yürekli, özgür insanlar ülkesine karşı duran filmin eleştirisini yakalayamamak. Tabii kapitalizm bunun alameti farikası ve genel planda bu var; fakat birinci filmde anlatılan amerikalı vatandaşların iyi insanlar olduğu iddiasına bir eleştiri. Grace kasabaya geldiğinde herkes onu sever, olayın değiştiği süreç onun aranmaya başlanmasıdır. işte bu imtihan aslında benimsedikleri, kendilerinden olmuş birinin köle haline gelme sürecidir. Amerikan halkı aslında iyi değildir, kötülük yapma hakları ve yetenekleri ellerinden alınmıştır.
    bundan başka ek olarak şunu söyleyebilirim, Grace karakteri yönetmenin düşüncesini ayan eder ve aslında yönetmen Grace’e karşıdır. Grace hayatı bilmez. Grace insanların iyi olduğuna inanır yanılır, Grace insanların özgür olduğuna iddia eder, yanılır. Grace idealisttir, hayatı daha kavramış olan ikiyüzlü Amerikalılar ise sadece pragmatisttir, inançsızdırlar. Yönetmen aslında Grace’in aracılığıyla idealizme karşı çıkar, idealizmi yerer. burada yönetmenin benimsediği karakter Grace’in babasıdır, çünkü Amerikalılar ne yaptıklarının farkında değildir. hayatı okumuş ve insanları tanıyan kişi, kötü ama kendi içinde tutarlı ve pratik olan babadır.

  • halimin eleştirilerine bir ölçüde ben de katılıyorum haydarım, özellikle halimin bahsettiği o idealizm eleştirisine değinmek gerekir. yoksa iyi bir dogville ve manderlay yazısı çıkmaz kanımca. çünkü bana kalırsa da lars’ın her iki filmde de yaptığı esasen ütopyalara ve ütopik fikirlerini hayata yansıtmaya çalışanlara gerçeğin tokatını vurmaktır. halimin çok güzel ifade ettiği gibi lars, babanın tarafında duruyor. hatta her iki filmin neticede babanın hoşnut olacağı bir manzara ile bitmesi de biraz bunu gösteriyor. dogville’de katliam, manderlay’da kölenin kırbaçla cezalandırılması 🙂

  • yönetmenin birinin tarafını tuttuğunu pek düşünmüyorum. bence herkesin penceresinden olaylara bakıp tartışmalar yapıyor ve asıl olarak sistemin yanlışları karşısında bir duruş sergiliyor.(madem filmlerin sonları belli oldu :))dikkat ederseniz grace’in babası köpeği öldürerek işi çözmek istedi fakat grace kökten bir çözüme gitti. yani babanın getirdiği çözümü beğenmedi. yönetmen de bunu uygulamadı. doğru, sonuçta babanın hoşuna giden çözümler oldu fakat bu çözümlerin doğru olduğu kabul edilemez. birinci filmde köyde tek dokunmaması gereken varlığı öldürmeyi istemek, ikinci filmde biz bu işe karışmayalım, bizini ilgilendirmez derken doğru şeyler söylemiyordu. aslında yine bir amerikanın meselelere yaklaştığı ironi tarzını yansıtıyordu. yani yönetmen, pratik olduğu için kötü olan babanın tarafını tutuyor olsa bile bunun doğru olduğu tartışılır.

    benim kapitalizm, kölelik, demokrasi kavramalarını ön plana çıkarmamın nedeni bu kavramların yanlışlarının evrensel ve daha göz önünde ve maalesef bizim damarlarımıza kadar girmiş olması. önemli olan Amerika değildir. bu üçlemenin adını Rusya,Çin, İngiltere, Türkiye koysaydı yine bişey değişmezdi; Kapitalizm her yerde Kapitalizm.

    idealizm eleştirisinin birinci filmden ziyade ikinci filmde olduğunu düşünüyorum. ama bu eleştiri diğer eleştirilerden çok çok ön planda değil kanaatimce. onun için ” İdeal olan ile gerçekler arasındaki savaşın seyircinin yüzünü bu kadar sert vurulduğu herhalde çok az film vardır.” diyerek geçtim. ya da ben idealizm eleştirisinin diğerlerinden çok önemli olduğunu düşünmüyorum. ideal olan yoktur, fakat ideal olana yakın olmaya çalışmak kötü bir şey değildir. ben biraz grace’in tarafını tutuyorum yani.

Submit a comment

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s