(Uzun süren yazılamayan hikayelerin ardından bir deneme)
Kitaplar üst üste dizilmiş, şurda bir tanesi kaplı durmakta, masanın ışığı, evet! sürekli elini kesen cam, şurda çalar saat vardır çalışmayan. Hayatın her köşesine sahip çıkan bir hikaye kahramanı, bütün aşklarına bütün kitaplarına, okuduğu tüm şiirlere de sahip çıkar elbette. Yine başını eğmiş, yüz ifadesinden içinden neler geçer anlayabilirsiniz, bir kez de olsun her şeye inat yine güleyim, kendimi belli etmiyeyim diyemez. Sıkıntısı varsa yüzündeki her ifadeden ne demek istediğini anlarsınız. Keşfedilmenin verdiği bu kadar basit bir durum, ben bu kadarım der, hatalarıyla günahlarıyla ben bu kadarım, rol yapmıyorum evet gördüğünüz kadarım, zaten derinliği dağlara vursak, madden bir şey gibi algılasak, şurdaki kitapların içindeki kelimelerden öte insan çıkmaz.
Her zamanki gibi kahvesini almış yanına, elinde kalem yazmaya başlamış. Yaşayamadıklarını yazarmış ya yazarlar, bu yaşadıklarıyla yaşayan bir yazar. Ses… deyip susunca şiirler bırakan geriden, fransızların ihtilal yapmasına sebep olan osmanlı gibi tarih sayfalarında anılmadan adı, kahvesini almış yine yazmakta…
Gelen mektuplardan birine bir cevap yazıyor gibi…
“siz sevdiğinizin zihnindekilere bile sahip olmak istiyorsunuz hanımefendi, zihninden geçen her hatıranın size ait olmasını, oysa bir sevgilinin içinden geçenleri size vermesi yetmez mi? gönülden geçen ırmakların varlığını bilmeniz, içinden size doğru akan kuşların varlığını görmeniz gerekmez mi, nedir bu kudret helvası meselesi, hatırladığı her şey sizin varlığınızın çektiği perdeden görünmüyorsa onun hayatı sizin adınızın yanında başlamamışsa, sizle ağlamamışsa sizle gülmemişse, ama yine de tüm hudutlar sizin gözlerinizden uzağa gitmiyorsa onun hatıralarından size ne.”
O kendi yaşanmışlığını bir mektup gibi başlayadursun, tüm pulsuz mektuplar gibi ulaşmadan sahibine bir yerlerde kalsın biz yine dönelim hikayemize.
Neden herkes karşısında duranın zihninden geçen herşeyi merak eder ki, her düşündüğünü yaşamaz insan, her yazdığı yazının gerçek olması da mümkün değildir, bunlar sadece hayal, cümle öyle denk düşmüştür, neden hatırlattın seni bana… Hatırladığın şey bambaşka bir şeydir, hatıralarındır, senin yaptığın sana ait olan şeyler. Her insanın zihninden geçeni bilmek! Bu size karşılığında mutluluk olarak dönmez inanın, ama yine de İnsan bir şeye sahip olduğunu düşününce tüm varlığıyla sahiplenir onu, aklına, zihninden geçen her şeye sahipmiş gibi davranır, tüm hatıralarınızı ele geçirdiğini zanneder. oysa insanlar bilseler ki böyle kabul etse sizi, her yaşadığınıza değer verdiğinizi, ki bunun hiçbir ikincil durumla bağlantılı olmadığını bilse de bir kez olsun anlamaya çalışsa,sorunlar kalmayacaktır, kendi aynasından olayları değerlendirince ise karşındakini anlamsız bir madde yığınından başka bir şey olarak göremezsin.
evin içinde sigara içmek yasak ya, balkona çıkar hikaye kahramanı, karşı sokakta duran bütün hikayelerde olan sokak lambası sönüp sönüp tekrar yanmaktadır, bir kedi geçer, evin önü aydınlanır, ıssız ve sessiz bir ses sadece dalgalanan. Sigarasını tüttürdükten sonra yeniden geçer masasına, ışıklarını yakar.
“evet siz hanım efendi! aşık olduğunuz yüreğe bir kez olsun dokunmadınız. Korktunuz, bir kez olsun kendinizden sayıp onu, evet kendinizden sizin bir parçanız gibi… olduğunuz gibi olmadınız. Bizde aşık olduk, yar kapısında bekledik bekledik, yüzümüze tükürülse, yardan gelen dedik… hakaret edilse Hayy’dan gelen Hu’ya gider. Kaç güneşi deliksiz gördük, kaç otobüs kaç dolmuş geçtik, alay edildik, yarin dilinden geleni iltifat saydık. Siz hanımefendi şimdi kalkmışsınız, aşık olduğunuzu yazıyorsunuz. Bu nasıl aşktır inanın anlamadım. İnsanın matematikle aşık olduğunu duydunuz mu hiç? Denklemlerle yaşanır mı aşk, siz hobbes musunuz?
Ben severken sadece sevdiğim için seviyorum kendime neden aramıyorum, olmaması gereken yanlara kızsam dahi bırakmıyorum gitmiyorum, türlü oyunlar kuruyorum belki, umut ediyorum, babamı mesela sevmiyor gibi davranıyorum, küsüyorum ama babamı babam olduğu için sevmiyorum, şair haklı babam kendi olduğu için çok seviyorum onu, yoksa başkası olsun istemezdim, eğer başkası olsaydı inanın, ben ben olmazdım ki, ben babamı seviyorum, babam olduğu için değil kendi olduğu için seviyorum… değil mi ki hiç bir şey değil ki sevmenin ötesine geçsin, insan anlaşamaz mı anlaşırlar yeter ki sevsin, insanlar kendilerinden taviz veremezler mi, insanlar inatlarından vazgeçemezler mi? hepsinden hepsinden…
evet hanımefendi siz beni bir yalancı sayabilirsiniz, siz yaşadığınız onlar güzel şeyin aslında bir hiç olduğunu varsayabilirsiniz, ama inanın hayat matematikdir aşk gibi değil, bazen ters orantıyla devam ederse bazen de doğru orantıyla artan şeyler vardır, her şeyden önce severseniz sevilirsiniz, sizin anlayacağınız ters orantı denilen şey, dengesiz insanların varolmasıyla vardır. Çok seversen çeker gider sıkılır. Ben diyorum seversen bir taşı dahi çatlatabilirsin. Mesela sevdiğin başkası için gözyaşları dökerken o gözyaşlarına dokunabilirsin. Yine de onu sevebilirsin, onun neler yaşadığını merak edersin, onun bir saç teline rüzgarın değmesine bile katlanamazsın. evet gerçekten seversen yaparsın bunu, ama bırakmak istersen bu yapmaktan o kadar kolay ki.. siz siz olun hanımefendi sevdiğinizi yapın, ama siz bırakmayın. Mektubunuzu okudum… Şimdilik bu kadar yazabiliyorum.
Not:Bu hikayenin bir sonu yok, çünki bu sadece bir giriş denemesi… zihnimde canlandırdığım kahramanın olup olmamasına dair bir deneme sadece..
Özensiz yine de taze, bazı yerleri klişe, ama klişe kullanmadan laf söylenmez. kahraman biraz seni biraz da Gogol’un Bir Deli’nin Hatıra Defteri’ndeki karakteri hatırlattı. Hobbes’musunuz kısmı müthişti, kalemine sağlık (klişe:)
bir kaç yıl oldu hikaye üzerinde uğraşmadım, gogolun bir delinin hatıra defterini okumadım, ama ilk işim onu okumak olacak, bu arada zaten birinci kısımda senin dediklerin var:) geliştirilebilir bulduysan ne ala? Teşekkürler yorumun için (klişe)